Rusya denilince akla hep votka gelir. Ama çoğu insan ilk başta belki tebessüm hissi bile uyandıran bu kelimenin arkasında hangi acı gerçeklerin bulunduğunu hayal bile edemiyor.
Rusya denilince akla hep votka gelir. Ama çoğu insan ilk başta belki tebessüm hissi bile uyandıran bu kelimenin arkasında hangi acı gerçeklerin bulunduğunu hayal bile edemiyor. İstatistiklere göre yılda kişi başına yaklaşık 13 litre alkol tüketilen Rusya’da aşırı votka tüketimi sebebiyle her dört erkekten biri 55 yaşını geçmeden hayatını kaybediyor. Alkol yüzünden ailesi dağılan, işsiz kalan ve daha nice rezil ve rüsva durumlara düşen insanların artık istatistiği bile tutulmuyor. Alkollü içki kullanma alışkanlığım olmasa da Rusya’da oturan birisi olarak zaman zaman ister istemez bu milli belanın olumsuz etkilerini yaşamak zorunda kalıyorum. Daha yıllar önce dükkan karışısına bıraktığım bebek arabasını alkol bağımlısı bir kadının çaldığını ve daha sonra ise onu bir şişe votka karşılığında yoldan geçen birisine sattığını öğrendiğimde çok üzülmüş ve içimden iyi ki bebeğimiz içinde değildi yoksa bebekle birlikte satardı diye bir his geçirmiştim. Yaklaşık bir sene önce ise alkol bağımlısı bir komşumun ise merdivenlerde düşerek kafasını betona çarpması sonucu öldüğünü gördüğümde kedisine çok acımıştım. Sarhoş insanların hem kendilerine ve hem de çevredekilerin can ve mal güvenliğine karşı gerçek bir tehdit unsuru olduğu aşikardır. Ama ne yazık ki Rusya Devleti bu belayı önlemek yerine onun sonuçlarını kapatmaya, görmezlikten gelmeye devam ediyor. Bunun çok basit bir örneğini iki gün önce yaşadım. Oturduğumuz apartmanda park ettiğim bisikletin yerinde olmadığını anlayınca polise başvurmaya karar verdim. Polis ilk başta bisikletimin çalındığına ilişkin bir dilekçe yazmamı söyledi. Bunu yaptıktan sonra oradan ayrılmak istiyordum ki nöbetçi polis “hayır gidemezsiniz, beklemeniz gerekiyor” dedi. Neyi beklemem gerektiğini sorduğumda ise “ifadeniz alınacak” cevabını aldım. Yaklaşık 3 saat karakolda bekletildim. Kimse bana yaklaşmıyor sadece “bekle” diyorlardı. Sonunda sabrım taştı. “Arkadaşlar bisikleti çalınan ben olduğum halde 3 saat burada bekletilen de benim. Lütfen gerekli tutanakları tutup beni bırakınız işim var” dedim. Sonunda bir polis görevlisi bana yaklaşarak şunları söyledi. “Kendiniz de çok iyi biliyorsunuz ki bisikletinizi alkol bağımlıları bir şişe votka parası bulmak amacıyla çalıp satmışlar. Ama şimdi bizim o alkol bağımlısını bulmamız için apartman girişindeki kamera görüntülerini incelememiz lazım. Bu işin ne kadar zaman aldığını biliyor musunuz? Belki 15 saate yakın burada birisinin gözünü dahi kırpmadan oturup o kamera görüntülerini incelemesi lazım. Dolayısıyla sizi de rahat bırakmayız. Eğer bu başvuruyu yaparsanız sadece bugün değil bundan sonra da hep ifadelerinize başvuruda bulunacağız” dedi. Yani adamlar bana dolaylı yollarla “Defol git. Yoksa seni burada daha çok uğraştırırız” demiş oldular. İşte Rusya gerçeği bu. Ben şahsen sarhoşun teröristten daha tehlikeli olduğu kanısındayım. Çünkü terörist, eylemlerini belli siyasi amaçla gerçekleştirir. Sarhoşun ise öyle bir amacı veya hedefi yok. İlk karşısına çıkan insanın hayatını bir hiç uğruna kırabilir. Slav kökenli değilsen Rus polisinden boşuna yardım beklemeğe de değmez. Geçenlerde Rusya Eğitim Bakanı Olga Vasilyeva, okullarda Müslüman kızların başörtüsü takmalarına karşı olduklarını açıkladı. Çeçenistan Cumhurbaşkanı Ramzan Kadırov, bu kararı eleştirerek bunun anayasanın din ve inanç özgürlüğü ilkesine aykırı olduğunu söylerken, Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov ise şimdilik Kremlin’in bu tartışmaların içinde yer almayı düşünmediğini söyledi. Rusya’da başörtüsü tartışmaları devam ederken okul öğrencileri arasında artık 10 yaşlarına inen alkollü içki ve sigara kullanımı konusunda kimseden ses çıkmıyor. Bu ülkede alkollü içki kullanımı normal, içki içmemek ise anormallik alameti olarak değerlendirilmekte. Kim ne derse desin ama ben Moskova’da teröristleri değil sarhoşları kendim için daha büyük tehdit unsuru olarak görüyorum.