Yeryüzündeki savaşlara, çevre kirliliğine, yurtlarından koparılan ve sayıları çığ gibi artan mültecilere, açlık ve sefaleti bir hayat biçimi olarak yaşayan yoksullara ve daha nice acıya sebep olanlar…
Uzay teknolojisi, bilgi çağı, yapay zekâ… Hepsi bir virüse yenik düştü de yeniden anladık ne kadar aciz bir canlı olduğumuzu. İnsan olduğumuzu hatırlamamız ve kendimize gelmemiz için kaç virüs daha musallat olacak acaba?
Yeryüzündeki savaşlara, çevre kirliliğine, yurtlarından koparılan ve sayıları çığ gibi artan mültecilere, açlık ve sefaleti bir hayat biçimi olarak yaşayan yoksullara ve daha nice acıya sebep olanlar… Benlik atına binerek kendini, ailesini, kurumunu ve toplumunu uçuruma sürükleyenler, koronavirüs ile uyanacaklar mı acaba? Bir mikro kozmos olarak insan, parçası olduğu ama hızla uzaklaştığı makro kozmosla acaba yeniden uyumlu bir yaşamı başarabilecek mi? İşleri yavaşlayan, okulları tatil olan, evlere kapanan, gıda derdine düşen, aynı çaresizliğin ruh halinde buluşan yığınlar, aslında insan olarak eşit olduklarını hatırlayacaklar mı?
Hızla yayılan koronavirüse sadece sağlık yönünden değil bütünsel bir bakışla yaklaşmak, ekonomiden sosyal yaşama, kamu düzenindeki istikrardan tüketim alışkanlıklarına, toplumsal psikolojiden uluslararası ilişkilere ve risklere kadarki değişimi iyi yönetmek gerekir.
KORKUNUN KAYNAĞI BİLGİSİZLİK
Zira koronavirüs, batı dünyasının altüst olan insani değerlerini yeniden açığa çıkarmıştır. Yiten canların telaşı yerine küresel tehditten maddi olarak yararlanmanın, bu vesileyle uluslararası emellerine ulaşabilmenin hesabını yapan devletleri hayretle izliyoruz. İnsanları küresel salgından kurtarma çabası, dünyada egemenlik kurma hırsına yenik düşüyor maalesef. Bireylerin ve toplumların korkularını anlamak yerine bu korkular üzerinden bir gelecek inşasına yönelen devletler ve şirketler az değil.
Geçmişte yaşanan ve dünyayı derinden etkileyen kolera, veba ve verem gibi yakın geçmişte yaşanan kuş gribi, ebola virüsü, Çin gribi gibi salgınlara bugün bir yenisi eklenince bunların devamının geleceğini beklemek kehanet olmasa gerek.
Petrol gibi birinci dünyanın enerji kaynakları tükenmekte, aile kurumu zayıflamakta, insani değerler aşınmakta, klasik tıp ve ilaç sanayisi yavaşlamakta ve daha da önemlisi kapitalist sistem hızla çökmektedir. Yeni enerjiler, sanal insani değerler, dijital tıp hızla öne çıkmaktadır. Belki de arka arkaya gelen bu virüsler, köklü bir değişimin eşiğindeki dünyanın dönüşümünü hızlandırmak içindir.
Konunun insan psikolojisine etkisinin, titizlikle ele alınması şarttır. Birey ve toplum düzeyindeki korku ve endişenin temel kaynağı belirsizlik ve bilgisizliktir. Zatürrenin yol açtığı ölüm oranı daha fazla olmasına rağmen koronavirüsten daha fazla korkmamızın nedeni, bu virüs konusunda yeterli bilgimizin olmaması ve ilacını bilmememizdir.
Birey, alışageldiği günlük yaşam biçiminin ve konforunun değişeceği, sağlığını yitireceği, en yakınlarını kaybedeceği gibi nedenlerle yoğun bir gelecek endişesine, güvenli olmayan bir dünya algısına kapılır. Belirsizlik ve bilgisizliğe ümitsizlik eklenir. Moral kaybı oluşur, yaşama sevinci azalır. Bu durum, gereksiz endişeye, paniğe, olağanın dışında davranışlara, hayattan geri çekilmeye, bazen daha saldırgan bir tutuma hatta çeşitli fobilere ve travmaya neden olabilir.
AYNI VARDAN VAR OLDUK
Şu halde ilk yapılacak iş, devletten ve ilgili uzmanlardan doğru bilgiler alarak konuya aşina olmak ve gereken önlemleri almaktır. Bu endişeyi derinden yaşayan çocuklar, gençler ve yaşlılar özellikle dikkat edeceğimiz gruplardır. Diğer yandan devletimizin konuyu, büyük bir titizlikle ele aldığını, belirsizlik ve bilgisizliği aşmak için ciddi çaba gösterdiğini not etmemiz gerekir.
Koronavirüs için gereken önlemleri almakla yetinmeyip tevekkül etmek bu vesileyle hayattaki duruşumuzu gözden geçirmek önemlidir. Virüsün çaresini ararken işin ruh ve mana derinliğini ihmal etmeyelim. Durmadan kaynağı belirsiz, devası olmayan dertlere neden düştüğümüze odaklanmakta yarar vardır.
Belki de yaşantımızın dışına ittiğimiz ölüm, hayatın vazgeçilmez gerçeği ve tamamlayıcı yüzü olduğunu göstermek ve yeniden başköşesinde olmak istiyor hayatımızın. Ve bir virüs, aynı vardan var olduğumuzu yeniden hatırlamamıza yardımcı olacaktır belki de.
Kim bilir belki de yeryüzündeki kutsal mekânlar, bu kadar insanlık suçunun işlendiği ve sessiz kalınan, merhamet ve adaletin azaldığı bir dünyanın insanlarını kendine yaklaştırmıyor. Bu virüs de diğerleri gibi geçecek ama hayatımıza anlam arayışımız ve zamanın sahibine yakınlaşma ihtiyacımız baki olacaktır.