İSTANBUL'UN BAĞRINDAKİ HANÇERLER
Zaman zaman, dünyanın en otantik ve tarihi simgeleyen illerinden biri olan İstanbul’un günümüze yansıyan sevimsiz siluetine bakarım. 1959 yılından beri İstanbul’dayım ve bu süreç içinde İstanbul’un yaşadığı hem sosyal değişimini, hem yerleşim planını ve hem de yaşadıklarını yakından takip ettim hep.
Oldum olası İstanbul genelde kontrolsüz yapılaşmanın ve bu yapılaşmanın oluşturduğu düzensizliğe mahkum olmuştur. İstanbul’da her dönem, hızlı yapılaşma ve bu yapılaşmanın yarattığı şantiye görüntüsü hiç eksik olmamıştır. Öyle zamanlar olmuştur ki, bir çok bölgede, gerek yerleşim yerlerindeki yapılaşmalarda, gerekse alt yapı çalışmaları nedeniyle, kazılıp bir türlü kapatılmayan çukurlar, İstanbul’da yaşayanları canından bezdirmiştir. Yol tamiratları, yeni yol yapımları, üst geçitler, alt geçitler ve en önemlisi sürekli imara açılan bölgelerdeki alanlarda sürdürülen inşaat çalışmalarıyla İstanbul, kronik şantiye görüntüsünden kurtulamamıştır..
Yıllardır, gerek alt yapı ve gerekse üst yapı çalışmalarının yarattığı karmaşa nedeniyle bir türlü rahatlayamayan İstanbul halkına söylenen en ilginç söz “yapılan bu alt ve üst yapı çalışmaları bittiğinde daha güzel bir İstanbul’a kavuşacağız.” şeklindeydi ama İstanbulluya bu hiç de inandırıcı gelmiyordu. Çünkü bu çalışmalar bir türlü bitmezdi. Buna bir de; yeni imara açılan alanlardaki inşaat çalışmaları eklenince kadersiz İstanbul hiç bir zaman “rahatlayacağız” denen o mutlu anı yakalayamamıştır.
2000’li yıllara gelirken bu değişim oldukça karmaşık bir döneme girmeye başlamıştı. Yıllardan beri sürekli göç alan İstanbul’un sosyal yerleşim haritası da değişmeye ve kitlesel yerleşim, yeni yerleşim alanlarına kaymaya başlamıştı. Bu yeni yerleşim alanları ve burada inşa edilen çoklu konutlar, o bölgelerdeki alt yapı çalışmaları, şehri tam anlamıyla bir şantiye şehri görüntüsüne dönüştürmüştü..
Tüm bu yeniden yapılanma döneminde, çözümsüzlüğe mahkum olan İstanbul’a, trafiğini rahatlatma, yol genişletme, altgeçit ve üst geçit çalışmaları da eklenince halk zorlanmaya başlamıştı..
İşte bu dönemde, İstanbul siluetinde hızlı bir değişime yol açan ve şehrin bağrına hançer gibi saplanma görüntüsü sergileyen çok katlı yüksek binalar/gökdelenler, tarihi yapısıyla dünyanın gözdesi olan güzelim İstanbul’un kadersizliğiydi..
Son zamanlarda İstanbul fotoğraflarına bakıldığında, bu gökdelenlerin İstanbul siluetine ne kadar zarar verdiğini rahatlıkla görebilir, bu durumdaki İstanbul’un içten içe ağladığını hissedebiliriz.
Bu günlerde Büyükşehir yönetiminden gelen bazı şikayetlerde bunun farke dildiğini söyleyebiliriz. Geçtiğimiz gün, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısında AK Parti ve CHP'nin dile getirdiği ortak ses bu konudaki kaygının dile getirilmesidir.
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısı sırasında AK Parti Grup Başkanvekili Temel Başalan; “Bu kadar yüksek binaların yapılmasını tasvip etmiyorum. Birçok belediyenin maalesef emsal dışı alanları hoyratça vatandaşlara ya da müteahhide kullandırması sebebiyle, emsal dışı alanlar oluşturuluyor bu binalarla. Binaların bu kadar yüksek olması konusunda, bu emsal dışı alanların, hoyratça kullanıldığını ifade etmek istiyorum" diye konuştu. Başalan, “Plan yapma yetkisinin, tamamen büyükşehir veya il belediyelerinde olması gerektiği görüşünü dile getirdi.
Büyükşehir Belediye Meclisi CHP Grup Sözcüsü Tonguç Çoban da İstanbul'daki özel proje alanları üzerine bir sunum gerçekleştirdi. İstanbul'un simge yapılarına işaret eden Çoban, son 30 yılda İstanbul'a eklenen gökdelen ve yüksek katlı yapıların bulunduğunu ve bunlarla çok övünemediklerini dile getirdi. Çoban, "Bu yüksek yapılar İstanbul'un bağrına saplanan hançerler. Bu gidişattan kaygılıyız." ifadeleriyle İstanbul'da yüksek katlı yapılaşmanın tehlikeli sonuçlar doğuracağının altını çizmişlerdi.
Umarım bu konunun ciddiyetini kavrama yolunda önemli bir adım atılmış olur.