Bir seçmen olarak insan; tercih yaparken kargaşa, korku ve gelecek endişesinden kaçınmak, güven, umut, adalet, kültür gibi değerlere sahip olmak ister. Konu ne olursa olsun bütün kararlarımızın ve tercihlerimizin öz amacı, varlığımızı tehdit edecek unsurlarla başa çıkmak ve hayat kalitemizin sürekliliğini sağlamaktır.
İçeceğimizden giysilerimize, aracımızdan güzergâhımıza, mesleğimizden eşimize kadar hayatımızın tamamında küçük büyük tercihler yapmak durumundayız. Zira hayat, bir karar verme sürecidir. Tercihlerimizin yaşamımızı belirlediğini biliyor ve kadere inanıyoruz. Diğer yandan seçim yapmak ve karar vermek, yoğun ve karmaşık bir zihinsel ve duygusal süreçte gerçekleşir. Tercihlerimiz, doğuştan getirdiğimiz yatkınlıklar ve başta aile olmak üzere yetişme çağındaki öğrenmelerimizin etkisiyle şekillenir ve bize has bir yapıya kavuşur.
Seçmen Davranışını Etkileyen Nedir?
Tercih davranışımızı belirleyen iki ana etken ve ihtiyaç kümesi vardır: Birincisi maddi, ikincisi duygusal ve sosyal durum ve beklentilerdir.
Psikolojinin önemli uğraş alanlarından olan seçmen davranışını etkileyen maddi durum ve beklentiler kümesinde seçmenin; yaşı, cinsiyeti, eğitimi, mesleği ve geliri gibi demografik özellikler ile tercihi etkilemeye yönelik ekonomik vaatler ve benzeri maddi kazanımlar yer alır. Korku, endişe, adalet, kültür, inanç, başarı, güç, irade, ideoloji, lider etkisi ise seçmen davranışını belirleyen duygusal ve sosyal durum ve beklentilerdir. Aslında insan, tercihlerini temel ihtiyaçları doğrultusunda gerçekleştirir. Öncelikle hayatını sürdürmeyi sağlayacak temel fizyolojik ihtiyaçlara, korunmaya, barınmaya sonra duygusal ve sosyal ihtiyaçlarından olan ait olma, sevilme ve kendini gerçekleştirmeye yönelir insan.
Gelelim asıl soruya: Seçmen davranışının son halini almasında acaba hangi etken grubu belirleyicidir? Seçmen ne ister? Konuyla ilgili araştırmaların ortak sonucu; maddi durum ve beklentilerin önde görünmesine rağmen seçmen davranışında sosyal ve duygusal faktörlerin daha belirleyici rol oynadığı yönündedir. Ayrıca ilginç bir biçimde gelişmemiş ve gelişmekte olan toplumlarda, ideoloji ve ait olma ihtiyacı, diğerlerinde ise maddi kazanımların daha belirleyici olduğu da bilinmektedir.
Güven Ve Umut
Seçmen; siyasi tercihinde, kendisinin ve ülkesinin maddi kayıp ve kazanımlarını düşünür, ekonomik gelişmeleri yakından izler ve önemser, ancak karar vermesinde asıl rol oynayan kendisini ideoloji, değer ve kültür olarak yakın ve ait hissettiği taraftır. Çünkü seçmen olarak insanların asıl aradığı, güven ve umuttur. Evet, seçmen kullandığı oy ile hayatının maddi ve manevi sürekliliğini sağlamak ister. Bununla birlikte kültürü, hayat biçimi, inançları ve değerleri ile kendisini ait hissettiği yerde olmayı talep eder. Çünkü fert düzeyinde alışkanlıklarının, toplum düzeyinde istikrarın bozulmasını istemez. Dolayısıyla uzun bir birikimin sonucunda oluşan bireysel siyasi eğilim, kolay kolay değişmez. Bunun içindir ki propagandanın asıl hedefi, siyasi tercihi yerleşmemiş kararsız seçmendir.
Toplumumuzun, engin tecrübesi ve demokrasi birikimi ile isabetli siyasi tercihler yaptığını, siyasetçiler için ders alınacak sonuçlara imza attığını biliyoruz. İnsanımızın, vatan söz konusu olunca gösterdiği geleneksel milli refleksi, seçmen olarak da sergilediğini, ülke ve toplum çıkarlarını, kişisel ideoloji ve parti bağımlılığının üstünde tuttuğunu, bencil değil bütüncül bir tercihe yöneldiğini biliyoruz.
3D üretimin, klasik imalatın yerini almaya başladığı, insan gücünün yerini yapay zekânın aldığı, tarım robotlarının yayıldığı, Mars’a yolculuk hazırlıklarının yapıldığı, sanayide yüksek teknolojiye dayalı dönüşüm ve insansız otomasyonun yaşandığı, güçlülerin kendi bahçelerinden uzaktan kumandalı dronlarla zayıf toplumları bombaladıkları ve maalesef insani değerlerin hızla aşındığı bir zamandayız. Ülke olarak önemli bir mesafe aldığımız doğrudur ama bunu yeterli göremeyiz, görmemeliyiz. Toplumumuzu yarınlara taşıyacak, milli ve manevi değerlerimize, Cumhuriyet değerlerine ve bilimsel anlayışa aşina, asıl derdi vatan olan, dünyaya daha fazla açılan, hayal kuran ve soru soran bir toplum olmamız elzemdir.