AVRUPA PARLAMENTOSUNDA POPÜLİST SAĞIN YÜKSELİŞİ

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Daha önce bu köşede popülist sağ siyaset hakkında birkaç yazı yazmıştım. Geleneksel burjuva demokrasisinde şehirli orta ve yüksek gelirli sınıfların çıkarlarını temsil eden ve eğitimli elitlerin çoğunlukla tercih ettiği Merkez Sağ partilerin yerini Soğuk Savaş sonrasında yavaş yavaş alt gelir gruplarının ve lümpen proletaryanın temsilcisi konumunda olan popülist sağ partiler almaktaydı. Merkez sağ partilerin sağ kanatları ile merkez sol partilerin kaybettiği işçi sınıfı oyları bu popülist sağ partilere akmaya başlamıştı. Bunun temel sebebi olarak küreselleşmenin yarattığı değişimin milli devletleri ve burjuva demokrasilerini zayıflatan etkilerini göstermiştim.

Geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde bu gidişat iyice göz önüne çıktı. Dilerseniz ilk önce BBC Türkçe’den alıntı yapalım:

BBC’NİN YORUMU

“Pazar gecesi sona eren Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri kıta politikasında sarsıntıya sebep oldu. Birçok büyük ülkede aşırı sağın kazanımlar elde ettiği seçimlerin ilk ve en çarpıcı sonuçlarından biri Fransa’da erken seçim kararı oldu. Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede, 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu için 6-9 Haziran tarihleri arasında seçimler düzenlendi. Dün akşam sandık çıkış anketleri gelmeye başladığında Avrupa’da aşırı sağın yükselişi en çok dikkat çeken unsur oldu. Avrupa Parlamentosu tarafından Pazartesi sabahı açıklanan geçici sonuçlara göre merkez-sağdaki Avrupa Halk Partisi (EPP) en büyük grup olarak kaldı. Merkez-soldaki Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı (S&D) da ikinciliğini korudu. Bunlara ek olarak, bugün herhangi bir gruba dahil olmayan radikal sağ partilerin de parlamentoda temsilinin artması bekleniyor. Ayrıca Almanya, Fransa, İtalya gibi birliğin en büyük ülkelerinde aşırı sağın gösterdiği performans dikkat çekiyor.

EPP’den Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen Pazar akşamı seçim sonuçlarını, “Bugün EPP için güzel bir gün. Seçimleri kazandık” diyerek kutladı. Komisyon başkanlığına yeniden aday olan Von der Leyen’in bu sonuçlarla yeniden seçilme şansı yüksek görülüyor. Bazı kesimler tarafından, yeniden seçilebilmek için merkezi aşırı sağa yakınlaştırmakla da suçlanan Von der Leyen, seçim sonrası ise yeni AB parlamentosunda "aşırılıklara karşı bir kale" inşa etme sözü verdi. “Aşırı sağ ve aşırı solun desteğinin arttığı doğru” diyen Von der Leyen öte yandan “Merkez yerini koruyor” vurgusu yaptı. Kesin olmayan sonuçlara göre seçimlere katılım oranı AB çapında yüzde 51 oldu. Bu oran 5 yıl önceki seçimlerden yaklaşık yarım puan yüksek.”

(https://www.bbc.com/turkce/articles/c2eeg30p4mqo, 10 Haziran 2024)

Seçimlerin hemen sonrasında hem Avrupa’da hem de Türkiye’de bir tartışma yaşandı: Bir kısım yorumcular bu partileri faşist veya aşırı sağ partiler olarak tanımlarken diğer kısım yorumcular ise bu partileri vatansever ve milliyetçi olarak tanımlamaktaydılar. Ben bu ikisine de mesafeli duruyorum. Bu yüzden bu siyasi akımı tanımlarken “popülist sağ” kavramını kullanmayı tercih ediyorum.

YÜKSELEN FAŞİZM Mİ, VATANSEVERLİK Mİ YOKSA POPÜLİZM Mİ?

En büyük etkiyi yaratan Fransa’da Marine Le Pen’in liderliğindeki Ulusal Birlik Partisi’nin yüzde 31,5 oyla birinci parti olması oldu. Almanya’da da Neo-Nazi grupların koalisyonu gibi görünen AfD’nin (Alternativ für Deutschland / Almanya için Alternatif) ikinci parti konumuna yükseldi. Zaten İtalya’da Hükümet’te bulunan Başbakan Giorgia Meloni’nin geçmişi neo-faşist hareketlere dayanan partisi İtalya’nın Kardeşleri (FdI) da oyunu ve sandalye sayısını arttırdı. AP seçimlerinde bu üç ülke kritik önem sahiptir. Çünkü ülkelerin AP kontenjanları nüfusa göre belirlenmektedir ve 720 üyeli AP içinde bu üç ülkeden Almanya 96, Fransa 81, İtalya 76 sandalyeyle en fazla parlamentere sahip ülkelerdir. Pekiyi bu partilerin en belirleyici söylemleri nedir? AB kurallarının milli devletleri sınırlayıcı niteliğine karşı olmak, göçmen düşmanlığı, küresel finansa karşı duruş, milli değerler ve aile savunusu. Bu siyasi partileri neden aşırı sağ veya vatansever olarak nitelendirmiyorum? Bu soruyu cevaplamam için aşırı sağ ve vatanseverliği tanımlamam lazım.

1930’lar Avrupası’nda Almanya, Avusturya, Macaristan, Polonya, İtalya ve İspanya’da yükselen aşırı sağ hareketler ki, bunları genel olarak faşizm tabiri altında sınıflandırırız, demokrasi ve liberal ekonomi karşıtı, tekelci sermayeye dayanan ve emek sömürüsünü destekleyen, militarist tek parti yönetimlerini savunmaktaydılar. Liderlerine Führer (Lider), Duçe (Dük / Bey) veya Caudillo (Önder) diye ünvanlar vermekteydiler. Dini, kültürü ve aile hayatlarını kendi siyasi rejimleri yönünde değiştirmeyi amaçlamaktaydılar. Rekabetçi ve kurumsal bir piyasa ekonomisine de mülkiyetin kamulaştırıldığı sosyalizme de karşıydılar. Bireysel hakları toplumun düşmanı olarak görürlerdi. Bugünkü popülist sağ partiler rekabete, liberal ekonomiye ve demokrasiye karşı değillerdir. Çünkü, zaten, varlık sebepleri kendini yenileyemeyen demokrasilerin yarattığı fırsatlardır. Hemen hemen hepsi ABD ve NATO taraftarıdır. Geleneksel aile hayatını ve toplumsal değerleri korumayı amaçlamaktadırlar. Partileri içinde kültleşmiş liderler yoktur. Bu açıdan bu partileri faşist olarak değil ama bayağı sulandırılmış faşist karikatürleri olarak görmek daha doğrudur.  Öte yandan bu partiler geleneksel Merkez Sağ partiler gibi de değildir. Avrupa siyasetinde Merkez Sağ partiler o toplumların seçkin, eğitimli ve yüksek gelirli şehirli sınıflarının temsilcisidir. Her biri geleneksel değerleri ve aile hayatını savundukları gibi, aynı zamanda, demokrasiyi ve modern toplumun kurallarını da savunurlar. Siyaset ciddi ve seçkin bir iş olarak kabul edilir. En önemlisi milleti ırk veya din temelli değil vatandaşlık temelli tanımlarlar. Bugün yükselen popülist sağ eski Merkez Sağ’ın ciddiyet ve standartlarına sahip değildir. Dayandıkları kitleler küreselleşmeden olumsuz etkilenen küçük sanayici ve çiftçiler gibi sınıflarla, şehirlerde çoğunluğu oluşturan alt gelir gruplarına mensup kişilerdir. Siyasetlerinin temeli seçkinlere düşmanlığa dayanır. Lider olarak çıkan insanlar De Gaulle, Adenauer veya Churchill’in sınıfsal geçmişine sahip değildir, siyasi ilkeleri neredeyse hiç yoktur. Tek amaçları kendini yenileyemeyen burjuva demokrasisinin halk kesimleri içinde yarattığı boşluğu değerlendirerek iktidar olmaktır. Bu yüzden komik ve absürt karakterler liderliği ele geçirebilmektedir.

POPÜLİST SAĞ KALICI MI GEÇİCİ Mİ?

Her üretim teknolojisi kendi ekonomik alt yapısını da beraberinde getirir. Ekonomik altyapı değişimi zamanla tüketim davranışlarını ve yaşam tarzını değiştirir. Nihayet yaşam tarzı değişimi sosyal ihtiyaçlarda değişimi, sosyal ihtiyaç değişimi de siyasi yapı değişimini getirir. Ama bu değişim ha deyince olmaz. Zaman gerektirir. Geçiş döneminde ise bu tür siyasi yapılar, popülist sağ ve sol hareketler doğar. Eğer Avrupa’da yeni şartlara uygun bir siyasi yapı oluşabilirse ki bence oluşacaktır, o takdirde bu hareketlerin tepkisel ve geçici hareketler olduğu söylenebilir. Eğer yeni bir siyasi yapı kurulamazsa, bu sefer, bu faşist karikatürü popülist siyasetin Avrupa’nın çöküşüne yol açması kaçınılmazdır.

“Hocam bunların sebebi küreselleşme dediniz, ama anlatmadınız?” Onu Pazartesi yazısına sakladım. Hepinizin Bayramını şimdiden kutlarım.