TUTİ AYIBIM

Refik ERDURAN 02 May 2016

Refik ERDURAN
Tüm Yazıları
Amerika'nın Iowa eyaletinin mısırı lezzetiyle ünlüdür. Dümdüz topraklarında ufuklara kadar mısır tarlaları uzanır. Ben Iowa Üniversitesi'nin Uluslararası Yazarlar Atölyesine bir yıl süreyle katıldıktan sonra, Milliyet Gazetesi'nin Batı Amerika Bürosunu kurmak üzere o zamanki eşim Leyla ile birlikte Kaliforniya'ya doğru yola çıkacaktım.

Amerika’nın Iowa eyaletinin mısırı lezzetiyle ünlüdür. Dümdüz topraklarında ufuklara kadar mısır tarlaları uzanır. Ben Iowa Üniversitesi’nin Uluslararası Yazarlar Atölyesine bir yıl süreyle katıldıktan sonra, Milliyet Gazetesi’nin Batı Amerika Bürosunu kurmak üzere o zamanki eşim Leyla ile birlikte Kaliforniya’ya doğru yola çıkacaktım. O bayıldığı mısırlardan yirmi-otuz kilo aldı getirdi, çuval boyunda bir poşete doldurdu. Arabanın bagajına attık, dağları ovaları geçip Kaliforniya sınırına dayandık. Başka ülkeye giriş yapıyormuşuz gibi durdurulduk üniformalı görevliler tarafından. Biri sordu: “Deklare edeceğiniz bitki var mı?” Meğer o eyalete hastalıklı bitki girmesin diye karantina koymuşlar. Mısır yükümüzü görünce güldüler. Leyla diller döktü, sonuç alamayınca kızdı, bagajdan barbekü ocağımızı çıkardı, yaktı, başladı mısırları kızartıp yemeye. Görevlileri de çağırdı. Onlar arkadaşlarına seslendiler. Üniformalı konukları bir mısır partisiyle ağırlayarak eyalete nizami giriş yaptık. Geçen hafta dünyanın dikkatini  çeken haberlerden biri iki köpecikle ilgiliydi. Sahipleri iki oyuncu.

Karayip Korsanları filmlerini gördüyseniz kural tanımaz azgın serseri rolündeki Johnny Depp’i bilirsiniz. Eşi Amber Heard kocasının rolünün etkisinde  kalmış olacak ki gerçek hayatta da kural tanımıyor. Nizami tutumlarıyla ünlü İngilizlerin kurdukları sosyal düzen Avustralya gibi yerlerde hiç bozulmadan sürüp gitmekte. Amber o ülkede köpek karantinası olduğunu bilmediğinden mi, bilip de “takmadığından” mı, her nedense  giriş yaparken köpekler konusunda beyanda bulunmamış. Durum fark edilince ünlü çift mahkemeyi boyladı. Yargıç insaflıymış. “Bir ay boyunca başka suç işlemeyeceksin” diye garip bir ceza verdi. Ama Amber bir ay içinde tekrar it kaçakçılığı yaparsa Avustralya adaletinden merhamet bekleyemeyecek. Kıbrıs adasının her tarafında da İngiliz etkisi sürmekte hâlâ. (Trafikte sürüş soldan). O etkinin olumlu yanları çok. Örneğin kuduzun kökü kazınmış. Adada bir daha görülmemesi için konulmuş olan sıkı karantina da yerli yerinde. Yazlarımı orada geçirmekte olduğum yıllarda harika bir dost edinmiştim: KKTC’deki kuvvetlerimizin komutanı (sonradan Genelkurmay İkinci Başkanı) Org. Kaya Yazgan. Müthiş zeki, işinde disiplinli olduğu kadar özel hayatında güler yüzlü, sevecen, cömert, centilmen bir askerdi. Omuzuma dokunup  gülümseyerek söylediğini unutamam:

“Kendini  bizden akıllı sanıyorsun, değil mi? Vaktiyle yaptığın her şeyi çoktan öğrendik. Ama biz gözü pekliği severiz.”

(Biz dediği derin devletti herhalde.) 

Bir sohbet sırasında köpek özlemi çektiğimi söylemiştim. “Benim bir Tuti’m var” dedi. “Ailece aşığız. Ama Kıbrıs’a getirmedim; bir dostumuzda kalıyor.” O yazın sonbaharında ben İstanbul’dayken o da geldi; Tuti’yle tanıştık. Âşık olunmayacak gibi değildi. Şirinliğialimi gören Paşa “Senin olsun” demez mi! Kışı köpek mutluluğu içinde geçirdim. Ama yaz gelirken aldı beni bir düşünce: Sevdiğimden dört ay nasıl ayrılacaktım?

Telefonda üzüntümü söyleyince Paşa biraz düşündükten sonra “Getir” dedi.

“Karantina?”

“Karışma.”

Magosa limanında karaya çıkar çıkmaz bir görevli Tuti’yi aldı, sokakta tasmasını elime tutuşturdu. Askerî vesayetten yararlandığım tek olaydır. Gerçi üç veterinerden temiz raporu almıştım ama, yine de adanın doğal sağlığına, oradaki soydaşlarıma ve yüz küsur yıl önce uygarca düzen kurmuş İngilizlerin ruhlarına ayıptı. Vesayet kalktığına göre, umarım halen KKTC’de Avustralya nizamı vardır.