KÜRK MANTOLU REZİDANSLAR
Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali’nin eseridir. Sanırım artık bunu herkes biliyor. Şarkıcı Madonna’dan da bahsetmiyor. Bunu da herkes öğrendi diye düşünüyorum. Her konuşmasında insan kalmaktan bahseden kişilerin, Kürk Mantolu Madonna için kırılan potla nasıl vahşi birer yaratığa dönüştüğüne şahit olduk. Güçsüz olduğu düşünülen kişiye, üzerinde bir klan aidiyeti sezmedikleri kişiye saldırmak en emniyetli av yöntemidir. Hayvanlar için de insanlar için de. Nitekim Sabahattin Ali de aynı cinste insanlar tarafından hayatına son verilmiş değerli bir isimdi. Mesela Sabahattin Ali’nin yazdığı bir şiir vesilesiyle Atatürk’e ispiyonlandığını ve hayatının dar edildiğini biliyor muydunuz? Çareyi Atatürk’ü açıktan öven bir şiir yazarak üzerindeki baskıları kaldırmaya çalıştığını. Bugün kendisini çok sevdiğini söyleyenlerin çok sevdiği siyasi geçmiş tarafından yok edildiğini. Kendisini öldüren kişinin milli hislerinin galeyana geldiğini söyleyerek ceza almaktan yırttığını. Bunlar uzun mevzular. Sabahattin Ali yazdığı tüm eserlerinden fazla “Filiz Hiç Üzülmesin” kitabıyla etkilemiştir. Kızının gözünden anlatılır bu kitapta. Kızını satırlarında “on milyon defa öpen” bir babadır. Edebiyat maskesini takmadan, söz sanatlarına ihtiyaç duymadan yazdığı satırlar onun edebiyatı kendisi için bir iyileşme, ayakta kalma aracı olarak gördüğünü gösteriyor.
Rezidans derken? Sabahattin Ali rezidansta mı oturmuş?
Sormayın böyle. Sabahattin Ali yaşasaydı, rezidansta
oturmazdı muhtemelen.
Başka bir şeylerden bahsetmeye çalışacağım.
Her şeyi çok iyi bilen basınımızın, gösterdiği iki
yüzlülükle rezidanslara nasıl kürk manto giydirdiğini anlatacağım.
İstanbul’un kadim semtlerinden birinde gökdelen yükseliyor.
Göğü deliyor ama işyeri olmadığı için oraya gökdelen değil rezidans deniliyor.
Rezidans yaklaşık olarak şu demek: Otelle ev karması bir yaşam biçimi.
İsterseniz temizlikçiler gelsin, yardımcılar gelsin bir otel gibi kullanın
isterseniz de daha geleneksel şekilde ev olarak kullanın. Ortak alanları var. Dışarıya
çıkmanızı gerektirecek neredeyse hiçbir ihtiyaç bırakmıyorlar. Para mukabili,
steril, “seçkin” bir hayat satın alıyorsunuz. Yeni yapı formu.
İşte bu rezidanslardan birinin reklamıyla karşılaştım
girdiğim bir sosyal medya ortamında. Gözlerime inanamadım. Karşımda ünlü bir
gazeteci duruyor. Eline rezidansın reklamı tutuşturulmuş. Hani rehin alınmış da
zorla örgüt bildirisi okutuluyor diye endişe ettim bir anda. O kadar iğreti
şekilde yapıyor reklamı. Rezidanslarda yer almaya çağırıyor hedef kitleyi.
Reklamın neden bana ulaştırıldığını açıkçası anlamakta güçlük çektim. Cebimi
yokladım. I-ıh. Benden orayı alacak para çıkmaz.
Üzüldüm reklamda oynayan gazeteci için. Gezi Parkı sürecinde
babası Boğaz’ın ortasına hançer gibi yüksek katlı otel diken bir çocuk da yer
almıştı. İroni, komedi, trajedi... Ne derseniz öyle bir durum vardı. Bu yeni
rezidansın reklamını da ona benzettim.
Şehrin ortasına hançer gibi saplanan rezidans reklamını
başka biri yapsaydı eminim linç edilirdi. Kendini para için satmakla suçlanırdı.
Gittiği mekanlarda üzerine hakaret için bozuk para boca edilirdi.
Bu ülkede linç edilebilmek için bile bazı kriterler
gerekiyor diye düşündüm. Şu rezidansın üzerini kürk mantoyla kaplasak belki o
zaman ilgiye mazhar olurdu. Ne dersiniz?