İstanbul
Parçalı az bulutlu
14°
Ara

​İKİ ALMANYA VE İKİ TÜRKİYE

YAYINLAMA:

ZAFER HAFTASI VE ZAFER AYI

11 Ağustos 1473 Otlukbeli Meydan Muharebesi, 23 Ağustos 1514 Çaldıran Meydan Muharebesi, 24 Ağutos 1516 Merc-i Dabık Meydan Muharebesi, 26 Ağustos 1071 Malazgirt, 28 Ağustos 1526 Mohaç Meydan Muharebesi, 26-30 Ağustos 1922 Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi… Bu savaşlar her biri büyük Türk komutanları olan Fatih Sultan Mehmet Han’ın, Yavuz Sultan Selim Han’ın, Sultan Alparslan’ın, Kanuni Sultan Süleyman Han’ın ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve onların kahraman askerlerinin (ki bütün dünya onları Mehmetçik diye bilir - DMD) tarihimizdeki büyük zaferleridir. Hepsi Ağustos Ayı içinde özellikle 23 – 30 Ağustos tarihleri içinde yer alan Zafer Haftası’nda gerçekleştirmiştir. Allah hepsinin ruhuna rahmet eylesin…

TÜRKLERİN GELENEKSEL ALMAN SEVGİSİ

Çocukluğumda ilk seyrettiğim Dünya Futbol Şampiyonası 1982 Dünya Kupası idi. Bana en sempatik gelen İtalya’ydı, (sonunda şampiyon oldular; Zoff, Rossi, Altobelli vd.). O zaman ananemde kalıyordum ve karşı komşumuz ve dedemin akrabası Celal Enişte’lerde renkli televizyon vardı. Maçları orada seyrederdik. Celal Enişte eski bir “Alamancıydı” ve tabiî ki Almanya’yı tutuyordu. O dönemde çocukların çoğu Almanları tutardı ve büyüklerimize sorduğumuzda da bize söyledikleri şuydu: “Almanlar 1’inci Dünya Savaşı’nda bizim müttefikimizdi…”.

1980’lerin başında mahalle arkadaşlarımızla savaşçılık oynarken herkesin Alman askeri olmak istemesi de enteresandı, (ben biraz farklıydım ve Türk askeri olmak isterdim). II. Dünya Savaşı filmlerinde de istisnasız çocukların çoğunluğu Almanya’yı tutardı. 1960’lardan itibaren Anadolu’nun işsiz güçsüz garibanlarının bir umutla Almanya’ya gitmesi (daha bağlı olduğu il merkezine gitmemiş eğitimsiz garibanlar kendilerini birden Köln’de, Münih’te ve diğer Alman şehirlerinde buluyorlardı - DMD) Türk toplumunda Almanya’ya karşı sempatiyi de arttırmıştı.

ATLANTİK – AVRASYA ÇATIŞMASI ARASINDA KALAN İKİ ÜLKE

Bugün ne oldu da bu ilişkiler bu hale geldi? Yukarıda satırlar, bizim memlekette sıradan vatandaşların Almanya’ya bakışını özetler. Bu sempati o kadar büyüktür ki, sıradan insanlar arasındaki sohbetlerde “Hitler büyük adamdı, tek başına dünyaya kafa tuttu.“ diyenlere çok rastlamışızdır. Fakat bu “kahvehane muhabbetinin” dışına çıkarsak, aslında, gerçekler çok farklıdır. Duygulardan arındırarak bakarsak, aslında, Almanya ne geçmişte dostumuz ne de şimdi düşmanımızdır.

Bugün Almanya tek bir Almanya değildir: Atlantik-NATO işgal ve vesayetinin Almanya’sı ile zincirlerini kırmak isteyen Avrasya ittifakının Almanya’sı. Aynı şekilde iki de Türkiye vardır: Zayıflayan Atlantik vesayetinin Türkiye’si ve vesayet zincirlerini kırma yolunda olanların Türkiye’si. Kavga Türkiye ve Almanya arasında değildir, kavga Atlantik bloğu ve Avrasya arasındadır.

ATLANTİK VESAYETİNİN KALESİ AVRUPA BİRLİĞİ

Bugünkü Alman yönetimi hem Almanya’nın hem de fiilen AB’nin direksiyonundadır. Avrupa Bİrliği ise İkinci Dünya Savaşı sonunda şekillenen ve Avrupa’yı bir bütün olarak Atlantik bloğuna bağlamayı amaçlayan bir ABD projesidir. Avrupa Birliği eski kıtanın devletlerini iğdiş etmeyi, milli aidiyetlerini köreltmeyi ve merkezini ABD’nin oluşturduğu büyük finans kapitalin oyuncağı yapmayı amaçlayan bir kurumdur. Ama Atlantik cephesi tarafından hesaplanamayan olgu, AB’nin Almanya güdümünde bir Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’na dönüşmesi ve ABD etkisinden uzaklaşmaya başlaması idi. Tek para (Avro) kullanımına geçilmesi ile birlikte bu süreç hızlandı. (Kıta Avrupası’nın bir güç etrafında birleşmesini her zaman bir jeo-politik tehdit olarak gören Britanya’nın AB’den ayrılmasını bir de bu bakış açısıyla değerlendirin – DMD). AB nasıl Almanya’nın bir imparatorluğa dönüşmesine yol açtıysa (Das Vierte Reich - Dördüncü İmparatorluk), aynı zamanda Almanya’yı kendi içinden iktisadi, siyasi ve toplumsal bağlarla Atlantik Sistemi’ne bağlayan bir araç konumundadır. Güçlenen, dünyanın en büyük ihracatçısı konumunda olan ve ABD’den sonra en büyük teknoloji üreticisi olan bir Almanya bulunmaktadır. Böyle bir Almanya daha ne kadar New York’taki tefecilerin ve Washington’daki Neo-Con’ların güdümünde olacaktır?

Son yirmi yıl içinde Almanya özellikle dış politikada Atlantik Cephesine karşı bir duruş sergilemektedir. 27 Ağustos tarihli Aydınlık Gazetesinde Mustafa Pamukoğlu, Almanya’nın dış dünyadaki altınlarını ülkeye çekmeye başladığını yazdı:

“Almanya son zamanlarda dünyada kendini yalnız hissetmeye başladı. Dost bildiği ülkelere güvenmiyor artık. Bu nedenle ülke dışında bulunan altın rezervlerini ülkesine geri çekiyor. Alman Focus dergisinin 23 Ağustos 2017 tarihli sayısında verdiği bilgiye göre Almanya’nın toplam 3 bin 378 ton altın rezervi bulunmakta. Bunun bin 536 tonu yani yüzde 36.6’sı New York’ta, yüzde 12.8’i Londra’da ‘Bank of England’ kasalarında, yüzde 50.6’sı olan bin 36 tonu Frankfurt Federal Merkez Bankası’nda bulunuyor. Almanya Frankfurt dışında bulunan altın rezervlerini ülkeye getiriyor. Bunun temel sebeplerini şöyle sıralamak mümkün:

1-Almanya artık dostlarına güvenmiyor, 2-Ekonomik gücünden kıskançlık duyan ABD, İngiltere ve Fransa Almanya’nın daha da güçlenmesini istemiyor, 3-Büyük dünya savaşlarını kaybetmiş Almanya dost görünen ama düşmanca davranan ülkelere güvenmiyor, 4-Almanya Merkel ile iyi yönetilmiyor. 5-Dünyada yeni bir savaş iklimi tüm ülkeleri tedbir almaya sürüklüyor.”, (https://www.aydinlik.com.tr/almanya-altin-rezervlerini-cekiyor-mustafa-pamukoglu-kose-yazilari-agustos-2017)

İKİ ALMANYA

İşte Almanya’nın içindeki iki Almanya bu şartlarda ortaya çıkıyor. Ancak, şu anki durumda, Almanya’nın yerleşik iktisadi düzeni ve kurulu devlet yapısı Atlantik Cephesi tarafında bulunmaktadır. Öte yandan, Almanya gücü eline geçirdikçe ve AB bir Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’na dönüştükçe, hem diğer Avrupa ülkelerinde bu gidişata direnç artmakta hem de AB sürdürülmesi zor bir ekonomik yapıya doğru gitmektedir. Bu şartlar altında, Almanya içinde Atlantik cephesinden (ve dolayısıyla AB’den) kopmalar yaşanmaya başlanacaktır. Bunun emareleri görünmektedir. Almanya’nın da, tıpkı Türkiye gibi milli çıkarları Atlantik Cephesi’nde değil Avrasya’dadır. Pekiyi, Merkel ne yapıyor? Aslında Merkel, iki tarafa da oynamakta, hem AB’nin Almanya’ya sağladığı kazanımları koruyup Atlantik Cephesi’nde “fincancı katırlarını ürkütmemeye” çalışmakta hem de el altından her konuda Rusya’yla iş birliği aramaktadır. Ancak bu politikanın başarılı olması için Almanya’nın Türkiye’yle birlikte hareket etmesi hem jeo-politik hem de iktisadi bir zorunluluktur. Ne yazık ki, Alman devleti Türkiye’ye karşı hem uluslararası casusluk faaliyetlerine girişmekte, hem eli kanlı katilleri ve vatan hainlerini himaye etmekte, hem de çapsız politikacıları marifetiyle gerilimi arttırıcı söylemler geliştirmektedir. Bu konjonktürün oluşmasında yaklaşan seçimlerin payı da ihmal edilmeyecek büyüklüktedir.

İKİ TÜRKİYE

Cuma günkü yazıda bahsettiğim Taşnakçı katillerin terör eylemleri, Padişah ve hükümetin bunlar karşı acizliği ve güçsüzlüğü ve bu katillerin arkasındaki Batı’nın iki yüzlü tavrını hatırlayalım. Atlantik Cephesi’nin istediği işte böyle bir Türkiye’dir… Gereğinde jandarma olarak kullanacakları, gereğinde kendi fazla mallarını fahiş kârlarla satacakları, gereğinde de ensesine vuracakları -güçlü ama ipleri kendi ellerinde olan- bir Türkiye… Ancak, Almanya’dan farklı olarak Türkiye NATO vesayetini ciddi oranda kırmıştır. En son 15 Temmuz İhaneti sonrasında Atlantik Cephesi’nin işadamları, casusları, paralel devleti, devşirme askerleri hızlı ve etkin bir temizliğe tabi tutulmuşlardır. Bugün Türk Devleti eskiye nazaran daha özgürdür ve kendi kararlarını daha bağımsızca alabilmektedir. Almanya’daki köhnemiş ve tefessüh etmiş siyasi kliğin Türkiye’ye saldırganca tavırlarının arkasında işte bu özgürleşme bulunmaktadır. Yani aslında Almanya’daki NATO’cu vesayet rejimi Türkiye’deki “bağımsızlıkçı ve milli” politikalara tavır almaktadır. Bu durum Almanya’nın aleyhine olsa bile…

Bütün bunlara rağmen, tarihin akışı ağır ama değiştirilemezdir. Tarihin akışı, Atlantik cephesini yıkılacağını ve yeni bir dünyanın kurulacağını göstermektedir. O yeni dünyada, kendi zincirlerini kırmış Almanya’nın bizim yanımızda olmasına en çok milletimiz sevinecektir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *