SALATALIK DA OLDUM!

Refik ERDURAN 06 May 2016

Refik ERDURAN
Tüm Yazıları
Hoşunuza gitmeyecek ama, kötü bir gerçeği hatırlatayım: Tehlikedesiniz.

 

Hoşunuza gitmeyecek ama, kötü bir gerçeği hatırlatayım: Tehlikedesiniz. Terörden, depremden, selden, keneden söz etmiyorum. Onların size       değmesi uzak olasılık. Mevcut tehlikenin kaynağı ise yakın ve yaygın: Başka vatandaşlar.Tanışmadığınız halde, bir anlık öfkeyle üstünüze saldırabilecek sayısız “asabi” insan dolaşıyor sokaklarımızda. Yarattıkları irili ufaklı olayların haberleri her gün başlıklardan ve ekranlardan taşmakta. Kabadayılıktan hiç hoşlanmam. Ama itliklerden korunmanın tek yolu diye kolejde Boks Kulübü’ne girmiş, Amerika’da da spor niyetine bir süre karate çalışmıştım. O hünerlerin hocaları öğreteceklerinin saldırıda değil, savunmada kullanılacağına söz verilmesini isterler eğitime başlarken. Müritler de “tabii, tabii” diye baş sallarlarlar. Laftır. O eğitim her çatışmada saldırıyla tepki verme refleksini yerleştirir insanın içine. Yani bugünkü ortamımızda bendeniz yalnız dıştan değil, kendi sinir sistemimden de gelebilecek bir tehlike karşısındayım: kontrolsüz bir diz atma ya da dirsek çıkma yüzünden bu yaşımda karakollara düşüp “Ramboluğa özenen dede” diye alaya alınma olasılığı. Onun için hırgürden elimden geldiğince kaçınıyor, haksızca üstüme varıldığı zamanlarda bile kuzu kesilip alttan almaya çalışıyorum.

Günün birinde kavşak karambollarından sıyrılıp kırmızı ışıkta durmuştum. Gözleri öfkeden irileşmiş gençten biri küt küt vurunca camı indirip baktım. “Görmedin mi ulan, görmedin mi?” diye bağırmaya başladı. Neden söz ettiğini sormaya ve edebini takınmasını söylemeye kalmadan bir kadın arkadan yetişti, onu kolundan çekerek götürürken bana seslendi: “Kusura bakmayın! Bu hep böyle!” Hangi arabaya gittiklerini görmek için çıkıp baktım. Işık değişince arkamdaki kamyonetin sürücüsü başını uzatıp bağırdı:

“Yürü be beybaba! Yürü be!”

Meselenin ne olduğunu anlayamadan uzaklaştım oradan. Anlatacağıma belki inanmazsınız diye, girdiğim gözlükçü dükkanının adresini de vereyim: Büyükçekmece Atatürk Caddesi 15/A. Oranın sahibiyle konuşurken içeri dalan biri sözümüzü kesip gösterdiği gözlüğün tamirinin kaça yapılacağını sordu. “Bu işporta işi bir şey, uğraşmaya değmez” cevabını alınca ıstakoz gibi kızarıp bağırmaya başladı:  “Bana da laf ettin, gözlüğüme de! Sırasında güneş gözlüğüne 150 dolar ödemiş adamım ben!” Dükkancı şaşırdı, kırık gözlüğe laf etmek niyetinde olmadığını anlatmaya çalıştı. Öteki dinlemiyordu. Sesler yükselince ben alıngan vatandaştan yana çıkmış görünerek dükkan sahibinden ricada bulundum:

“Canım, uzatmayın. Beyin gözlüğünü tamir ediverin de siniri geçsin.”

Bey bu sefer bütün hışmıyla bana dönmez mi!

“Sen kimsin ulan? Avukatım mısın benim? Gözlüğümü korumak sana mı kaldı, hıyar?”

Tiyatro yazarlığı yaparak replik uydurmuyorum. Aynen böyle buyurdu. Gerisini yazmaya gerek yok. Yalnız, gözlükçü vatandaşa bir diplomasi madalyası verilmeli. Onun barışçılık ustalığı olmasaydı karakolda, belki de savcılık ve mahkemede saatler geçirirdim. Siz gerekmedikçe evinizin dışında fazla vakit geçirmeyin lütfen. Gerekmedikçe kimseyle çok konuşmayın. Ve her zaman cebinizde bir iki müsekkin (yatıştırıcı ilaç) bulundurun. (Hoş, çoğu evin içi de pek farklı değil ya!)