YAYMAN'IN UYARISI

Refik ERDURAN 22 Nis 2016

Refik ERDURAN
Tüm Yazıları
Yüzyıllardır tartışılıyor: Rastlantı diye bir şey var mıdır? Yoktur, her olay belirli bir nedenden kaynaklanır tezine inananlar arasında yer alan Einstein'ın şu sözü de ünlüdür:

Yüzyıllardır tartışılıyor: Rastlantı diye bir şey var mıdır? Yoktur, her olay belirli bir nedenden kaynaklanır tezine inananlar arasında yer alan Einstein’ın şu sözü de ünlüdür:

 “Tanrı zar atmaz.”

Yeryüzündeki şeytanlar da işlerini oluruna bırakmayıp her zaman sağlama bağlıyorlar. Örneğin ülkemizde “karşıt görüşlü” gençler yıllar yılı birbirlerini bıçakladıktan, kurşunladıktan, elleriyle boğduktan sonra günün birinde Kenan Evren darbe yapınca Azraillik salgını şıp diye durdu. “Tesadüf” müydü? İstihbaratçıların Washington yönetimine “Bizimkiler kazandı!” diye müjde yetiştirmesi de bir zevzeklik rastlantısı mıydı?Orgeneral Bedrettin Demirel benim bacanağım ve Evren’in sınıf arkadaşıydı. Darbe için şartlar olgunlaşsın diye ajanların gençleri nasıl kışkırttığını, gereğinde ellerine ne silahlar verdiğini ayrıntılarıyla anlatmıştı bana. Gerçekleri kamuoyuna duyurmaya hazırlanıyordu. Sapasağlam olduğu halde, bir gece Ankara Orduevinde uyurken ölüverdi. Ne rastlantı, değil mi?

Doçent Dr. Hüseyin Yayman politikacı yüksek bürokrat olmadan önce akademisyen ve köşe yazarıydı. O uğraşların hepsinin itişiyle kartal gözlü bir zehir hafiye olmuştu. Yakaladığı bir “tesadüfler kümesi” Vatan gazetesindeki 16 Aralık 2014 tarihli yazısında şöyle anlatılıyor:

“Bakın 1999 kışında neler yaşanmış...

- 15 Şubat 1999  Abdullah Öcalan Türkiye’ye getirildi.

- 22 Mart 1999 Fethullah Gülen ABD’ye gitti .

- 26 Mart 1999 Tayyip Erdoğan Pınarhisar cezaevine girdi.

Öcalan’ın ülkeye getirilmesi Bülent Ecevit’e seçim kazandırıp onu başbakan yaptı. Fakat aynı dönemde ilginç bir gelişme daha oldu. Öcalan’ı Kenya’dan alıp Ecevit’e teslim eden ABD bunun karşılığında Gülen’i istedi.Yaklaşık bir ay sonra Fethullah Gülen istihbarat oyunlarıyla korkutuldu ve ABD’ye gitmesi sağlandı Onun ülkeden ayrılmasından dört gün sonra bir gelişme daha oldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan okuduğu şiir yüzünden Pınarhisar cezaevine girdi. Sanki bir görünmez el ülkeyi yeniden dizayn ediyordu. Bu dizayn ilk meyvesini 18 Nisan 1999 seçimlerinde verdi. DSP birinci parti oldu ve hükümeti kurma görevini aldı.

(Erduran’dan not: O sırada ABD Ecevit’i dümen suyuna sokma planları yapmıştı. Ama dinazor gövdeli, dinazor beyinli süper gücün çoğu hesabı gibi o da fos çıktı.)

Gülen’in bizzat şahsına dua ettiği Ecevit, onunla paralellik sürdürmedi. Gülen hareketinin sadece Ahmet Şık’tan değil, Hanefi Avcı, Türkan Saylan, Soner Yalçın, Kuddusi Özkır, Nedim Şener, Tuncay Özkan ve ismini burada sayamayacağımız sayıda insandan ‘haklarını helal etmelerini’ istemeleri lazım. Özellikle de hayatlarını ve geleceklerini çaldıkları askerlerden. Gülen hareketinin isimlerle sınırlı bir özür değil, topyekün bir özeleştiri vermesi gerekiyor. Türkiye’nin iktidarı ve muhalefetiyle ağaca değil, ormana bakması şart. Ülkede iktidar değişikliklerine neden olan bu olayların arka planında kim var ve bu güçlerin amacı ne? Gülen’in neden başka bir ülke değil de ABD’yi tercih ettiği üzerinde dikkatlice düşünmek gerekiyor.”

HER şeyin üstünde dikkatlice düşünmek gerek!