LEYLA VE MECNUN MOSTAR'DA
Haris Pasovic, Saraybosna Kuşatması süresince şehirde tiyatroyu canlı tutmuş sanat insanlarından biri. Susan Sontag’ı kuşatma altındaki şehre davet ederek dünyaya sanat penceresinden seslenmesi önemlidir. East West Theatre Company (Doğu Batı Tiyatro Şirketi) Saraybosna’nın önemli tiyatro işlerine imza atıyor. Uluslararası işbirlikleri ile gerçekleştirilen prodüksiyonlar çoğu defa şaşırtmayı amaçlıyor. Örneğin Hamlet’i Osmanlı formuna sokarak oynaması bunlar arasında yer alıyor.
Diğer bir işi ise Saraybosna’daki Mareşal Tito Caddesi’ne Saraybosna Kuşatması’nın 20. Yıldönümü vesilesiyle 11541 boş kırmızı plastik sandalye yerleştirmesiydi. Kuşatma esnasında şehit düşen her kişinin anıldığı bu devasa sanatsal çalışma Saraybosna’nın aklını ve Saraybosnalıların hayata bakışını gösteriyor. East West Theatre Company birçok kurumla işbirliği yapıyor. Onların fonlarından yararlanıyor. Saraybosna’nın sanatsal diriliği bu desteklerle sürüyor. İçlerinde maalesef Türkiye’nin desteği yer almıyor.
Lafı başka bir yere getirmeye çalıştığım için Haris Pasoviç’i bu yazının sonunda yeniden hatırlamanızı rica edeceğim. Şimdi Saraybosna’dan Mostar’a geçiyoruz. Arabayla iki saat, yazıyla iki boşlukta Mostar’dayız.
Geçen hafta ziyaret ettiğim Mostar, binalarıyla adeta bir Açıkhava tiyatrosunu andırıyordu. Mostar Köprüsü ise Doğu ve Batı arasında sembolik yapılardan biri. Bu sene 450. yıldönümünü yaşayan Mostar Köprüsü üzerinden atlayan genç yüzücülerden başka bir etkinliğe sahip değil.
Mostar, susan bir şehir. Konuşmak için ağırlıkla duvar yazıları tercih ediliyor. Şehitler duvar yazılarında yaşatılıyor. Yugoslavya’yı özleyenler de, savaşın acısını dışa vurmak isteyen de, aşk acısı çekenler de kendilerini duvar yazılarına veriyor.
Gördüğüm ilginç yazılardan biri “Lejla volim te” yani “Leyla seni seviyorum”du.
Fuzuli dahil birçok şair tarafından kaleme alınan Leyla Mecnun hikayesi aklıma geldi bu duvar yazısını görünce. Mecnun, Mostar sokaklarında Leylasını arıyordu. Kayıp bir şehrin sokaklarında çığlığı duvardaki yazıda yankılanıyordu.
Dünyaya mesaj vermek için Mostar güzel bir sahne diye düşündüm. Sonra duvar yazısı ile aşkını ilan eden modern zamanın Mecnun’unu hayal etmeye çalıştım.
Şekspir’in Hamlet’i Osmanlı toprağına evriliyor da Leyla ve Mecnun neden Mostar köprüsü üzerinde bir temsille dünyaya duyurulamıyor diye düşündüm. Belki Haris Pasovic gibi tiyatro yapımcılarının eksikliğini yaşıyoruz. Belki Leyla ve Mecnun’u unutup Romeo ve Juliet’e kaptırdık. Bilmiyorum.
Bildiğim tek şey kendi hikayelerimizi kaybetmiş olduğumuz ve birbirimize yabancı sesler üzerinden sesleniyor olduğumuz. Leyla ile Mecnun, gönül coğrafyamızla Türkiye olarak görülebilir. İhtiyacımız olan tek şey bize bizi bizimle anlatacak bir sanat dili. Bu sayede hem kendimizi, hem birbirimizi hem de tüm dünyayı daha rahat anlama imkanımız olur.
Derler ki Leyla, kendisini arayan Mecnun’u çölde bulur. Mecnun onu tanımaz kabul etmez, Leyla benim içimde sen kimsin diye sorar. Çöl yerine Neretva nehrinin üzerinde buluşsalar ve bu sahne orada yer alsa. Güzel olmaz mı? Köprülerin amacı insanları birbiriyle kavuşturmak değil midir? Sanat gibi, tiyatro gibi. Kendimizi kendimizce anlatmak.