Vay anasını sayın seyirciler...
Sanırım ilk 70'li yıllarda televizyon ekranlarında maç anlatan bir spiker söylemiş bu sözü.
Sonraları arada bir spiker güzellemesi olarak birçok spikerin ağzından duymayı sürdürdük.
Yine TRT'de İngiltere - Türkiye maçı yayında ve spikerimiz Abidin Aydoğdu maçı anlatıyor.
Maçta skor sekiz sıfır olunca, 8. gol sonrası: "vay anasını sayın seyirciler, bir gol daha yedik...' diye seslenen spikerimize ogün belki kızanlarımız da olmuşsa da...
Dün ben de aynı sözü Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın erken seçim tarihini 24 Haziran 2018 açıklamasını ilk duyduğumda söyledim.
Aslına sözün orjinali ve komple versiyonu; 'vay anasını sayın seyirciler, ilahi aziz dinleyiciler' şeklinde olsa da...
Benim bu sözü söylememdeki reaksiyon seçimler daha erken, en erken nasıl olurdu sorusuna, bundan daha kısa olamazdı tepkisiydi.
Zira birgün önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “26 Ağustos'ta erken seçim olsun” önerisini tartıştığımız her ortamda ben, yok canım, 26 Ağustos olmaz, olsa olsa, Ekim'de Kasım'da olur diyordum...
*
Anlayacağınız 24 Haziran 2018 Pazar günü ülke olarak bir kez daha seçim yaşayacağız.
Üstelik bu seçimlerde, milletvekili ile cumhurbaşkanını bir arada seçeceğiz ve beş yıl boyunca bir anlamda ülkeyi yönetecek hükümeti ve yarı başkanı seçeceğiz.
*
Peki bu sürece nasıl gelindi derseniz.
Öncelikle 7 Haziran 2015'de yaşanan genel seçim sonrası bir türlü dikiş tutturamadık.
Sonrasında 2015 kasımında yine erken seçim.
16 Nisan 2017 referandum ve bu oylama sonucu baştan sona değişecek bir yönetim anlayışı.
*
Bu arada 15 Temmz darbe girişimi, OHAL ortamı, Afrin çıkarması v.s.
Kısaca baş döndürücü bir gündem yaşadık.
Ekonomi rayından çıktı.
Sistem değişikliği ile birlikte başta eğitim sistemimiz olmak üzere birçok alanda sık sık yönetmelik değişiklikleri yaşadık.
Daha henüz bir anlamda referandum sonrası ne gibi bir sürecin bizi beklediğinden emin değiliz.
Ortadoğu kaynıyor.
AB ile ilişkilerimiz ciddi riskler taşımakta.
Avro dolar aldı başını gidiyor.
Gün geçmiyor ki bir terör olayı yaşanmasın ve gün geçmiyor ki hepimizi büüyk üzüntülere boğan şehit haberleri gelmesin.
*
Bütün bu hengame içerisinde ne gerekiyordu.
Olabildiğince seçimlerin öne alınması.
Bir an önce belirsizliğin ortadan kalkması.
Yeni sistemin rayına oturması.
İyi de dün çoğumuz 'erken seçim' dediğimizde Cumhurbaşkanı Erdoğan neden buna karşı çıkıyordu peki?
İşte o karşı çıkmaya da bizim TRT spikerlerinin sekizinci gollerden sonra verdiği tepkiyi vermek kadar daha doğal ne olabilir ki?
*
Bakın ben mesela 2002 yılında, Bülent Ecevit başbakanlığındaki DSP-MHP-ANAP koalisyonu devam ederken, 15 Temmuz 2002 günü MHP lideri Devlet Bahçeli tarafından yapılan ‘erken seçim çağrısı’ ile bugünkü çağrıyı birbirinden çok ayrı tutuyorum.
O dönem Meclis’teki partilerin tamamı 3 Kasım'da yapılan erken seçimlerde baraj altı kalarak Meclis’e veda etmişlerdi. 4 Kasım 2002 günü Meclis’te sadece seçime ilk kez giren AKP ile bir önceki seçimde parlamento dışı kalan CHP yer bulabilmişti.
O gün ortam çok farklıydı bugün çok farklı.
O gün onlarca siyasi parti vardı.
Cumhurbaşkanlığı sistemi yoktu.
Baraj yüzde 50 değil, yüzde 10'du.
Evet iktidar partileri bugünkü Adalet ve Kalkınma Partisi ve onun 'Cumhur İttifakı' ortağı Milliyetçi Hareket Partisi kadar olmasa da oldukça yıpranmışlardı.
Hiç unutmam ogün seçim öncesi attığım manşet başlığı şuydu; 'Al birini vur ötekine'
*
Buradan yola çıkarak 'MHP Lideri Bahçeli o gün, Ecevit'i, Çiller'i, Yılmaz'ı baraj altı bıraktı, bugün de Erdoğan'ı gömecek' söylemini çok geçerli bulmuyorum.
Evet o gün kadar olmasa Erdoğan'ın ve partisi Ak Parti'nin de oldukça yıprandığını söyleyebiliriz belki.
Ancak bugün baktığınızda AKP-MHP birlikteliğini zorlayacak veya yüzde 50 barajında geride bırakacak bir yapı görülmemekte.
Tamam, İYİ Parti ve Meral Akşener ciddi çıkış yapabilir.
Tamam, Saadet Partisi, Temel Karamollaoğlu'nun cesur çıkışları ile güzel bir ivme kazandı.
Tamam, HDP seçmeninin ne yapacağını kestiremiyoruz.
Tamam AK Parti'de ciddi bir başı boşluk ve yorgunluk var.
Tamam MHP'yi İYİ Parti ortadan ikiye böldü.
*
Ancak her şeye rağmen özellikle Anadolu'da hala Erdoğan ve MHP güçlü.
İYİ Parti kendisini fazla anlatamadı.
Cumhuriyet Halk Partisi özellikle Afrin konusunda biraz tepki topladı.
Yine baktığınızda bugün erken seçime hayır diyen bir parti yok.
STK yok.
Oluşum yok.
İş dünyasından bir itiraz yok.
Dün bakıyorum haberlere siyasi partilerimizin, liderlerin, öngörü sahiplerinin tamamı 'erken seçim şarttı' yönünde görüş belirtmişler.
Bu görüşler de bize madem bu kararı 'Cumhur İttifakı' ortakları MHP ve AKP aldı.
Ve madem bu karar toplumun yüzde doksanından olumlu cevap aldı.
O halde sorun ne?
Yani o halde ya Cumhur İttifakı ortakları çok yanılyor ve bile bile lades diyerek iktidara veda etmeye hazırlanıyorlar.
Veya diğer siyasi partiler/muhalefet halinden memnun olarak seçimi yaşayıp yoluan devam etmek istiyor.
*
Açıklanan erken seçim kararı sonrası bu ilk yazımız.
Daha çok yazıp çizeceğiz.
Bakalım 24 Haziran Seçimleri sonrası Cumhur İttifakı’nın başarısı sonrası mı 'vay anasını sayın seyirciler' diyeceğiz, yoksa muhalefetin ezip geçmesi sonucu mu?
Ben şimdilik çok kısa sürede açıklanan bu erken seçim kararı sonucu bu cümleyi kurdum kurtuldum.
Sizler de ya herkesin şöyle en erken seçim bekliyormuşcasına açıklamaları sonucu bu cümleyi kurabilirsiniz.
Veya, dün erken seçim diyenlere sert çıkış sergileyen ve 'ne erken seçimi kardeşim' diye postasını koyan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ülkeyi apartopar seçime götürmesinin ardından bu cümleyi kurabilirsiniz.
Karar sizin...