Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Kapalı
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
ANKARA
00:00:00
Sahur vaktine kalan
İSTANBUL
00:00:00
Sahur vaktine kalan
Ara

Şam Meydanı için niye ‘vaziyet’ aldık?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, 2024 yılının son haftasında bir açıklama yaparak Şam Havalimanı ile ilgili olarak Devlet Hava Meydanları İşletmesi ile vaziyet alacaklarını söylemişti. Bakan Bey’in Van Havalimanı’ndan bahseder gibi Şam (Damascus) Havalimanı’ndan söz etmesi birilerini çok şaşırtmıştı. 

Çünkü Şam Havalimanı, Türkiye sınırlarının dışında, bağımsız bir devlet olmak isteyen Suriye Arap Cumhuriyeti’nin toprakları içinde bulunan bir tesisti. Bakan Uraloğlu, 13 yıl süren Suriye iç savaşında kullanılamayacak duruma gelen Şam Havalimanı'nın ayağa kaldırılması için DHMİ personelinden oluşan 25 kişilik teknik ekibin 7 Şubat 2025’te Cilvegözü Sınır Kapısı'ndan Suriye’ye girdiğini söylüyordu. Bakan 113 araç ve 6 TIR dolusu cihaz ve sistemin kurulumlarının yapıldığını ve Şam Havalimanı personeline de eğitim verildiğini dile getiriyordu. 

Bakan Bey son olarak da “Türkiye olarak, dost ve kardeş ülke Suriye'nin havacılık altyapısını güçlendirmek için iş birliğimize devam edeceğiz." diyerek gerçek amaçlarını ne olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyordu. Türkiye, bu amaçla Halep (Aleppo) Meydanı’na da el atarak ihya etmeyi sürdürmektedir... Tüm bu yapılanlara bakarak, Türkiye Suriye’ye bu kadar destek ve yardımı acaba neden yapıyor diye sorulabilir.  Böyle bir soruyu soranlar da haklıdır. Öncelikle şunu söylemek gerekirse bu iki havalimanını ne devlet kurumu olan DHMİ, ne de başarılarıyla kendini kanıtlamış Türk havalimanı işletmecisi şirketlerin işletmesi gibi bir durum hiç söz konusu olmadı, olmayacakta.  Çünkü, bu iki meydanın yeterli yolcuya ulaşabilmesinin önünde engeller var. Şam Havalimanı 2024 yılında sadece 100 bin yolcu ağırlayabilirken, Halep Havalimanı’nda bu rakam 60 bin gibi düşük bir seviyededir. Bunun en büyük sebebi de 15 yıla yakın devam eden iç savaş ve ülkenin bazı yerlerinde can güvenliğinin olmayışı gösterilebilir.  Tarihi bir bölgede kurulu Suriye’de şu an havalimanlarını canlandıracak bir turizm hareketliliğinden bahsetmek bir hayal olur demek hiç de yanlış olmaz. 

 Yani, bu iki havalimanı için Türkiyeli işletmeci şirketlerin hayal kurması çok uzak bir ihtimal bile değil diyorum.  Havalimanlarının pist ve terminallerini yeniden inşa etmek ayrı bir konu olup bu konuda Türk şirketlerinin hazır ve nazır olduğunu biliyoruz. Yeter ki, ülke huzurlu ve güvenli ortama kavuşsun.  Türkiye’nin resmi söylemle, “sınır güvenliği” amacıyla bulunduğu Suriye topraklarında kalıcı olması gibi düşüncesinin olmadığını ümit ederek, “dost ve kardeş ülke” olarak iş birliği ve yardımlaşmayı sürdürmesini insani gereklilik olarak görmekten yanayız. Birilerinin ısrarla dile getirdiği “Toprak ilhakı” gibi emperyalist emeller yerine, ticari ilişkilerin güçlendirilmesi daha doğru ve kalıcı bir iş olur, iki ülkenin halklarını birbirine daha yakınlaştırır.     

Halep Çarşı’sında Türkçe konuşarak derdini anlatabilmek neyse, Hatay Çarşısı’nda Arapça konuşarak meram anlatmak da aynı duygu kaynaklıdır.  Suriye denilince akla geçmişte sınırda yapılan kaçak ticaret gelirken, 2000’li yıllarda Suriye, Türk yatırımcılar için en gözde ülkelerden biriydi. 2000 yılında 184 milyon 267 bin dolar olan Türkiye’nin Suriye’ye yıllık ihracatı, 2010 yılı Kasım ayı itibarıyla 1 milyar 642 milyon dolara ulaşmıştı.  O yıllarda iki ülke arasında toplu konut, sivil havacılık, turizm ve sağlık gibi alanlarda 50 iş birliği anlaşması imzalanmıştı. Araya giren uzun ayrılık döneminden sonra şimdi Suriye ile yine ve yeniden ticari iş birliğinin eskisi gibi gelişerek artmasını bekliyoruz. Mutlu yarınlar Türkiye’m.  

——————————————————— 

45 yılda sadece iki kadın görev aldı İranlı kadın bakanın Türkiye ziyareti 

Geçen hafta Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun ve Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın İranlı mevkidaşıyla yaptıkları görüşmenin bence en önemli noktası konuk olarak gelen bakanın bir kadın olmasıydı.  Dünyada onlarca kadın bakan varken İranlı bakanın neden önemli olduğunu sorabilirsiniz. Sormakta da haklısınız. 1979 yılında Şah Rıza Pehlevi’nin devrilmesinin 45’inci yılını kutlamaya hazırlanan İran gibi teokratik (dini) monarşik bir cumhuriyetle yönetilen bir ülkede bir kadının bakan olarak atanması elbette çok önem taşır. Çünkü, İran’da yönetim erkini elinde bulunduran mollaların kadına bakışı her zaman zorlansa da değişmiyor. 

 İbrahim Reisi’nin Azerbaycan’da bir helikopter kazasında ölmesiyle, Türk asıllı Dr. Mesut Pezeşkiyan’ın yapılan seçimi kazanarak cumhurbaşkanı olmasından sonra 47 yaşındaki mimar Ferzane Sadık Malvacerd, İran Meclisi’nin 290 üyesinden 231’inin oyunu alıp, müdür olarak görev yaptığı Yol ve Şehir Planlama Bakanlığı’ndaki en üst makama, bakanlığa atandı.  Ferzane Sadık’ın bakan olarak seçimi elbette ilk değildi, ama ikinci olarak da çok önemliydi. 1979 Devrimi sonrası 2009 yılında zamanın muhafazakar eğilimli Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Merziye Vahid Descerdi, adlı bir jinekoloji profesörünü İran İslam Cumhuriyeti’nin 10’uncu yılında Sağlık Bakanı olarak atamıştı. Dünya muhafazakar kanattan gelen kadın Sağlık Bakanı Destcerdi’nın göreve gelişini şaşkınlıkla izlerken, o radikal çıkışlarıyla muhafazakarlarla da ters düştü ve bir yıl geçmeden görevden alındı. 

12 yıl sonra İran Meclis’i ikinci kadın bakanı göreve getirip kadınlara  karşı sempati çiçekleri sunuyordu.  İran’da durum böyle iken Avrupa ülkelerinde durum nasıl acaba. AB İstatistik Ofisi  Eurostat  verilerine göre, Avrupa ülkelerinde kadınlar, 2024 yılında hükümet görevlerinin yaklaşık yüzde 35'ini üstlenerek son 10 yılda yüzde 7,4'lük bir artış göstermiş.  Finlandiya ve Lihtenştayn yüzde 60'ar payla başı çekerken, onları yüzde 51 ile Belçika ve İngiltere takip ediyor. Hükümet pozisyonlarında hiç kadın bulunmayan Macaristan ise en alt sıralarda yer alıyor. İran’dan da kötü. Neyse ki, Macarlar 2022’de ilk kadın cumhurbaşkanı Katalin Novak’ı seçip karnelerini biraz olsun düzelttiler.

 Ama Novak, 2024 yılında görevden ayrıldı. Bizim 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde göreve gelen kadın bakanların sayısı akılda kalmayacak kadar çok. Fakat bir gerçek var ki, bizde de ilk kadın bakan olarak Prof. Dr. Türkan Akyol’u ancak yarım asır sonra 1971 yılında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı olarak atanmış, dünyanın dikkatini çekmiştik. Şu anda kabinede tek bakanımız var. İran’da Mahsa Amini’nin başörtüsü yasağını çiğnediği için ahlak polis tarafında öldürülmesi ülke çapında aylarca yoğun bir katılımla protesto edildi ve hükümet biraz geri adım attı.  

Şimdilerde İran’da başörtüsü yasağını gevşetmeye hazırlanıldığı haberleri geliyor. İran değişime hazırlanıyor gibi.  Bir yanda Ortadoğu’da oyun kurucu pozisyonunu korumaya çalışan, içerde halkıyla sorun yaşamak istemeyen İran, bu nedenle kadın bakan atayıp onların gönlünü almaya çalışıyor. Fakat bu ne kadar işe yarar bilinmez.  Liderleri ve halkının yarısı Türk asıllı olan İran halkının tamamı için barış ve en iyi dileklerimizi sunuyoruz.  

Merziye Vahid Descerdi  İran’daki ilk kadın bakan.  

Ferzane Sadık Malvacerd İran’ın ikinci kadın bakanı.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *