ERMENİ TERÖRÜ, II.ABDÜLHAMİD VE TERÖRE KARŞI BAŞARISIZ POLİTİKALARI: GÜNÜMÜZLE BİR KARŞILAŞTIRMA
ÖNCE İKİ ANMA: TURGUT UYAR VE YÜCEL ÇAKMAKLI
Bundan 32 yıl önce 22 Ağustos 1985’te büyük şair ve İkinci Yeni’nin “üç atlısının” en yakışıklısı Turgut Uyar vefat etti. Yine bundan 8 yıl önce, 23 Ağustos 2009’da Milli Sinema Akımı’nın kurucusu, usta yönetmen Yücel Çakmaklı Hakk’a yürüdü… Turgut Uyar’ı şiirlerinden Yücel Çakmaklı’yı da şahsen tanırdım. İkisi de benim özel dünyamda çok önemli bir yer işgal ederdi… İkisini de Allah’tan rahmet diliyorum… Onlarla ilgili birer yazı da kaleme alacağım inşallah…
* * *
Pazartesi bahsettiğim “Bir Lahza-i Taahhür” şiirine konu olan ve bu şiirde Fikret’in övdüğü ve aynı zamanda başarısızlığından dolayı hayal kırıklığını resmettiği Yıldız Suikasti, zamanın Türk Devlet Reisi Sultan II. Abdülhamid Han’a karşı 21 Temmuz 1905 Cuma günü düzenlenmiştir. Tabiî ki bu terör eyleminin bir hazırlık aşaması da bulunmaktaydı.
YILDIZ SUİKASTİ – 21 TEMMUZ 1905
1904 yılı Ocak ayında Sofya’da yapılan Taşnak Kongresi’nde, İstanbul ve İzmir’de yoğun eylemlere geçilmesi konusunda karara varıldı. Buna göre, Padişaha suikast düzenlenecek, sonra da hükümet merkezi, Galata Köprüsü, Tünel, Osmanlı Bankası, yabancı büyükelçilikler ile diğer bazı özel ve resmi müesseseler havaya uçurulacaktı. Böylece müthiş bir kargaşa ve ihtilal çıkarılarak İstanbul kan ve ateş içinde bırakılacak, ardından Avrupa devletlerinin müdahalesi sağlanacaktı. (Bana 15 Temmuz İhanetini hatırlattı, sadece o dönem NATO ve BM yoktu.)
Ermeni komitacılar aldıkları karar doğrultusunda suikast hazırlıklarına başladılar. Tertipçiler arasında en önemli rolü, Samuel Fain (Kristafor Mikaelyan), kızı Robina Fain ve Lipa Rips (Konstantin Kabulyan) adlı Rus Ermenileri oynuyorlardı. Bunlar anarşist ruhlu bir şahıs olan Belçikalı Edward Jorris ile irtibat kurdular.
Lâfı uzatmayalım… 21 Temmuz 1905 günü Padişah, Cuma Namazı çıkışında devlet erkânı ile konuşması uzaması nedeniyle gecikince, eşkıyalar tarafından konan saatli bomba patlamasına rağmen suikastten yara almadan kurtuldu. Bu bombayı yapan ve faaliyete geçiren de Jorris adlı Belçikalı teröristti.
“Suikastın tertipçileri arasında yer alan Belçikalı Edward Jorris soruşturma bittikten sonra mahkeme huzuruna çıkarıldı. Suçunu itiraf ettiğinden idam cezasına çarptırılacağı muhakkaktı. Mahkeme kararından bir gün önce, 17 Aralık 1905 günü, hiç hesapta olmayan bir gelişme meydana geldi. Belçika’nın İstanbul Büyükelçisi, Osmanlı hükümetine başvurarak, 3 Ağustos 1838 tarihli anlaşmaya istinaden sanığın iadesini isteyeceğini bildirdi. Büyükelçiye göre, tevkiften bu yana kendi hükümeti her türlü kolaylığı göstermiş, olay da bütünüyle aydınlanmış olduğu için, sanığın artık Osmanlı ülkesinde tutulmasının faydası yoktu. Jorris mahkûm edilirse, cezasını çekmek üzere Belçika’ya iade edilmeliydi. Ertesi gün Edward Jorris mahkemece idama mahkûm edildi.
Osmanlı Hükümeti Belçika’nın isteğini reddederek, Belçika Hükümeti’ne suç işlediği için Osmanlı mahkemelerinde cezalandırılıp, yine bu cezalarını Osmanlı cezaevlerinde tamamlayan Fransız, Rus, İngiliz, İtalyan ve Avusturya uyruklu yabancıların bir listesini sundu. Aslında bütün bu görüşmeler sürerken Jorris’in idam edilmeyeceği biliniyordu. Çünkü idam cezasından hoşlanmayan II. Abdülhamid, Belçikalı anarşistin cezasını da müebbet hapse çevirmişti. Sonraki gelişmeler çerçevesinde Edward Jorris Belçika’ya iade edilmedi, ama pasaportu verilerek Avrupa’ya gönderildi.”, (www.http://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/ii-abdulhamide-duzenlenen-yildiz-suikasti-ve-belcika-ile-yasanan-diplomatik-kriz/).
Günümüzle ne kadar büyük benzerlikler var değil mi? Fark şu: Belçika’nın yerinde Almanya var ama Abdülhamid’in acziyeti bugünkü hükümette yok. Buna geleceğiz. Ama önce Osmanlı Bankası Baskını’nı inceleyelim.
9 SENE ÖNCE … OSMANLI BANKASI BASKINI – 26 AĞUSTOS 1896
Yıldız Suikasti’nden 9 sene önce, yine Taşnakçı Ermeni eşkıyalar tarafından Osmanlı Bankası Baskını gerçekleştirilmiştir. Bu olay bütünü ile Taşnak Komitesinin eseridir. Hareketi idare edenler, Kafkasya’dan gelmiş Varto, Mar ve Boris isimli üç Ermeni’dir. Armen Garo takma adını kullanan ve 1908 Meşrutiyeti’nde Erzurum’dan milletvekili (!) seçilip, 1. Dünya Harbi sırasında çetesi ile Türkiye’ye karşı Kafkas cephesinde çarpışacak olan Akrekin Pastırmacıyan da Atina’dan gelerek onlara iltihak etmiştir.
26 Ağustos günü yapılan baskının nasıl cereyan ettiğini Esat Uras, Varantyan’ın Ermenice “Taşnaksutyun Tarihi”nden şöyle nakletmektedir:
“Ağustos 26, sabah saat 6.30. Baskına başlamak için 6 kişi yetiyordu. Bomba torbaları omuzlarda, tabancalar ellerde erken çıktık. Bankaya yaklaştığımızda öncü arkadaşların attıkları bombaların ve silahların seslerini duyduk. Bankanın içine saldırdık. Bizi hırsız sanmışlardı. Korkmamalarını söyledim. Bombalar şaşılacak sonuç veriyordu, dokunduğunu derhal öldürmüyor, fakat etlerini parçalıyor, azap, ıstırap içinde kıvrandırıyordu. Garo ile beraber Müdürün odasına gidip, şartlarımızı yazdırdık. Devletler tarafından isteklerimizin yerine getirilmesini, bu çarpışmaya katılmış olanların serbest bırakılmasını, aksi takdirde Bankayı kendimizle birlikte havaya uçuracağımızı bildirdik. Çarpışan 17 kişi kalmıştık. 3 kişi ölmüş, 6 arkadaş yaralanmıştı. Düşmanlarımızın da kayıpları çok büyüktü.”. Hele gidinin eşkıyası, ne güzel anlatıyor canavarlığını, değil mi?
Haydutların istekleri şunlardı:
• Doğu vilayetlerine 6 devlet tarafından seçilecek Avrupalı bir Yüksek Komiser tayini,
• Vali, Mutasarrıf ve Kaymakamların yüksek komiser tarafından tayin ve Padişahça tasdik olunması,
• Doğu bölgelerinde Milis, Jandarma ve Polis görevlilerinin yerli halktan (yani Ermenilerden) seçilmesi ve Avrupalı bir subay komutasında olması,
• Avrupa sistemine göre adli reform (Kılıçdaroğlu, kulakların çınlasın),
• Mutlak bir din, eğitim ve basın hürriyeti (burada da Liberal Solcuların (?) ve bazı “endişeli muhafazakârların” kulaklarını çınlatalım),
• Ülkenin gelirlerinin ¾’ ünün mahalli ihtiyaçlara sarf edilmesi (Gültan Kışanak’ın kulakları çınlasın)
• Ermeni ahalinin birikmiş vergi borçlarının silinmesi
• Ermeniler için 5 yıl vergiden muafiyet, ondan sonraki 5 yıl ödenecek verginin son karışıklıklardan görülen zararlara tahsisi,
• Sözde Ermenilerden gasp olunmuş malların derhal iadesi,
• Ermeni göçmenlerin serbestçe geri dönmeleri (Bunların hemen hemen tamamı yurt dışına kaçan eşkıya ve teröristlerdir, bugünkü FETÖ ve PKK mensupları gibi),
• Politik suçlardan mahkum Ermenilerin affı (Apo, kulakların çınlasın),
• Avrupa devletleri temsilcilerinden geçici bir komisyon kurularak yukarıdaki hususların gerçekleştirilmesini kontrol etmeleri, (Merkel’in de kulakları çınlasın).
Neticede, Banka Genel Müdürü Sir Edgar Vincent (bu da bir İngiliz centilmenidir, DMD), Rus Sefareti Baştercümanı Maximoff ile birlikte Saray’a giderek konunun çözümlenmesi selahiyetini almışlardır. Osmanlı Bankası’nı basan ve o kadar masum insanı hunharca katleden eşkıyaların Türkiye’den serbest çıkışları garantiye bağlanmıştır. 17 kişi, Maximoff ile birlikte Bankadan çıkıp, Sir Edgar’ın yatına gitmişler, oradan da Fransızların Gironde gemisi ile Marsilya’ya hareket etmişlerdir.
TERÖRİSTLERE KARŞI ETKİSİZ VE ACİZ BİR DEVLET ADAMI PORTRESİ
Bu iki olaydaki önemli ortak noktalar şunlardır:
- Her iki olayda da, ciddi istihbarat ve güvenlik zafiyeti vardır. Eşkıyalar yurt dışından içeriye rahatlıkla girebilip Padişah’a suikast yapabilmekte veya Merkez Bankası genel müdürlüğünü basabilmektedirler. (Osmanlı Bankası bir Fransız Bankası’dır, Genel Müdürü İngiliz’dir ve bugün T.C. Merkez Bankasının rolünü oynamaktadır)
- Türkiye’nin kendi İç Güvenliğini ilgilendiren konularda adli ve idari yetkililer yerine, zamanın Amerika’sı İngiltere’nin, Rusya’nın ve hatta Belçika gibi bir yeni yetme proje ülkenin etkili olduğu görülmektedir.
- Teröristler engellenemediği gibi, yakalanan, yargılanan ve hatta hüküm giyen haydutlar ellerini kollarını sallayarak, göstere göstere çıkıp gitmişlerdir.
Yukarıda sayılanlar hep Sultan II. Abdülhamid ve hükümetinin zayıflık ve acizliklerini göstermektedir. Merkez Bankası’nın emperyalistlerin bir kurumu olmasından bahsetmiyorum bile… Ancak Padişah’a ölesiye düşman muhalefeti kendi çatısı altında birleştiren İttihat ve Terakki’nin Taşnakçı eşkıyalara siyaset yolunu açması, eli kanlı katillerle ittifak etmesi de, tıpkı şimdi olduğu gibi, muhalefetin de acizliğini ve zayıflığını gösterir.
FETÖ VE PKK EŞKIYASINA KARŞI DEVLET ADAMI DURUŞU VE DEVLETİN CAYDIRICILIĞI
Bugünkü siyasi tartışma ortamına baktığımızda geçmişle benzerlikler kadar farklılıklar da görmekteyiz:
- Artık terörle mücadelede kararlı ve başarılı bir yönetim bulunmaktadır.
- Bırakın beşinci sınıf elçileri, Batı’nın en kuvvetli kurumları karşısında bile devletini ve milletin menfaatini savunan bir yönetim vardır.
- O dönemde bir Belçika Türkiye’ye kök söktürürken, bugün Kutsal Roma Germen İmparatoriçesi Merkel bile avucunu yalamaktadır.
Almanya ile Türkiye sürtüşmesinin analizini de Pazartesi’ye bırakalım…