NE OLACAK?

Refik ERDURAN 09 May 2016

Refik ERDURAN
Tüm Yazıları
Pazartesi sabahı haftanın en keyifsiz zaman dilimidir; iki günlük tatilden sonra insanı işe dönüş gerçeğiyle burun buruna getirir. Yalnız ona değil, bütün gerçeklerinize ve kendinize -gözünüzü hiçbir şeyden kaçırmadan-…

Pazartesi sabahı haftanın en keyifsiz zaman dilimidir; iki günlük tatilden sonra insanı işe dönüş gerçeğiyle burun buruna getirir. Yalnız ona değil, bütün gerçeklerinize ve kendinize -gözünüzü hiçbir şeyden kaçırmadan- baktıktan sonra kritik soruyu yanıtlamaya çalışın:

Karşınızdaki tablo korkutuyor mu sizi?

Umarım “Ben hiçbir şeyden korkmam” demezsiniz. Tam korkusuzluk bir tahta eksikliğinin belirtisidir. Gerçekten tehlikeli olan şeyleri olmayanlardan ayırabilmektir akıl. Konuyu istatistikler ve ölçümlerle inceleyen uzmanlar insanların hiç rasyonel davranmadıklarını, korkuların mantıktan değil de içgüdüden kaynaklandığını söylüyorlar.  Yapılan bilimsel araştırmaların sonuçları birçok yayın organında açıklanmakta. Çoğumuzun zararsız böcekler ve yılanlardan ödü kopuyor da, sigaradan yeterince korkanımız pek az. Yolcu uçağına binerken içi ürperenler çoğunlukta hâlâ; otomobilin onunla kıyaslanamayacak kadar can alıcı bir araç olduğunu hesaba katamıyorlar. (Trafik kırımını bize özgü bir bela sanmayın. Amerika o işi bizden çok daha iyi düzenlemiş bir ülkedir ama orada da her yıl otomobil kazalarında ölenlerin sayısı 30 binden fazla. Aynı dönemde yolcu uçağı kurbanı Amerikalıların sayısı:  sıfır.)

Sigaradan ürkmeyen insanlar kanser yapar diye cep telefonlarından korkuyorlar. Oysa sonuçlanan sayısız araştırmada o kaygıyı haklı çıkaracak hiçbir bilimsel bulguya rastlanmadı. Cep telefonunun tehlikesi var ama kanser değil, sözünü ettiğim otomobil kazaları. İstatistikler araba sürerken telefonla konuşma ya da mesaj göndermenin kaza olasılığını kat kat artırdığını gösteriyor. Yine de vazgeçilmiyor o cambazlıktan. Denizde yüzerken köpekbalığına rastlasanız sizi yemesi tehlikesinin sıfıra yakın olduğunu düşünmez, dehşete kapılırsınız. Bir sofrada kızarmış patates görseniz? Korkmak aklınıza bile gelmez. Ağzınıza atabilirsiniz rahatça. Oysa şişmanlık her yıl yüz binlerce insanı öldürmekte. (Kimi gelişmiş ülkede bile ortalama hayat süresinin o yüzden kısalması bekleniyor.) Bir sürü saçma fobinin eziyetini çekerken dünyanın tepesindeki devasa Demokles kılıçlarını aklımıza bile getirmeyişimizin en büyük örneği nükleer silah tehdidini unutmuş görünmemiz. “Soğuk savaş bitti, artık öyle şey olmaz” havasındayız. O Azrail oyuncaklarına sahip manyak ülkelerin çoğaldığını, birkaç nükleer bombanın bilinmez ellere geçmesi olasılığının arttığını, çılgınca restleşmelerin uygarlıkları birkaç dakikada çökertirken bir kıyamet tsunamisi gibi canımızı alabileceğini düşünmüyoruz.

İnsanlar neden fala baktırır? Hep “Ne olacak?” merakından.

Kişinin iradesi dışındaki olaylar yazgısını etkiler elbette. Ama onların bile bilinçli kararlarla bağlantısı vardır. Hava raporunu kollayarak yola çıkarsanız “ani” tipiye yakalanmaz, kara saplanmazsınız. Binanızı doğru malzemeyle yapar, dere yatağına oturtmazsanız, deprem yıkmaz, sel götürmez. Yaşantınızın genel akışını da sizin tutumunuz belirler. Bir şeyler OLMAZ, bir şeyler YAPILIR. “Gelecekte Anayasa olacak, Kürt sorununun çözümü olacak” diyebilir miyiz? Hayır. Karar verip Anayasa yapacağız, karar verip Kürt sorununu çözeceğiz. Öyle değil mi? Buna “Elbette” diyebiliyorsanız, hiçbir şeyden korkmayın, fala da baktırmayın. Kendi iradenizi ve toplumun eğilimlerini gözden geçirin, yeter. Ne mi olacak? Ne yapılırsa o olacak.