İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Ara

​CEMAATLER VE DÜRÜST OYUN!

YAYINLAMA:

Şah-ı Nakşibend Hazretleri, yolunu tarifi ederken, başı, ortası ve sonu için “edep” şartını ileri sürmüş.

Öyledir.

“Edep” her zaman ve zeminde “yüksek”liğin ve “yüksel”menin şartıdır.

Ve fakat birçok başka ulvi kavram gibi “edep” de, kitleleri susturmak veya sorgulamanın önüne geçmek için kullanılmıştır.

“Edeb”i bir kenara not edelim…

XXX

“Tevil” hastalığa ve silaha dönüştürülmüş bir diğer kavram. “Tevil” görünen bir durumu, görünmeyen başka sebeplerle açıklamaya çalışmak.

Çoğu zaman “edep”le birlikte bir terkip halinde kullanılır.

Gördüğünüz bir münasebetsizlik karşısında hem “edeb”e davet edilirsiniz, hem de size “tevil” yoluyla gördüğünüzün aslında gördüğünüz gibi olmadığı dikte edilir.

Xxx

“Vakıf malı” tarifi de, “hizmet” esaslı işlerde sıkça sığınılan bir liman…

“Hizmet”in gölgesinden istifade eden, hem dünyada hem ahirette helak olur tehdidi gerçekten doğrudur.

Fakat bu tehdidi sadece biat edenlere tatbik etmek nasıl izah edilir?

Neyse… “Vakıf malı” kavramını da yedeğimize alalım.

Xxx

Fenerbahçe tribünlerinde Galatasaray atkısı ile oturmak abestir değil mi? Bunun tersi de doğru.

Elbette farklılıklar çatışma zemini değil, zenginlik olarak algılanmalı.

Ama namaz kılmak için geneleve gidilmeyeceği gibi, caminin bahçesinde kırıştırmak da aynı ölçüde yersiz ve yakışıksızdır.

“Camia”, asgari müştereklerin ötesinde, birçok detayda bile “aynı” düşünen ve yaşayan insanların bir araya geldiği topluluktur.

Fakat bazen tuhaf tipler gezinmeye başlar içeride… “Müslüman mahallesinde salyangoz satıcısı” gibi görünürler.

Ama göründükleri anda “tevil” devreye girer. O, manzaraya uyumsuz görünen tip, ya belli kademelerde iş bitirmek için öyle görünmek zorunda olan bir müntesiptir. Ya da belli kademelerin, belli sebeplerle görevli olarak soktukları ve karşı çıkılması zarar verecek bir “ajan”…

Böyle tevil edilir ve eleştiriye izin verilmez.

Hâlbuki iki halde de o kripto müntesip veya ajan, virüstür ve camiayı kemirmeye başlar.

Bu zat ve zatlara da “vitrin süsü” diyelim ve şifre koleksiyonumuza ekleyelim.

Xxx

Taraftar/ müntesip nedir?

Doğru bir netice için davet edilmiş ve bu davete icabet etmiş kişilerdir. Onlar gider her maç için bilet parası öderler. Onlar gider, ulvi bir gaye adına harçlıklarından, nafakalarından fedakârlıkta bulunurlar. Tribün doldururlar. Mescit doldururlar. Konferans salonu doldururlar. Hatta sadece para vermezler, bedenen de hizmet ederler ve faaliyetin “seyircisi”/ “katılımcısı” olurlar. Ajite edildiklerinde iş “can feda” etmeye kadar gider.

Karşılığında bekledikleri nedir?

“Dürüst oyun!”

Futbolu kullanmayı bırakıyorum. Ancak galibiyet ve zafer demedim; “dürüst oyun”un altını çiziyorum.

Çünkü camiaların beklediği şey şudur: Birlikte yaşamak, birlikte yürümek, birlikte sevinmek, birlikte üzülmek, birlikte ders almak…

Xxx

Şimdi siyasetten bir örnekle devam edelim. En soldan en sağa kadar bütün partilerin program kitapçıklarını alın ve okuyun. Kendi fikriyatınıza en uzak partinin kitapçığının muhtevası bile en az yüzde 90 nispetinde size güzel görünür.

Neden? Çünkü bütün partilerin, cemaatlerin, kulüplerin temel sloganları sevgi, barış, kardeşlik, adalet üzerinedir.

O zaman bu kadar şaibe, şike, savaş, ihanet nasıl oluyor?

Demek ki “dürüst oyun” bir slogan ve kandırmacadan ibarettir.

Xxx

Adaletin zaman ve mekân tanımaz sembolü “Hazreti Ömer”, oğluna kısas uygulamış mıdır?

“Ezan”ın, yani evrensel çağrının sembolü köle ve zenci “Hazreti Bilal” mescidin içinde neden oynamaya kalkışmış ve Efendimiz de tebessümle mukabele buyurmuştur? (Bkz. Hz.Google)

Asalet, üstünlük ve meziyet soyda, akrabalıkta, yakınlıkta değil, “iman”dadır.

Soy, akraba, yakınlık ve komşuluk gibi hususiyetlerin “imtiyaz”ı, ancak adalet zemininde ve iman hizasına uygunluğu ölçüsünde geçerlidir.

Xxx

Edep, tevil, vakıf malı, vitrin süsü…

Sen ey herhangi bir “ulvi” faaliyete samimiyetle iştirak eden kardeşim!

Ne zaman sorgulasan “edep”e davet edilirsin. Hâlbuki “edep” ile sorgulanabilir.

Gördüğün ve şaşırdığın her şey “tevil” edilir. Hâlbuki alenen işlenen hiçbir haram/günah/ yolsuzluk tevil edilemez.

Bir an dinlenmek için hizmetin duvarına yaslansan “vakıf malına tecavüzden” yargılanırsın… Hâlbuki vakıf malları konusunda ilk önce vakıf idarecileri yargılanır… Onların da ulvi maksattan dünyevi olarak şahsi istifadesi yasaktır.

Ve sen hiçbir zaman kendisine sınırsız mübah vizesi verilen “vitrin süsü” olamazsın. Hâlbuki fırsat tanınsa o vitrin süsü virüslerinden çok daha kabiliyetli ve faziletli hizmetkâr olma ihtimalin vardır hem de günah işlemeden ama “iktidar” paylaşılmak istenmez. Kırkıncı odanın içi ve içindeki dolaplar ifşa olur çünkü.

Fakat hiçbir zaman üzülme…

Aldatılan olmak… Aldatan olmaktan elbette evlâdır…

Tabii aldanmayı alışkanlık haline getirmemek kaydıyla.

Çünkü Efendimiz ne buyurmuş: “Müslüman iki defa aldanmaz!”

Xxx

Her camia/ cemaat “dürüst oyun” noktasında hesap vermek zorundadır. Ve hesap verebildikleri sürece onları paralelden ayrı tutmayı bu millet bilir. Hatta sırtında taşır.

Fakat Hazreti Ömer’in yamalı hırka ile halifelik yaptığını bilip gözlerimiz yaşarırken, trilyonluk arabalarla gezen sözde şeyhlere/ liderlere bel fıtığı olacak kadar eğilirsek…

Anladınız siz onu.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *