Kaynağından fışkıran, canlı yaşamın vazgeçilmezi, ilk yaratımın sırrıdır su… Yeryüzü ile buluşmak için yarış halindedir su damlaları.
Sonra dünya yolculuğu başlar azizin. Damlalar damlalara karışır, su yol aldıkça çoğalır, gelişir, gürleşir. Bir şelaleye, kanalında sessizce akan bir çaya, kimi zaman sele dönüşür su. Ovalara rahmet olmak için dağları aşar, susamışlara can verir ve yeryüzünü yeşertir. Gözümüzden akar ve ruhumuzu temizler. Cemal ile Celal arasında yol alırken dünyanın yangınlarını söndürür bazen yıkıp geçebilir.
İki hidrojen ve bir oksijenden oluşan su zerresinin aklı var mı acaba? Bir amacı, bir ahlakı olduğu kesin. Zira su zerrelerinin duygulara tepki verdiğini gösteren bilimsel çalışmalar var.
Sırtını toprağa dayayan suyun vazgeçilmez özelliği akmaktır. Su durmaz, bir menzile doğru akış halindedir. Bütün şeylerin bir yere doğru aktığı gibi. Her şeyin kaynağı su, kendisinin sahibi olan asıl kaynağa ulaşmanın derdi ile akar. Sonunda özlemini duyduğu ummanla, buluşmanın ve bütünün varlığında yok olmanın hazzına ulaşır.
Biz Nereye Akıyoruz?
Su misali insanın hayatı akıp geçiyor. Acaba biz nereye doğru akıyoruz, hedefimiz ve ahlakımız nedir?
Günümüzde insanlığın resmi çekilebilseydi, güzel bir manzara ile karşılaşmayacağımız açıktır. Yeryüzünün en ileri canlısı olan insan; savaş, açlık ve şiddet kıskacındadır. Maddi değerler, tüketim ve yıkıcı davranışlar, hayatın odağına yerleşmiştir. Bitmeyen ve anlamsız bir yarış içindeyiz. Yaşamımızda birçok alanda geriye gidişten söz edebiliriz. Bilinen bir gerçek var ki tüm bu geri gidişin odağında ahlaki erime başrol oynamaktadır.
O halde su misali insanın, temel yaşam amacı ve ahlakını yeniden sorgulamak durumundayız. Yeryüzünde neden var olduğumuz ve nereye doğru aktığımız gerçeği ile yeniden yüzleşmek zorundayız.
En temel tanımıyla ahlak; özgür insanın, doğru ile yanlış ayırımını yapabilme iradesini göstermesidir. İnsanın nasıl yaşaması gerektiğine ilişkin temel duygular, yargılar ve davranışların bileşkesi, onun ahlakını oluşturur. Böylece ahlak; yeryüzündeki her şeyin kendi özünü yaşaması, varlık nedeninin gerektirdiği yolu ve yaşamın doğal akışını korumasıdır. Su gibi kendi kaynağından kopmadan ona yönelmesidir.
Esasen insan, doğru ile yanlışı ayırabilecek potansiyele sahiptir, ancak diğer özelliklerimiz gibi bu potansiyel de yakın çevrenin desteği, emeği ve örnek olmasıyla gelişir. Temel sorun şu ki günümüzde bireyi yetiştiren aile, eğitim kurumları ve toplum, evrensel ahlaki değerlerin kazandırılmasında zayıf kalmaktadır. Zira küresel kapitalizm dalgası, insanın özgürlük alanını kısıtlamıştır. Sanal yaşam koşulları, insanı kendi özünü yaşamaktan, öz değerleriyle yoğrulmaktan, kendi yaşam gerçeğinin peşinde koşmaktan alıkoymuş, kendi kaynağına doğru yolculuğunu zedelemiştir.
Ahlak, Hayatın Kendisidir
İşte bunun için iyi insanlar, kötü davranışlar sergileyebiliyor. İyilik, doğruluk, merhamet, cömertlik, yalan söylememek, hırsızlık yapmamak gibi temel ahlaki erdemler, bu erdemlere olan inancımız zayıfladığı için hayatımızı terk ediyor. İnsanı, tüm yönleriyle kuşatan sanal imajlar, bizi bedenimize hapsetti, ruhumuzun derinliklerini yakalamaktan ve varlık nedenimizle buluşmaktan uzaklaştık. Aklımız, aklımızın ötesindekilere uzaklaştıkça hayat yolundaki akışımız sekteye uğradı.
Bundan dolayı günümüz insanının hayatı, kendi varlık nedenine doğru değil, yönlendirildiği tüketim odaklı sanal dünyaya doğru akmaya başladı. Bunun içindir ki başkasının iyiliğini istemenin zevki, başkasının kötülüğünü istemenin zevkiyle yer değiştirdi.
Elbette çocuk ve gençlerin; matematiği, tarihi, coğrafyayı ve diğer dersleri, yetenekleri ölçüsünde öğrenmeleri, öğrendiklerini uygulayabilmeleri ve beceriye dönüştürmeleri çok önemlidir. Hayatta ihtiyaç duydukça kullanacakları bu somut bilgi ve beceriler, birer araçtır ve bunları bir biçimde öğrenirler. Ama ahlak hayatın kendisidir ve yaşamın her karesinde gereklidir. Asıl olan somut dünyanın arkasındaki görünmez gerçekleri de görebilmektir.
Bilimsel düşünce dinamiğinden uzaklaşmayan, soru soran çocukların; kimliklerinin inşası sürecinde kalp diline aşina olmaları, kendi öz varlık nedenlerine yabancılaşmamaları önemlidir. Kendilerini kuşatan imaj ve algı dünyasını yönetebilmeleri, kısacası ahlakı, hayatın merkezine alan bir yaşam biçimine talip olmaları önemlidir. İşte bunun için ailenin, toplumun, okulun ve devletin en hayati konusu ahlaktır.