Evet yazı girişinde vurguladığım gibi "durumumuz hiç de iç açıcı değil" gibi görüntüdeydi..
Bir önceki “Hayal kurabilmemiz bile lüks oldu” başlıklı yazıma “Durum hiç de iç açıcı değil. Hayalerimizi bile hayal edemez olduk” Giriş cümlesiyle başlamış, bu giriş cümlesinde ne demek istediğimi bira felsefi br yaklaşımla açıklamaya çalışmıştım. Amacım şu an ve bir süredir yaşadığımız yoğun ekonomik baskının üzerimize yüklediği dayanılmazlıktan söz etmekti. Ve onu vurgulamaya çalışmıştım.
Evet yazı girişinde vurguladığım gibi “durumumuz hiç de iç açıcı değil” gibi görüntüdeydi.. Var olan ve üzerimize yıkıldıkça nefes alamaz duruma gelen ekonomik darboğazın yarattığı geçim sıkıntısını anlatabilmek için kelimeler bile yetmez olmuş. Bir önceki yazımda kısaca söz ettiğim gibi iyice bozulan ekonomimizin oluşturduğu geçim sıkıntısının baskıcı darboğazı toplumun büyük bölümünü iyice zora sokmuş durumdaydı. Seçim öncesi beklentiler hiçbir şey getirmediği gibi, birçok şeyi de alıp götürmüştü.
Öncelikle yılbaşından beri günden güne kendini göstermeye başlayan aşırı fiyat artışları, toplumda onarılamaz bir psikolojik bozulma yarattı. Yeni yılla birlikte varolan sıkıntılı ortamın üzerine olağan ve dolaylı vergiler de yüklenince beklenilen süprizlerin ötesinde tam bir ekonomik darbe gibiydi. Bu gelişme doğal olarak, fırsat bekleyenlerin ortaya çıkardığı fiyat artışlarını iyice kontrol dışına sürükledi. Milletin alışveriş yapabildiği marketler neredeyse normal gidişatında seyreden haftalık fiyat etikleri operasyonlarını son haftalarda birçok tüketim maddelerinde günlük artışlarıyla hızla farklılaşan hale dönüştürdüler. Bu gidişata müdahale amacıyla yapılan tüm operasyonlar, günübirlik değişime uğrayan fahiş fiyat artışlarını önlemede etkin olamadı.
En çok kullanılan temel tüketim maddelerinden soğan ve patates üreticilerinden biri olan ülkemizde soğan ve patates fiyatları, tüketiciyle dalga geçercesine bir fiyat gösterisi görüntüsü sergilemeye başladılar. Toplumun en büyük sorunsalının sergilendiği mutfakta bir çok öğünde tencere kaynatabilmenin ana malzemesi ve özelikle ucuza karın doyurabilecek efsane üçlü beslenme ürünlerinden olan soğan, peynir ve zeytin-ekmek tam efsaneleşti.
Bu üçlüyü hayal edebilmek bile iyice lüks oldu. Üçlüden soğan, bir anda alım gücünün çok üstüne çıktı. Şu sıralar ateşi biraz düşmüş 10-15 liralarda gönül almaya çalışıyor ama bakmayın bu fiyakasına genelde ithal ürün olduğu için döviz fiyatlarını sırtını dayamış birilerinin fiyat düzenleme söylemlerinin gücünü arkasına almış ne zaman ne yapacağı pek belli değil.
Bu arada, efsane üçlüden bir diğeri ve belki de en gereklisi ekmek, sürekli değişken fiyat öyküleriyle besleniyor. Her gün ekmek fiyatları ile ilgili bilgiler haber bültenin manşetlerini süslüyor. Neredeyse eskinin normal boyutlarındaki sandviç ile aynı boyuta yaklaşan ekmek,yenilenen fiyat artışına doyamaz duruma geldi. Hala yenilenecek yeni fiyatlarının hayalı kuruluyor.
Sözünü ettiğim o efsane üçlünün ikizlerinden en fiyakalıları, peynir ve zeytin artık sosyete kahvaltılarının,mutfaklarının baş çeşnisi durumunda. Dargelirlinin alışveriş listesine kilogram ölçüsünde yeralabilme şansını çoktan kaybetti.
Orta geçim şartlarıyla yaşamaya çalışan ve bir peynir-zeytin-tereyağı tutkunu olan ben ve aile fertlerimiz bilealışverişlerimizde yarın kilolara indiriğimiz oranlarımızdatasarufu ön planda tutmaya özen gösteriyoruz.
Edindiğim bilgilere göre; Peynir-zeytin-tereyağı veyumurta ile birlikte en çok tasarruf edilen temel tüketüm maddelerinden. Soğan-patates ve şeker ile birlikte tüketici için şehir efsanesine dönüştüler. Tüm bunların mutfak için gerekli ana tüketim maddeleri olduğunu düşünürsek işimizgerçekten çok zorlaştı diyebiliriz..
Evde genelde bu ve benzeri temel tüketim maddelerinin çoğunlukla alışverişini ben yapıyorum. Bu ürünler için nerdeyse her gün marketlerin kasasına uğramadan edemiyorum. Dargelirlinin bu duurmda nasıl aysonunu getirebildiğini yorumlayabilmek hiç mümkün değil. Bu konuda birileri ile yüzyüze konuşaraak “nedir durumun” diye sormaya hiç gerek yok. Semt pazarlarına gitmek ve oradaki şikayetlenmeleri dinlemek yeterli. Pazarda aliş veriş için dolaşanların almak istediklerini almaları sırasında neler söylediklerini duymak yeterli. Aynı şeyleri, Büyük Maketlerde dolaşanların elerinde dolaştırdıkları market arabaları ile kasalara geldiklerindeki şikayetlenmelerinde de çok sıkça duymak mümkün.
Tüm bunlar her yerde yükses sesle dile getirilenler. Toplumda çaresizlik diz boyu. Tüm bu yaşananladan sonra, hala “tasaruf”dan söz edebilmek, hele, hele tasarrufun ana odağına gargelirliyı koymak hiç de dğru bir yaklaşım değil.
Bir kez daha söylüyorum ve bundan böyle de her zaman dile getireceğim. “Durumumuz hiç de iç açıcı değil” Hayalın,hayalını bile kuramaz olduk. Hayal kurmak da lüks oldu.
Sakın ha hayalden de tasarruz istemeyin!
Zamları, fahiş fiyatları zevk edindik tasarruf gücü nerede!
Daha bu konulara ve sıkıntılı yaşam analizlerine çok devam edeceğiz tabii ki.
Yazımızi Cumhurbaşkanımızın hayat pahalılığını eleştiren şu sözü ile bitirmek iyi olacak galiba; “Şuankı durumda sorun ekonomik değil psikolojik”