DUVARLARIN SESİ
Duvarlar, tüm seslerimizi sessizliğe dönüştüren, onu bloke eden engeller olarak görülebilir. Diğer taraftan tüm sessizliklerimizi bambaşka bir sese dönüştüren fevkalade bir tuval de olabilir. Aklınıza Berlin Duvarı geldiyse yaşınız ilerlemiş demektir. Pink Floyd’un şarkısı geldiyse şanslısınız. Duvar deyince Çin Seddi de gelebilir akınıza, Hadrian Duvarı da... Hepsi duvardır. Yani iletimi kontrol altına alan araçlar. Duvarla konuşulur mu? O da mümkün, en azından zahiren. Ağlama Duvarı önünde mırıldanan dindar Yahudileri gözünüzün önüne getirin.
Ama ben Burhan Doğançay’dan söz etmek istiyorum. Ondan ve
duvarları duvarlara taşıyan görme biçiminden.
Burhan Doğançay’ın eserleri Yıldız Holding’in seminer
salonunda sergileniyor. Sanatla iş dünyasının hikayesi birçok yerde kesişiyor,
bu nedenle size sadece bir sergiden haber vermek istemiyorum. Çerçevelerin
içindeki çerçevenin içindeki çerçevenin çerçeveden başlayarak anlatmaya
çalışacağım. Bu sayede belki de modern sanatın geldiği nokta gündelik
sorunlarımıza merhem olur. Belki. Belki ve sadece bir nebze.
Burhan Doğançay, serginin yer aldığı binada duvarlara asılan
resimlerinde duvarların hikayesini anlatıyor. Pek çok eseri duvarlardan
kesitler sunuyor. Bu duvarlarda hayatın tüm renkleri ve karmaşası kendine yer
buluyor. Herkes bunu yapabilir dedirten işlerin altındaki detaylar bambaşka
perspektiflerden süzülmüş hikayeleri anlatıyor.
Mao’nun ifadesiyle tüm gericiler kağıttan kaplandır. Bunu
bir Mao resminin üzerinde görüyoruz. Yıldız Holding’in içinde. Ama o da nesi,
Mao’nun resmi tam da bu ibarenin üzerinde yırtılmış duruyor. Mao’nun ifadesinin
muhatabı Amerikan emperyalizmi ancak şu anda Amerika’nın üretim üssü olan
Çin’de bu söz uzay boşluğunda geziyor gibi görünüyor. Zamanla imtihan olunca
kelimeler kağıttan duvarlara dönüşebiliyor.
Sonra başka duvarlar, başka resimler, başka kesitler. Burhan
Doğançay’ın hayata açtığı parantezler. Duvar üzerine düşündüğü, aktardığı
düşünceler. Konik kıvrımlar ve sanatın faniliği üzerine uzun yaşayacak
düşünceler. Murat Ülker’in onun hakkında söylediği sözlerin arkasında
eserleriyle yer almaya devam ediyor. Beyaz, bembeyaz duvarlar üzerinde Mavi
Senfoni başta olmak üzere Doğançay eserleri bize sokağı hatırlatıyor.
Sonra sosyal medya hakkında konuşuyor Murat Ülker. Şu anda,
içinde bulunduğumuz dünyada sosyal medyanın gücünü duvarlarda yeşeren
düşüncelerle özdeşleştiriyor. Burhan Doğançay yaşasaydı sanatını bir şekilde
sosyal medyaya dayandırırdı diye ekliyor.
Sergiden çıkınca, dünya kocaman bir duvar haline gelmeye
başlıyor. Herkesin üzerine kocaman harflerle yazılar karaladığı, diğerlerinin
afişlerini yırttığı, üzerine çentik attığı kaotik duvar.
Biraz geri çekilerek zamanın ruhuna ses vermeye çalışmak
gerekiyor. Duvara yazı yazmayı bırakıp bakmak gerekiyor. Diğer seslere kulak
vermek gerekiyor. Diğer afişleri tamamen yok etmeden de kendimize yer açmanın
mümkün olabileceğini idrak etmemiz gerekiyor. Sonra başka duvarlar bulmak, oralarda
mesajları iletmek... Doğançay bize eserleriyle dünyada bulduğu bir özgürlük
alanını fısıldıyor: Duvarlar.
Duvarların dili olsa da konuşsa deriz. Belki duvarların bir dili var ve çok şey anlatıyor. Sessizliği tercih etsek, dinlesek, neler anlatacak kim bilir? Diyeceksiniz ki buradan ne sonuç çıkaralım? Sonuç yok. Duvarlar cevap değil sorudur çünkü...