Yeryüzünde geçiş üstünlüğü olan kimi liderler, ünlüler, zenginler, bilim adamları, sanatçılar… Sıradan insanlarla aynı tehlikenin evrensel korkusunda buluştular, eşitlendiler ve herkes kolonya ile maskeye muhtaç kaldı.

Yaşayan şehir meydanları, alışveriş merkezleri, caddeler ıssız… Uçaklar, gemiler, trenler, otobüsler boş… Sinemalar, tiyatrolar, oteller boş... Camiler, kiliseler, havralar kimsesiz… Fabrikalar, ticarethaneler durgun... Cenazeler cemaatsiz, düğünler şenliksiz, insanlar sevdiklerinden ve muhabbetten uzak…

Yeryüzünde geçiş üstünlüğü olan kimi liderler, ünlüler, zenginler, bilim adamları, sanatçılar… Sıradan insanlarla aynı tehlikenin evrensel korkusunda buluştular, eşitlendiler ve herkes kolonya ile maskeye muhtaç kaldı.

Özgürlüğü kısıtlanan insanların ellerindeki varlar yok oldu aniden. Daha fazlası için savaştığı cephelerden geri çekildi ve kendine kaldı insan. Belki de anlamını yitiren hayatımızı yeniden yakalamak için yavaşladık biraz. Ve nicedir uzak kaldığımız yuvamızın sıcaklığına emanet olduk.

Dünya, 125 ülkeye yayılan ve şimdilik on binin üzerinde can alan COVID-19 küresel salgınıyla savaşıyor. İnsanlığın ürettiği bilgi birikimi ve medeniyet düzeyi, bir virüse yenik düştü. Ve askerlerin rol almadığı bir savaş var yeryüzünde.

Elbette olanda hayır vardır ve her sıkışma bir rahatlamanın habercisidir. Ancak bilebildiğimiz tüm yollarla gerekli önlemleri alarak sebeplere yapışmalıyız. Maddi sağlığımıza yönelik temizlik, temas ve sosyal izolasyon konusundaki hassasiyetin en üst düzeyde tutulması elzemdir. Zira virüs, kendi kendine dolaşmıyor, biz dolaştırıyor, biz bulaştırıyoruz.

DUYGUSAL SALGIN

Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı ve hayatın her karesine tesir edecek ve belki de yüzyıllık etkileri olacak bir dönüşümün eşiğinde olmak, doğal olarak insanların ve toplumların ruh sağlığını derinden etkileyecektir. Mücadelede ciddi bir yol alan Çin’in yayınladığı kitapçıkta konunun insanın beden sağlığı kadar ruh sağlığını da derinden etkileyeceği, duygusal pandemiye (salgın) dikkat çekilmiş.

Belirsizlik ve bilgisizlik, alıştığımız hayat rutinini ve konforunu yitirme endişesine ve gelecek kaygısına yol açar. Gelecek kaygısı, korkuyu tetikler. Hayatın koruma kalkanı olan korku, belirli bir zamana ve derinliğe ulaştığında fobiler oluşur. Korktuğumuz objeyi fazlaca düşündüğümüzden ona takılıp kalırız ve hayat dengemiz bozulur. Beden, yüklendiği aşırı stresle başa çıkmak için sürekli çaba içine girer, yorgun düşer ve panik başlar.

Bireyin denetimini yitirmeye başladığı panik hali, bağışıklık sistemini zayıflatır. Zihin, olan gerçekler kadar olmayanları da gerçek gibi görmeye, kuşku ve paranoyalar geliştirmeye başlayabilir. Kendisi ve yakınlarının hayatına dair uzun süreli endişe ve panik hali ise çeşitli ruhsal travmalara neden olabilir. Zira dünya savaşları ve küresel salgınlardan sonra yaşanan psikolojik travmalar, maddi kayıplardan çok daha etkili ve uzun süreli olmuştur.

EVDE İTİKÂF VAKTİ

O halde bu süreçle nasıl başa çıkacağız? Kuşkusuz bütün maddi önlemleri alarak, mümkünse evde kalmalıyız. Ama bununla yetinmeyip evde itikâfa girmiş gibi hayatımızdaki eksiklere ve olup bitenlerdeki payımıza odaklanarak insani derinliğimize geri dönmeliyiz yeniden. Bu köşemizi takip edenler bilir. Dünyada bütün krizlerin anası konumunda bir insani krizin olduğunu ve bu gidişe insanlığın dur demesi gerektiğini defalarca yazdık.

İnsanlık olarak; sebep olduğumuz çevre kirliliğini, yok ettiğimiz ormanları, fazla su içtiği için kestiğimiz hayvanları, düşünmeden yaptığımız tüketim çılgınlığını, bozduğumuz küresel iklimi, savaş naralarıyla öldürdüğümüz veya yerlerinden ettiğimiz milyonları ve nihayet hayatımızın dışına çıkararak unuttuğumuz ölümü yeniden hatırlamanın ve aslında küresel felaketleri kendi elimizle hazırladığımızı görmenin vaktidir. Tekbirle birbirini katledenlerin, Allah’ın evine neden giremediklerini düşünmenin vaktidir.

Benlik atından inip sıradan bir insan olmanın, uzaklaştığımız fıtratımızla yeniden dost olmanın, merkeze koyduğumuz haz arayışından anlam arayışına doğru yol almamızın, bedenimizi, egomuzu ve tüketilebilen amaçları aşarak başkası için var olmanın aşkın ve bilge amacına yönelmenin vaktidir. Olup bitenleri; insanlığı kadim değerlerinden ve yaşlıların tecrübesinden uzaklaştırmanın, uzaktan eğitim, sanal para, sanal sağlık gibi bir dijital dönüşüme alıştırmanın denemeleri olabileceğini de düşünmenin vaktidir.

Virüse çareler bulunacak ve bu sorun da aşılacaktır. Asıl mesele insanoğlu; virüsten ölen herkes kadar her gün açlıktan ölen insanları fark edecek mi? Bir virüs ile eşit hale gelen dünyanın gelişmiş zengin toplumları, gelişmemiş toplumlarla birlikte yaşadıkları çaresizliği, onları anlamanın anahtarı olarak değerlendirebilecek mi?

İnsanlık; her türlü ayrıştırmayı aşıp bilimsel bilgi ile kadim bilgiyi bütünleştirebilecek mi? Hayatta yapılan bütün planların üzerinde bir aşkın gücün olduğunu unutmadan yaşamı idrak edebilecek mi? Adil bir dünya için her birey bir nefer olarak mana yolculuğunda mesafe alabilecek mi? Ve insanlık, sebep olduğu insani krizi aşabilecek mi?

Bu vesileyle titizlikle çalışan Devletimizi, Sağlık Bakanlığımızı ve özellikle salgın için cephede mücadele veren tüm sağlık çalışanlarını yürekten alkışlıyoruz.