Bir hafta içinde üç önemli insanı kaybettik:

ÜÇ ANMA

Bir hafta içinde üç önemli insanı kaybettik: Uludağ Üniversitesi sosyologlarından Prof. Dr. Hüsamettin Arslan, Yeşilçam’ın efsanelerinden hepimizin Mahmut Hoca’sı Münir Özkul ve eski İstanbul hayatının, güzel yaşamanın uzmanı, yüksek mimar ve yazar, son rind Aydın Boysan… Allah üçüne de rahmet eylesin.

***

İktisatta Arz ve Talep Kanunundan daha eski bir tez varsa o da Paranın Miktar Denkliğidir. Geçmişi ta 15’inci yüzyıla kadar gider. Paranın Miktar Denkliği’ni kısaca şu şekilde açıklayabiliriz: “Bir ekonomide tam rekabet ve tam istihdam şartları altında ve paranın dolanım hızı sabitken fiyatlar genel düzeyi ile para arzı arasında doğru orantılı bir ilişi vardır.” Bu denkliğe göre para arzı ve fiyatlar genel düzeyi birlikte artar ve birlikte azalır. Ancak burada bir nedensellik ilişkisi söz konusu değildir. Yani “para arzındaki artış mı fiyatlar genel düzeyinin artışına yol açıyor, yoksa fiyatlar genel düzeyindeki artış mı para talebinde artışa yol açıyor?”, sorusu bu denklikte cevaplanmaz. Bu denklikten yola çıkarak bir enflasyon modeli, bir para talebi modeli ya da bir toplam talep modeli kurabilirsiniz. Her birinde denklikteki nedenselliği değiştirirsiniz.

Genel olarak miktar denkliğine dayalı iktisadi yaklaşımlar enflasyon modellemesi üzerine yoğunlaşmıştır. Bu durumu tekrar değerlendirecek olursak: “Bir ekonomide tam rekabet ve tam istihdam şartları altında ve paranın dolanım hızı sabitken para arzı artış hızı enflasyonun ana sebebidir.” Yani enflasyon oranı veya fiyatlar genel düzeyinin artış oranı para arzının artış hızının doğru orantılı bir fonksiyonudur. Para arzının büyüme hızı (veya parasal genişleme oranı) yükselirse enflasyon artar, düşerse enflasyon azalır. Başta Friedman’ın liderliğindeki Parasalcı İktisatçılar olmak üzere hemen hemen bütün egemen iktisat yaklaşımlarında – hiç olmazsa uzun dönemde- enflasyonun parasal genişleme oranının bir fonksiyonu olduğu kabul edilir. Tabiî ki burada temel varsayımları hiç incelemezsek, teorik sonuçlar ile gerçek hayat verileri çelişecektir.

Sanayi ekonomilerinde tam rekabet piyasası oluşumu mümkündür ama yüksek oranda gayr-ı muhtemeldir. “Hocam, şimdi ne dediniz siz?” Diyorum ki, tam rekabet piyasası modern sanayi ekonomilerinde bir ihtimal oluşabilir ancak bunun gerçekleşme olasılığı çok düşüktür. “Pekiyi, tam rekabet nedir?” Firmaların çok küçük ölçekte olduğu (en fazla 10-15 kişinin çalıştığı atölye tarzı üretim birimleri), kendi malının fiyatını ve işçisinin ücretini belirleyemediği, ürettiği mala kendi markasını koyamadığı, yüzlerce firmanın bulunduğu piyasalar tam rekabet piyasasıdır. Bu da ancak küçük tarım işletmelerinin bulunduğu veya küçük ölçekli balıkçılık yapılan geçimlik tarım, hayvancılık ve avcılık sektörlerinde geçerlidir. Büyük fabrikaların, dev holdinglerin ve devasa bankaların bulunduğu modern sanayi ekonomisinde eksik rekabet kaçınılmazdır. “Pekiyi, bir ekonomideki yüzlerce piyasanın çoğunluğunda eksik rekabet olursa ne olur?” Tam istihdam gerçekleşmez ve fiyatlar doğrudan üretim maliyetlerini yansıtmaz. Tam istihdam gerçekleşmeyince, parasal genişleme ve fiyatlar arasındaki doğrudan ilişki zayıflar. Üstüne üstlük, eksik rekabet piyasaları aşırı kârla çalışan piyasalardır. Yüksek talep artışları, tam rekabet piyasasına göre daha yüksek oranda fiyat artışları, yani daha yüksek oranda enflasyonla sonuçlanabilir. Eğer eksik rekabet yaygınsa parasal genişleme oranı ile enflasyon oranı arasındaki ilişki belirsizleşebilir. Kısa dönemde parasal genişlemeden daha yüksek oranda ve giderek artan bir enflasyona da seyredebilir, parasal genişlemeden çok daha düşük oranda enflasyon ve kısa dönemli yüksek oranda talep artışına da yol açabilir. Uzun dönemde ise, ülkenin potansiyel üretimine yaklaşıldıkça parasal genişleme oranı ile enflasyon oranı arasındaki ilişki yeniden kararlı hale gelir. Modern sanayi ekonomilerinde, en azından kısa dönemde, parasal genişleme yolu ile yüksek iç talep büyümesi yakalanabilir.

“Parasal genişleme oranını kim belirler?” Paranın miktar denkliğine göre bu çok açıktır: Merkez Bankası. Tabiî ki, bu durum, “paranın dolanım hızı” sabitken geçerlidir. Paranın dolanım hızı belli bir miktar nakit paranın belli bir dönemde ekonomide kaç defa devrettiğini gösteren orandır. Bunun büyüklüğü toplumun harcama eğilimine ve bankacılık ve finans sektörünün parayı ekonomide döndürme hızına bağlıdır. Eğer insanlara parayı sadece alış-veriş maksatlı kullanıyorsa, parayı hiçbir şekilde tasarruf aracı veya portföylerinde alternatif bir varlık olarak tutmuyorlarsa “paranın dolanım hızının sabit olduğu” varsayımı geçerlidir. Bugün, bırakın bankalardaki mevduat hesaplarını, insanlar internet üzerindeki hesaplardan her türlü emtia ve finansal varlığı (bu arada Bitcoin gibi kripto paraları da) alıp satmak için harcamalar dışında tasarruf amacıyla büyük miktarlarda parayı ekonomik dolanımdan çekmektedirler. Bu durumda paranın dolanım hızı değişken hale gelirken, faizlere, kurlara, altın ve diğer kıymetli emtia fiyatlarına ve teknolojini gelişme hızına bağlı olarak değişmektedir. Yani, Merkez Bankası bugünkü koşullarda küresel ekonomiye entegre ve sermaye hareketlerine açık Türk ekonomisinde para arzını kısarak enflasyonu kontrol etmeye çalışırsa, bunun nominal milli gelir artış oranı ve enflasyon oranı üzerinde nasıl bir etki oluşturacağını tam kesinlikle öngöremeyecektir. Paranın dolanım hızı artarsa para arzındaki değişimin etkisi beklenenden yüksek, azalırsa da beklenenden düşük olacaktır. Aynı zamanda, bu durumda, para arzının belirlenmesinde Merkez Bankası kadar bankacılık finans ve sektörünün de etkisi olacaktır, olmaktadır da zaten.

Enflasyon uzun dönemde paranın dolanım hızındaki değişim ve para arzının değişim hızının toplamı ile uzun dönem reel milli gelir artış oranının farkına eşittir. Eğer uzun dönemde bir enflasyon hedefiniz varsa ve buna ulaşmak istiyorsanız:

(i) Merkez Bankası kendi bilançosu içindeki parasal büyüklükleri kontrol altına almalıdır, (yani enflasyon hedeflemesinden parasal hedeflemeye geçmelidir).

(ii) Paranın dolanım hızını kararlı hale getirmek için finansal istikrar sağlanmalıdır, (İç finansal istikrar sağlansa bile dış finansal hareketlerden kaynaklanan dalgalanmalar olabilir, bununla da mücadele için farklı politikalar uygulanması şarttır).

(iii) Sürdürülebilir bir kalkınma politikasına geçilmelidir. (bu da ancak iç talebi büyüten politikalara değil ama toplam arzı uzun dönemde arttıracak eğitim, bilim – teknoloji ve sanayi politikalarının uygulanmasına ve ihracata dayalı büyümeyi sağlayacak bir dış ticaret politikasına gereksinim gösterir.)

Bu üç ana noktaya üç farklı yazıda değineceğim. Şimdilik hoşçakalın.