​Arda Turan ne yaptı gördünüz değil mi?

Arda Turan ne yaptı gördünüz değil mi?

Bakın peşin peşin yazıyorum.

Mesele sadece bir milli futbolcunun, ömrünü milli takımı takip ederek geçirmiş babası yaşındaki bir gazeteciye saldırması, darp etmeye çalışması ve galiz küfürler etmesi değil.

Mesele çok daha derin ve çok daha vahim.

Olayın patlak verdiği gün yazmıştım.

Tekraren yazıyorum.

Ben de maalesef ki geçmiş dönemlerde gerek futbolcu, gerekse sözde futbol yöneticileri tarafından benzer saldırılara maruz kaldım.

Çok değil daha geçen yıl şimdilerde amatör kümeye kadar düşmüş köklü bir İstanbul takımının iki sözde yöneticisi ve beraberindeki yanaşmaları tarafından hem de görev alanımda darp edilmeye çalışılarak stat dışına atılmaya çalışıldım.

Sebep neydi biliyor musunuz?

Haklarında eleştirel yazılar yazdığım, yanlışlarına dikkat çektiğim, yanaşmadığım, kamuoyunun bilmesi gerekenleri onlar bilinmesin isterken dile getirdiğim içindi o saldırı.

Aslına bakarsanız Arda Turan, Bilal Meşe olayı da tam da bu noktada benzerlik gösteriyor ilk bakışta.

Fakat başta da dediğim gibi mesele sadece bundan ibaret değil milli rezalette.

Çok daha derin, girift nedenler var arkasında.

Az sabredelim o arka plana da vakıf olacağız merak etmeyin.

Ve bir nokta daha.

Bu türden nahoş hadiselerin artık süreklilik arz etmesinin ve sıradanlaşmasının basit bir sebebi daha var.

Yumruk vuranın, tehdit edenin yanına kâr kalıyor.

Bana yapılan saldırıda da öyle oldu çünkü.

Ben bana yapılan saldırıyı meslek onuru sayıp dava yoluna gitmedim.

Saldıranlar, saldırıya tepki vermesi gerekenler de kulağının üstüne yatınca aslında çok vahim bir hadise unutuldu gitti.

Maalesef ülke futbolunun geldiği nokta bu.

Bu mevzu burada bitmeyecek elbette.

Dedim ya az sabredelim bakın Arda olayının ardından daha neler neler çıkacak.

Ders alacak mıyız, ona ayrıca bakacağız tabii ki.

***

‘Şerefimize, namusumuza

leke getirmeyelim arkadaşlar’

Süper Lig’in son haftası ligden düşecek son takımın belirleneceği çok önemli iki müsabakaya sahne oldu. Bir yanda sezonu büyük hayal kırıklığı ile geçiren Bursaspor, diğer yanda aynı hayal kırıklıkları ile umudunu son haftaya taşıyan Çaykur Rizespor vardı potada. Evinde Aytemiz Alanyaspor ile oynayacak olan Çaykur Rizespor’un mutlak kazanması yetmiyordu ligde kalması için. Trabzonspor ile Trabzon’da karşılaşacak olan Bursaspor’un da mutlaka mağlup olması gerekiyordu. Karadeniz’deki iki zorlu doksan dakikanın sonunda gülen taraf şampiyon apoletli Bursaspor olurken, Çaykur Rizespor, Adanaspor ve Gaziantepspor’dan sonra Süper Lig’e veda eden son takım oluyordu. İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Trabzonspor’u ‘Nasıl yenilirsiniz Bursaspor’a?’ diyerek şike iması ile karşı karşıya bırakan bir güruh o gün bugündür demediklerini, yazmadıklarını bırakmıyor. Kendi başarısızlıklarına kılıf arayanlar komşu iki şehir arasındaki husumeti körükledikçe körüklüyor. Oluyor mu beyler? Yakışıyor mu size? Trabzon’da maça yerinde şahitlik ettim. Sonrasında daha dün Trabzonspor Kulübü, Bursaspor maçı öncesi ve devre arasında soyunma odasında yaşananların videosunu yayınladı. Ne gördünüz o videoda? Ersun Yanal, 9’u yabancı oyuncudan oluşan ilk 11’ine ne diyordu? "Şerefimize, namusumuza leke getirmeyelim arkadaşlar. Çıkalım işimizi yapalım" diyordu değil mi? Daha ne desin peki? O zaman niye bu kara kampanya? Yapmayın, etmeyin. Dünyanın sonu değil küme düşmek. Ama o düşüşe başkaca nedenler yüklemek! Hele hele Trabzonspor’u şike imasıyla karşı karşıya bırakmak hiç ama hiç olacak şey değil.

****

Yerelde gazetecilik bir başka (FOTO)

2016-2017 futbol sezonunu Trabzon’da, Trabzonspor-Bursaspor karşılaşmasını takip ederek bitirdim kendi adıma. Yıllar sonra gittiğim Trabzon’da mücadeleyi takip etmek için Bursa’dan gelen gazeteci arkadaşlarla birlikte olduk gün boyunca. Sağ olsunlar o zor maçın önü ve arkasında mikrofonlarını tuttular bana. Dilimizin döndüğünce e birazda Bursaspor’dan yana yorumlamaya çalıştım maçın atmosferini. Yılların emekçisi Serkan Yetişmişoğlu, mesleğin genç ve çalışkan isimleri Adnan Batır ve Muhammet Ali Özdemir ile şehirden, stadın önünden yaptığımız canlı yayınlarla yüreği ellerinde Bursasporlulara bilgilerimizi aktarmaya çalıştık. O süreçte şuna tanıklık ettim ki, yerelde gazetecilik hala büyük bir şevkle icra edilmeye çalışılıyor ve o şevkle yapılan iş okuru, izleyicisiyle çok daha fazla bütünleşiyor. Kısaca ulusal ölçekte yasak savan türden spor yayıncılığı bir yana, yerel bir yana diyorum. Mesleğin ilk günkü heyecanı ile çalışan, üreten dostlarıma kocaman bir alkış benden.

‘Okur bunu istiyor’ diye, diye…

‘Okur bunu istiyor’ diyerek yıllardır her transfer döneminde, hatta son yıllarda transfer sezonu haricinde bile 10/9’u gerçekleşmeyen transfer haberleriyle doldurdu spor sayfalarını Türk spor medyası. Gün geldi ayrı ayrı sayfalarda bir ismin aynı günün nüshasında farklı takımlara yazıldığına bile şahit olduk. O kadar sınır tanımadık asparagasta anlayacağınız! Bugünlerde yine aynı süreçteyiz. 17 Haziran’da resmen başlayacak birinci transfer dönemi öncesi gazetelerin spor sayfaları, ekranların spor haberleri, internetteki spor sayfaları kuvvetle muhtemel birçoğu gerçekleşmeyecek transfer haberleriyle dolup taşıyor. ‘Okur bunu istiyor’ zihniyetindeki spor medyamızın kılıfı hazır nasıl olsa. Peki ya gerçekten okur bunu mu istiyor? Spor haberleri okurunun gerçekleşmeyen transfer haberleri okumaktan ne gibi bir hazzı olabilir ki? Ben bilemedim. Bir bilen bana yazsın lütfen!