
İslam ve sanat
Mustafa Yürekli’nin haber7.com’da yayınlanan “İslam Sanatının Birlik Oluşturma Gücü” yazısında dikkat çeken bir tanım şöyledir: “Sanat, insanların ruhlarını hayatın karanlıklarından kurtarıp, süfli hayattan yaratılış amacına uygun ulvi bir hayat için, gerçek hayattan daha üstün olan ideal bir hayat için hazırladığı söylenebilir.” Bu tanımı zihnimizde tutarak İslam ve sanat ilişkisine odaklanalım. İslam sanatı, maddenin tefekkürle anlam kazanmasıdır.
Cezbe, cazibe ve güzellik vehbi, yani ilahidir. Sanat ise ferdin çabası, gayreti, dokunuşları, tanzim edişleri ve estetik bir unsura dönüştürme gayretidir. Güzellik ruhla bütünleşir, sanat ise insan tefekküründen doğar. Bu tefekkürde duygular, hisler, ilham ve gözlemler önemli bir yer tutar. İnsan olmanın farkı düşünce, irade ve akıldır. Tanzim etme, yönetme, ekip biçme, şekil verme, kabullenme, reddetme, sevme, affetme, şefkat gösterme gibi özellikler insani hasletlerdir. Sanatkârın gözlemleri, okuyuşları ve duyuşları sanatın inşasında belirleyicidir. Sanatçı, maddeden sıyrılarak metafizik bir atmosfere girmeyi arzular. Madde insanı sınırlandırırken, madde ötesi sınırsız bir alana işaret eder. Bütün sanatkârların ortak noktası kendini aşma çabasıdır. Müslim’de zikredilen bir hadisi şerifte şöyle buyrulmaktadır:
“Allah güzeldir ve güzel olanı sever.” Güzellik kavramı göreceli olsa da, eşsiz yaratıcının sanatındaki kusursuzluk ve sonsuzluk, insanı hayran bırakır. Allah (cc), cemal sıfatıyla her şeyi kuşatır. Kur’an, sık sık yaratılış konusuna vurgu yapar; insanın, kâinatın, göklerin ve yerlerin yaratılışına dikkat çeker. Neml Suresi 88. ayette şöyle buyrulmaktadır: “Dağları görür, onların durduğunu sanırsın; oysa bulutlar gibi hareket ederler.
Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır.” Sanat, bireyler ve topluluklar arasında sosyal bağlar kurma gücüne sahiptir. Mustafa Yürekli’nin belirttiği gibi, “Sanat, bireyler ve topluluklar arasında sosyal bağlantılar kurma potansiyeli taşımaktadır. Topluluklar, ortak kültür ve sanat etkinlikleri çevresinde bir araya gelir.” Örneğin, Süleymaniye Camii’nde okunan bir mevlit, hem estetik bir deneyim hem de bir araya gelme vesilesidir. Yunus Emre’nin ilahilerinde olduğu gibi sanat, duygu ve düşüncelerin paylaşılmasını sağlar. Bu yönüyle sanat, bireyden topluma, toplumdan medeniyete uzanan bir köprü gibidir. Günümüzde bedii sanatların daha fazla ilgi gördüğünü söyleyebiliriz. Geçmiş yüzyılların imbiğinden süzülen güzel sanatlar ve el sanatları, insanlığın gönlünü ve aklını aydınlatmaktadır. İslam medeniyeti, asırlar boyunca ilmin, irfanın ve sanatın merkezi olmuştur. Hüsn-i hattan tezhibe, minyatürden ebruya, şiirden mimariye kadar birçok sanat dalı, estetik ve güzelliği yüceltmiştir.
İslam dünyası, bilim ve sanatta birçok önemli şahsiyet yetiştirmiştir: Cabir bin Hayyan, Farabi, Cezeri, Biruni, Harezmî, Ali Kuşçu, Uluğ Bey, İbni Sina, Katip Çelebi, Piri Reis, İbni Haldun, İmam-ı Gazali, İbni Arabi ve daha niceleri, insanlığa büyük katkılarda bulunmuştur. Ancak, sahip olduğumuz mirasın farkında olmazsak, bu değerler yok olup gidebilir. Bu nedenle sanatın, kültürel birikimimizin, edebiyatımızın kıymetini bilmekle mükellefiz. Buhari’de geçen bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz (sav) kabirdeki bir tümseğin düzeltilmesini istemiş ve şöyle buyurmuştur: “Aslında böyle şeyler ölüyü ne sıkar ne de ona rahatlık verir fakat bu, sağ olanların gözlerine güzel görünmek içindir.” Bu hassasiyet, Müslüman’ın hayatındaki estetik anlayışı şekillendiren bir düstur niteliğindedir. Müslim’de geçen bir başka hadis-i şerifte ise şöyle buyurulmaktadır: “Allah, her şeyin üzerine iyilik ve güzellik yazmıştır. Bir hayvanı bile keserken en güzel şekilde kesiniz.” Güzelliğin, sanatın ve estetiğin hayatımızdaki önemini vurgulayan düşünürlerden biri de Nazif Gürdoğan’dır: “Güzelliğin önünde bütün kapılar sonuna kadar açılır. Bunun için Anadolu’da ‘zorla güzellik olmaz’ denilir.” Sezai Karakoç’un Alın Yazısı Saati adlı eserinin 56. sayfasına 11 Mayıs 2022’de şu mısraları not etmişim:
Zamanı aç ve düşür üstümüze ki
Geçmiş asırların bilgeleri soframıza gelsin
Su yürüsün dallara, ağaçlara, asmalara
Dicle, Fırat aksın, Kızıldeniz yeniden yarılsın
Tarihin kalbinden çıkıp gelsin atlar
El ele tutuşsun İstanbul, Bağdat ve Şam Afrika menekşeler açsın, kurtulsun Türkistan
Kıymetli dost ve kalem sahibi Mustafa Yürekli’nin “Sanatın Birleştirme Gücü” yazısına atfen kaleme aldığım bu satırlar, sanatın ve estetiğin önemini bir kez daha vurgulamak içindir. Yazısında şöyle ifade ediyor: “Sanat, toplumsal değişimin önemli bir aracı olma özelliği taşır. Sanat eserleri, toplumsal sorunları ele alarak halkın dikkatini çekebilir. Örneğin, bir roman, bir film veya tiyatro oyunu, ayrımcılık, yoksulluk veya çevre sorunları gibi konuları cesurca ele alır. Bu tür eserler, toplumu harekete geçirir ve sosyo kültürel değişime öncülük etme potansiyeli taşır.” Hüccetül İslam İmam-ı Gazali’nin “Nizam Delili” nazariyesi sanat ve estetik konularına işaret ederek şöyle söylüyor: “İnsanı hayvandan ayıran en belirgin özellik, insanın öz varlığında, yerde ve göklerdeki varlıklarda görülen hayret uyandırıcı güzelliklere nazar etmek ve Allah’ı bilmektir.” Sezai Karakoç, İslam’da sanat ve estetik konusundan bahsederken “soyut sanata” dikkatlerimizi çekiyor ve fıtrata en uygun sanatın soyut sanat olduğuna vurgu yapıyor.
Biz de bu doğrultuda sanata baktığımızı ifade edelim. Ömrümüzün önemli bir kısmında yer alan ressamlığımız, soyut resimle devam ediyor. Soyut sanat, ressamın gözlemleri, tahlilleri ve içinde değişip duran halleriyle, görünür olanlardan elde ettiği enerjiyi geleneğin dışında yeni alanlar açma gayretidir. Sanatçı zorlayıcılığı, dayatmaları ve sınırları aşarak ruhun ölümsüzlüğü üzerinden keşfe çıkar. Somut olanların taklidini terk ederek sonsuz olandan kendi payına düşenin peşinde yol alır. İç yolculuğun keşfinden faydalanır. Soyut sanatta tefekkür söz konusudr. Her baktığında keşfin kapılarının açıldığını görür. İzleyicinin belleğinde ve idrakinde var olan arayışın derinliğini soyut resimde bulması pekâlâ mümkündür. Soyut sanatın zenginliği, ilhamla derin ilişkiye sahip olmasıyla görsel bir sunumdan öte izleyiciyi resmin içine çekerek kendini bulması için fırsatlar tanımasındadır.
Rabbimize sonsuz hamd ederiz ki, Ramazan’ın bereketiyle bu ve benzeri yazılar ruhumuzun dirilişine vesile olur. Sözümüzü Maide Suresi 35. ayetle bitirelim: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda çaba harcayın ki kurtuluşa eresiniz.” Elhamdülillahi Rabbil âlemin.