Bayramlar aah bayramlar. Dini bayramlarımızdaki gelenelerimizi sürdürüyoruz.
Taa çocukluğumuzda bizlere anlatılan ve yaşatılan bu bayramlar ve yaşadığımız coşkusu hep aklımızda. Bugün dini bayramlarımızdan dört günlük tatiliyle bilinen Mübarek Kurban Bayramı’nın üçüncü günündeyiz. Bu bayramla ilgili olarak yazacaklarımızın kısa özetini dünkü yazımızda yazmıştık. Bugünü ise bayramlık güzel bir öyküyle kapamak çok daha iyi olacak.
Bayram coşkusu gönlümüzden hiç eksik olmasın.
İşte bayramlık öykümüz:
Bir çiftçi bayramda Tanrı’yı ziyarete gelmiş ve öylesine bir meydan okuma tavrıyla; “Bak hocam, sen Tanrı olabilirsin, dünyayı, tüm yaşayanları, her şeyi sen yarattın. Peki güzel anladık da, bizim her şeyimiz olan tarımın a-b-c’sini bilemezsin, çünkü; çiftçi değilsin. Bir tek patates bile yetiştiremezsin. Uzun lafın kısası, Tanrı’sın, herşeyi yaratansın ama benden öğrenecek bir şeyin var.”
Tanrı büyük bir alçakgönüllülükle çiftçiye sormuş; “bana ne öneriyorsun, tavsiyen nedir?”
Çiftçi; “Bir yıl süreyle beni tüm aksilik ve olumsuzluklardan koru, rahat çalışayım, sonunda evrende hiç yoksulluk kalmadığını göreceksin”.
Tanrı çiftçiye bir yıl süre tanımıs. Çiftçinin koşulları çok ağırmış. Bu süreçte fırtına olmayacak, yağmur yağmayacak, tohumları yiyen böcekler olmayacak, şiddetli rüzgar esmeyecek. Uyumlu, düzenli bir yıl olacak.
Yıl sonunda başaklar öylesine uzamıştı ki, çiftçi bu durumdan çok memnun.
Güneş istemiş, Tanrı Güneş’i de emrine pervane etmiş. Yağmur istemiş anında yağmur yağmış, yağmurun dinmesini istediğinde de yağmur dinmiş, gökyüzü adeta kurumuş. Çiftçi, ürün bolluğu açısından mucizevi bir yıl yaşamış.
Ne var ki yalnızca nicelik açısından mucizeviydi!
Durumdan oldukça memnun olan çiftçi Tanrı’ya, birazda kasılarak şunları söylemiş; “Onca bol ürün yetiştirdik ki, insanoğlu on yıl süreyle hiç çalışmasa bile, dünya üzerinde hiç açlık yaşanmayacak bundan böyle.
Ama mahsul hasat zamanı biçildiğinde tüm ürünlerin kof olduğu anlaşılmış. İçlerinde bir tek arpa bile yokmuş.
Çiftçi yaşadığı hayal kırıklığından çok üzgün ve şaşkın bir şekilde Tanrı’ya sormuş.;
Her şeyi doğru yapmıştım, her şey yolundaydı, aksilik nerede? Nerede yanıldım?”
Tanrı; “Çok basit” diye yanıtlamış. “Mücadeleyi engelledin. Hiç sürtüşme yoktu. Tüm kötülüklerden ve güçlüklerden arındırdın mahsulu. Bu nedenle de kendini koruma gereği duymadı, kısır kaldı. Doğada var olan her etkenin bir rolü vardır. Güçlüklerle mücadele etmeden ürün alınamaz. Fırtına, gökgürültüsü, sağanak yağmur, şimşek de doğayı tamamlayanlardır. Ürünü kendini korumaya yönlendirir, ruhunu, özünü dingin tutarlar. Bu ortamda yetişen ürün tüm varlığını eksiksiz tamamlar”.
Sözün özü: Güçlüklerle dolu bir ortamda, mücadele etmek, daha dingin bir yaşam biçimi oluşturur. Sürekli muttluysan mutluluk anlamını yitirir. Mücadele ederek kazanılan mutluluğun yaşamdaki yeri ve gönülde bıraktığı iz hep kalır.
Mücadele sizi güçlendirir.
BİR TUTAM TEBESSÜM
MÜSLÜMAN YOK MU!
Cemaat, camide namazını kılmış, tesbihat yapıyormuş. Birden içeri, elinde kocaman ekmek bıçaklı bir adam girmiş ve gür sesiyle:
- “Aranızda Müslüman var mı?” diye bağırmış.
Cemaat, bıçaklı adamdan acayip korkmuş tabii. İçlerinden yaşlıca biri cesaretini toplamış, her şeyi göze almış artık ve elini kaldırmış:
- “Ben... Ben Müslümanım”.
Eli bıçaklı adam, yaşlıyı dışarı götürmüş. Meğer kurban kestirecekmiş. Kurbanını yaşlı adama kestirmiş ama adam yaşlı tabii, yorulmuş.
- “Ben yoruldum evladım, derisini de başkası yüzsün” demiş.
Kurban sahibi adam tekrar camiden içeri girmiş, bu sefer elindeki bıçağını kana bulanmış gören cemaat iyice korkmuş tabii. Adam:
- “Aranızda başka Müslüman yok mu?” diye bağırmış.
O anda herkes imama bakmış, imamın korkudan beti benzi atmış!.
- “Ne bakıyorsunuz bana ya!.. İki rekat namaz kıldırdık diye Müslüman mı olduk!”