Lisans öğrenimi sırasında yan dal olarak aldığım felsefe derslerinden bir anekdot geliyor aklıma.

Hayatımızdaki her şeyin belirli bir düzen içinde olmasını isteriz. Sağlığımız, evimiz, işimiz, ilişkilerimiz alıştığımız düzende aksın isteriz. Ancak alıştığımız konfor alanı, değişim ve dönüşümün gerektirdiği farkındalığın önünde önemli bir engeldir çoğu zaman.

Lisans öğrenimi sırasında yan dal olarak aldığım felsefe derslerinden bir anekdot geliyor aklıma. Farkında olmanın mertebelerini anlatan hoca; “Hayatı denizde geçen balık denizin farkında değildir, denizden çıktığında belki de bir oltanın ucunda hayat mücadelesi verdiğinde denizin farkına varmaya başlar” demişti. Alıştığı düzenin dışındaki dünya ile karşılaşmak canlıyı varoluşsal farkındalığa yöneltir.

İnsan, doğduğu günden hayatının son anına kadar bir farkında olma sürecinin aktörü olarak rol oynar. Kendisini, çevresini, dünyayı, ilişki yumağını kısacası içinde bulunduğu âlemi fark ettikçe kendisi olur. Varlığın anlamını kavramaya başlar.

Bu kavramanın yolu her insanda aynı olmakla birlikte kavramanın derinliği her insanda farklı olur. Diğer bir ifade ile farkındalık ortak bir süreç izler ama bireye has bir sonuca varır. Ve günün sonunda her birimiz kendisine has bir farkındalık ile yani kabımızca dünyayı anlar ve buna göre davranırız. Zira insanın farkında olması hem zihinsel hem de ruhsal bir tekâmül sürecinin sonucudur.

Örneğin altı yaşındaki çocuğa “Domates nedir” diye sorsanız cevaplar iki kategoride toparlanır: Birincisi; “kırmızıdır, yuvarlaktır,” şeklindeki görüntüsel tarifler. İkincisi; “sıvı içerir, yenilir, şöyle yetişir” gibi daha derin ve kaliteli cevaplardır. Birinci gruptaki cevaplar, zihinsel potansiyel odaklı niteliksel farkındalığı diğer gruptaki cevaplar ise ruh odaklı varoluşsal farkındalığı işaret eder. Niteliksel farkındalık veri ve bilgi ile varoluşsal farkındalık sezgi ve inanma ile olur.

ZİHNİN FARKINDALIĞI, RUHUN FARKINDALIĞI

Hayatımız boyunca dünya ile kurduğumuz ilişki önce eşyanın niteliği yani çıplak gözle gördüğümüz yönü üzerinden gelişir. Az sayıda insan, zihinsel analizlerin ötesine geçerek ruh düzeyinde maddenin gizlediği mananın farkındalığına ulaşır. Yani ister eşya ister ilişkiler dünyasında olsun zihinden beslenen nitelik farkındalığın artması, ruhtan beslenen varoluşsal farkındalık alanını daraltır.

Öncelikle hayatın maddi yönüyle uğraşırız. Uğraşmak zorundayız çünkü bedenimizin ihtiyaçları var. Bu maddi ihtiyaçlar, belirli bir konfor alanı ve bir düzeni getirir. Alıştığımız bu düzen ise dünya ile olan varoluşsal farkındalığın oluşmasını ve maddenin arkasındaki mana ile buluşmamızı geciktirir.

Herhangi bir bedensel hastalığı olmayan kişi, vücudundaki muazzam işleyişin farkında değildir. Bir hastalık başlayıp bedenin rutini bozulduğunda bedene ilişkin farkındalık başlar. Bedenimizi öğrenmeye başlarız. Kalbi tekleyen kişi, kalp ile ilgili pek çok bilgi edinmeye başlar. Ve bedenindeki bu harika organla tanış olur, kalbini nitelik olarak fark eder. Ancak kalbin; şekil, işleyiş, fonksiyon olarak yani nitelik yönü bize yetmez yetmemeli. Kalbin insanın mana hayatındaki anlamına ulaşmak varoluşsal farkındalığı zorlamayı gerektirir.

Bedendeki rahatsızlıklara benzer şekilde psikolojimizdeki değişimler de ruh halimizdeki farkındalığı başlatır. Herhangi bir psikolojik sorunu olmayan kişi, genel ruh halinin farkında değildir. Alıştığı psikolojik duygu durumu kendi seyrinde ve rutininde devam eder. İşte buradaki bir düzensizlik ya da bozulma, bizi psikolojik dünyamızın rutin işleyişini yani niteliğini anlamaya yöneltir. Beden sağlığında olduğu gibi çok azımız, ruh hayatımızın varoluşsal farkındalığına yöneliriz.

İÇ SESİMİZ

Varoluşsal farkındalık; basit bir söylemle hayatın maddi alanının dışındaki mana alanına da yönelmektir. Akılla yetinmeyip ruhun uçsuz bucaksız dünyasında dolaşabilmektir. Bilgi ile yetinmeyip sezgileri de kullanabilmektir. İnsanı çevreleyen âlemin görünen yüzü yanında görünmeyen yüzünü de öğrenme çabasıdır. Bu, gördüğü ile yetinmeme, eşyanın sırrına ulaşma, hayatın anlamını kavramanın inanılmaz serüvenidir. Böylece aklın farkındalığı ile ruhun farkındalığı birbirini tamamlar. Bilgi mana ile taçlanır.

Modern dünyanın bütün hayatı kuşatan maddi beklentileri ile iç sesi arasında sıkışan günümüz insanı, giderek mantık odaklı bir farkındalık alanına hapsolmaktadır. Bunun sonucu ise insanın kendisinden uzaklaşması, bireyi insan kılan temel erdemlerin zayıflamasıdır. Dolayısıyla insanın hayatı, çevre ile sadece nitelik düzeyinde bir maddi ilişki düzenine hapsolmuşsa varoluşsal farkındalığa yani yaşamın anlamını kavrayacak olgunluğa erişmesi zorlaşmaktadır.

Hiç kuşku yoktur ki modern insanın en önemli çıkmazı, kendini bilme bilgisinden ve varoluşunun farkındalığından uzaklaşmasıdır. Rakamların, sayısal sonuçların başrolü oynadığı yaşam sahnesinde rakamlara anlam verecek ruh derinliğinin işin içine girmesi şarttır.

İşte bunun içindir ki her türlü maddi ya da ruhsal hastalığın aynı zamanda varoluşsal farkındalığımızı geliştirmenin bir fırsatı olarak da değerlendirilmesi önemlidir. Benzer şekilde aile ve toplum düzeyinde yaşanan çeşitli sorunlar da bize yeni bir bakış açısı, kendimizi keşfetme derinliği ve anlam arayışımızı geliştirme fırsatı verecektir. Zira yaşadığımız sıkıntılar, acı eşiğimizi yükselttir, bizi büyütür, geliştirir ve farklı bakış açıları yakalamamızı sağlar.

Kendimize ve kâinata dair farkındalığımızın arttığı, güzel dönüşümler yaşayacağımız, bereketli bir sene dilerim.