EVLERDEN IRAK YATAK

Refik ERDURAN 20 May 2016

Refik ERDURAN
Tüm Yazıları
Günümüzde devletlerin uluslararası ağırlığı yalnız ordularına, ekonomilerine, siyasal nüfuzlarına bakılarak ölçülmüyor. Bir de "yumuşak güç" kıstası var. Yani ne kadar beğenilip örnek alındıkları.

Günümüzde devletlerin uluslararası ağırlığı yalnız ordularına, ekonomilerine, siyasal nüfuzlarına bakılarak ölçülmüyor. Bir de “yumuşak güç” kıstası var. Yani ne kadar beğenilip örnek alındıkları. Birkaç yıl öncesine kadar o alanın tartışmasız şampiyonu Amerika, ezici yumuşak gücünün en etkili silahı da sineması idi. Geçen yüzyıl boyunca insanlık onun perdelere yansıttığı görüntülere imrendi, masallarına kandı, çaktırmadan sunduğu mesajları bilinçaltına sindirdi. O devasa kültür istilasının en büyük kozu da “star” diye parlatılan, adları acayip bütçeli reklam kampanyalarıyla pompalanan, allanmış pullanmış oyunculardı. Gözlerimizi kamaştırmış yapay parıltılar hâlâ etkili. Elli yıl önceki ABD Cumhurbaşkanının adı sorulsa doğru cevap verebilecek olanımız azdır. Ama Marilyn Monroe’yu unutan var mı?

Bizim yumuşak güç klasmanındaki yerimiz fena değil. Kimi romanlarımız, filmlerimiz, dizilerimiz beğeniliyor. Ancak beyaz Türk eleştirmenlerimizden çoğu onlara da burun kıvırmakta. Oyuncularımızın çoğunluğuna ise insan kalitesi bakımından kırık not veriyorlar. Hollywood endüstrisinin en büyük ihracat kalemi Elizabeth Taylor idi. Nikâh açgözlülüğünde bizim yedi kocalı Hürmüz’ümüzü sollamış olduğundan, daha doğru soyadıyla Elizabeth Taylor Hilton Wilding Todd Fisher Burton Fortesky. Ben unutmayı tercih ederim haspayı. Çünkü belleğime onun kazıdığı bir görüntü var. Hayır, mücevher açlığı kadar namlı yiyecek pisboğazlığı yüzünden file döndükten sonra şişkin yüzünde kalmış ünlü lacivert gözleri değil. Bir yatak odası.

Eski eşlerimden Leyla gazetecilik becerisi sayesinde Patrik Athenagoras ile ahbaplık kurmuştu. Onunla bir Amerika ziyaretimizde bizi Spyros Skouras karşılayınca şaşırmıştım. Meğer Patrik pistonuymuş. Dünyanın en büyük film yapımcısı ve sinema zincirleri imparatoru olan Skouras cin gibi, anasının gözü, apaçık sözlü, sevimli bir adamdı. Bizi New York’taki evlerinden birinde misafir etti. Saray yavrusu kâşaneyi gezdirirken ayrı bir bölüme geçtiğimizde “Ben de Los Angeles’ten bugün uçtum” dedi. “Kusura bakmayın, her tarafı temizletemedim daha. Düne kadar Liz ile Richard burada kalıyorlardı.” Liz dediği Elizabeth Taylor, öteki de -boşanıp ikinci kez evlenmiş olduğu- Richard Burton idi. Söz onlardan açılınca anlattı odaları dolaştırırken: Ömründe kimseden kazık yememiş olmakla övünürmüş ama, o ikilinin başrolleri oynadığı Kleopatra filmi stüdyoyu batıracakmış az daha. Kaprisler, gecikmeler, dağınıklıklar maliyeti başlangıçtaki tahminlerin kat kat üstüne çıkarmış.

“Kadına duyulmamış paralar ödedim” dedi. “Elmasa doymuyor ki…”

Derken bir kapı açtı, bakınca yüzünü buruşturdu, eliyle sinek kovar gibi bir hareket yaparak içeriyi gösterdi. Yatak odasıymış. Biz de gönülsüzce oraya göz attık kapıdan. Pencereleri ve perdeleri kapalı odada ilk dikkat çeken şey yerdeki onlarca boş bira kutusu ve buruşturulup atılmış kâğıt yumaklarıydı. Ev sahibinin orada dolaşırken öfkeyle söylediklerini, çarşafları rengârenk lekeli karmakarışık açık yatağı ve mide bulandırıcı başka ayrıntıları anlatmak gereksiz. Ama şunu söylemek şart:

Oyuncularımızın değerini bilelim.