Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Kapalı
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
ANKARA
00:00:00
Sahur vaktine kalan
İSTANBUL
00:00:00
Sahur vaktine kalan
Ara

Anahtar Kelimeler (Pornografi)

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

“Porno” kelimesi Avrupa dillerine Eski Yunanca’daki “pórnē” kelimesinden gelir ve “fâhişe” demektir. Günümüzde dilimize İngilizce’den giren “pornografi” kelimesi de “fahişelikle ilgili yazı veya yayın” anlamına geliyor. Kelimenin Eski Yunanca’daki kökünde daha ileri gidersek “pérnēmi” kelimesiyle karşılaşırız. Bu kelime de “satmak ve özellikle köle satmak” demektir. Yâni fâhişe, kendi vücûdunu satan kişi demektir. Bu anlamda pornografin ilk anlamı da “fâhişelerin yaptıklarının anlatıldığı hikâyeler” demektir. Türkçe’de kullanılan “fâhişe” kelimesi ise Arapça’daki “fuhş” kelimesinden gelmektedir ve “ahlâkî sınırları aşma, aşırılık, taşkınlık ve rezâlet” anlamları taşımaktadır. Kelimenin Farsça’daki karşılığı ise, yine “taşkınlık ve aşırı davranış” demek olan “ruspi”dir. Bu kelime Türkçe’ye geçerken, “limon” kelimesine “ilimon” denmesi gibi, zamanla “orospu” şeklini almıştır. Kimileri “fâhişe” ve “orospu” kelimeleri yerine “seks işçisi” deyimini kullanarak yapılan şeye mâsumiyet kılıfı giydirmeye çalışsa, yapılan şeyin hiçbir mâsum ve kabûl edilebilir tarafı yoktur. Uzak bir kullanım alanı olsa da “aşırı pahalı” anlamında kullandığımız “fâhiş fiyat” da aynı kelimeden gelmektedir. Günümüzde pornografi, özellikle görsel medyada büyük bir sektör hâline gelmiştir. Yâni görsel teknolojinin ilerlemesiyle yazılı fuhuş hikâyeleri yerini filmlere bırakmıştır. 

Erotikten pornografiğe 

Kök olarak yine Antik Yunan kültüründe “aşk tanrısı” olarak bilinen Eros’tan gelen “erotizm” ve “erotik” kelimeleri, kısaca aşk hikâyelerinin içine fizikî yakınlık katıldığı metin ya da filmler için kullanılır. Bu filmlere televizyon ya da sinemalarda “+18” uyarısı konulur ki, çocuklar seyretmesin. Yâni “çocuklar duymasın” denilen seviyeden “çocuklar seyretmesin” denilen seviyeye inilmiştir. “İnilmiştir” diyorum çünkü, bir konunun seviyesi yere düşüp ayaklar altına alınmadan önce belden aşağıya iner. Belden aşağı indikten sonra da durumu kurtarmak pek mümkün olmaz. Belden aşağı inmenin ilk adımı da aşkı sâdece cinsel olarak anlayıp tasavvuf düşüncesine göre kâinatın yaratılmasının sebebi olan aşkı, ucuzlatarak atılır. Şeyh Gâlip “Aşk imiş her ne var âlemde. İlim bir kil ü kâl imiş ancak” derken vurguladığı aşk ile erotizmdeki aşk arasında fark, gece ile gündüz gibidir. Ancak gelinen durum, bizi neredeyse erotikliğe râzı edecek kadar vahimdir. Erotiklikteki az da olsa mahremiyet perdesi yırtılmış ve pornografik bir anlayış ortaya çıkmıştır. Pornografi artık etimolojik kökü itibâriyle sâdece fâhişelik değildir. En mâsum eylemlerimize bile pornografi karışabilmektedir. Mâsumiyet ile pornografi nasıl karışır diye bir soru soruyorsanız, lokantaların vitrinlerinde sergilenen yemekleri gözünüzün önüne getirin. Eskiden lokanta ve restaurantların vitrinlerinde içerisi görülmeyecek yükseklikte tül vardı. Hem içeride oturup yemek yiyenler hem de ne yedikleri dışarıdan görülmezdi. Ama artık, restaurantların menüleri, dumanları tüter hâlde vitrinde sergilenmektedir. Karnı aç olup yeterli parası olmayan birinin vitrinin önünden geçerken neler hissettiğini tahmin edebiliriz. Yâni kişinin açlığı, yemeklerin pornografik bir şekilde sunulmasıyla daha da tahrik edilmektedir. 

Sosyal pornografi 

Pornografi artık cinsellikten çıktı ve sosyal bir hâle geldi. Sorun sâdece restaurantlarla sınırlı da değil. Sosyal medya bir pornografi fuarı gibi. Herkes her şeyini paylaşıyor. Olan var, olmayan var; alan var alamayan var diye düşünülmüyor. “Benim varsa paylaşırım” düşüncesi baskın. Eskiden “bir gören olur ayıplar” diye düşünülen şeyler, şimdi “paylaşmazsam ayıp olur” denilir hâle geldi. Vücûdunu sokakta sergilemekten zevk alanlara psikolojik olarak “teşhirci” teşhisi konur. Ama artık teşhircilik sâdece sokakta ve sâdece vücudu sergileyerek olmuyor. Gidilen tâtil, yenilen yemek, binilen uçak ya da araba, alınan hediye bu teşhirciliğin ve sosyal pornografinin örneklerinden sâdece birkaçı. Hızını alamayın doğurduğu çocuğu, hatta doğurmadan önce hamilik görüntüleri paylaşanlar maalesef normalleşti. Peki hamiliğini, doğumunu paylaşan anne-babalar, çocuğu olmayan, çocuk sâhibi olmak isteyip olamayanların ne hissettiklerini düşünüyorlar mı? Görmemişin bir oğlu olmuş, dedirtircesine, sanki doğum yapan bir tek kendisiymiş gibi doğum fotoğraflarını, yediği yemeğin, yeni aldığı elbisenin, arabanın, evin paylaşmanın içinde cinsellik yok diye mâsum bir şey olduğunu söyleyemeyiz. 

Mânevî pornografi 

Pornografiyi kısaca, görünmemesi gereken şeyin gösterilmesi olarak tanımlayabiliriz. Maalesef pornografi, cinsel seviyeden sosyal seviyeye düşerken hızını alamayıp dinsel seviyeye kadar, daha doğrusu seviyesizliğe kadar düştü. Yaptığı hayrı ve bağışı, verdiği zekâtı, kıldığı namazı, tuttuğu orucu bir teşhir malzemesi olarak kullananlar var. Küçük bir azınlık olsa da mide bulandırmaya yetiyor. Hac ve umre fotoğraflarını herhangi turistik bir seyahat olarak paylaşmaktan çekinmemenin adı teşhirciliktir, pornografidir. Sadakayı veren de alan da bilinmemesi diye mahallelere konan sadaka taşları şimdi tarihî yapılar hâline geldi. Mahallelinin esnafa olan borcunu yazılı olduğu zimem defterlerini adının duyulmaması şartıyla satın alanlara neredeyse efsânevî halk kahramanı gözüyle bakılıyor. Yakın geçmişimizde bunlar varken yaptığı en küçük bir iyiliği sosyal medyada takipçileriyle paylaşır hâle gelmemizin tek sorumlusu millî ve mânevî değerlerimizi hiçe sayan birkaç televizyon programı olamaz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *