Sizleri ufuk açacak, bakış açınızı değiştirecek bir iş insanıyla tanıştıracağız. Türkiye’de birçok kişi adını bir ay önce Edirne’de yapılan Kırkpınar Ağalığı ihalesinde duydu. Bu yıl 664.’sü düzenlenecek Kırkpınar Yağlı Güreşlerinde ağa Ufuk Özünlü olacak. Onu tanımadan ve tanıtmadan önce baba Zeki Özünlü’yü tanımak gerekiyor. Çünkü babanın hayat yolculuğunda İstanbul Çağlayan’da 30 metrekare ile başlayan ve bugün uluslararası boyuta uzanan Özünlü Damper’in hikayesi var. O bölümü yeni ağa Ufuk Özünlü’den dinleyelim:
"Özünlü 1977 yılında Zeki Özünlü tarafından kuruldu. 30 metrekarelik bir atölyedeydi. Sonrasında tabii ki Türkiye’de sanayici olmak gerçekten çok zor. Hiç desteğin olmadan sanayici olmak daha da zor. Sevgili babacığım bunu başarmış bir yere kadar getirmiş.”
Peki ya sonrası ve bugünü... İşte burada size yakından tanıtmak istediğimiz Ufuk Özünlü devreye giriyor. Kimdir Ufuk Özünlü? Söz kendisinde...
"1978 İstanbul doğumluyum. Aslen Sinoplu’yum. İşletme fakültesi mezunuyum. 3 çocuk babasıyım. Üst yapı sektöründe faaliyet gösteren aile firmasında (Özünlü Damper) CEO olarak görev yapıyorum.”
Babadan başlayan güreş merakı hem eğitim hayatında hem de günümüzde Ufuk Özünlü’yü buralara kadar getirmiş. Ortak nokta Edirne... Çünkü Ufuk Özünlü, Trakya Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu. İşe başlaması ve devamını Ağa anlatıyor:
"Bizim çalışma hayatımız çok küçük yaşlarda (8-9) başlar. Okul bittiğinde her yaz memlekete çalışmaya gidiyordum. Çünkü Karadeniz insanının çok çalışmak gibi bir özelliği var. Türk insanı çalışkandır ama Karadeniz insanı gerçekten çok çalışkandır. Bu bizim hem genlerimizde var. Daha sonra üniversite eğitimi aldık. Teoriyle pratiği birleştirdik. ‘Hem alaylı hem mektepliyim’ diyebilirim kendim için.”
DERECEYLE MEZUNİYET BABANIN TAVSİYESİ
Herkes gibi Ufuk Özünlü’nün de iş hayatına girişinde kritik süreçler olmuş. İşte o hikaye: “Normalde başka bir yerde başka bir iş yapacaktım. Tevafuk aslında bizim yollarımızı kesiştirdi. Ben üniversiteyi dereceyle bitirdim. Babacığım bana dedi ki ‘Ya sen güzel okudun git mesleğini başka bir yerde icra et’ dedi. Sonra şartlar bizi bir araya getirdi. Ben ikinci jenerasyon olarak işe başladım. İlk iki üç sene tabii ‘sen anlamazsın sen bir çekil’ dönemi oldu her aile şirketinde olduğu gibi. Tabii ruhumda da hep bir yarışmacılık olduğu için ‘gelip sadece geçimimizi sağladığımız bir yer değil bayrağı ileri taşıyacağımız bir yer olsun’ diye baktık çok şükür bugünlere kadar getirdik.”
2002 yılında çalışmaya başlayan ve kolay yollardan geçmediğini belirten Ufuk Özünlü’nün iş hayatında vurguladığı ve günlük hayatta da uyguladığı bir yöntemi var: Matematik.
“Bana göre patronların hepsi akıllıdır. Bunu kimse unutmasın. Yani matematikle düşünmeyi çok iyi bilirler. Onun için patrondurlar zaten. Her ne kadar öyle olmadıkları düşünülse de. Benim de en çok sevdiğim şey matematik. Her şeyi matematikle konuşmayı severim. Matematik anlatımı ile herkesi ikna edebilirsiniz. Hatta bir ihalede bile matematik vardı."
Yollarda kamyonların arkasında gördüğümüz Özünlü Damper’in sektördeki yeri ve önemini Ağa anlattı:
"Biz şu anda kendimizi çalıştığımız markalar itibarıyla üretim alanımızdaki ürettiğimiz adetler itibarıyla ulaştığımız çevreler itibarıyla ürünü kullanılabilirliği itibarıyla sektör lideri olarak, sektör lideri olduğumuzu söyleyebiliriz. Ben başladığımda sadece bir tane ihracat yapmıştı. Daha sonrasında işte 2004-2005 yılında özellikle Ford Otosan firmasıyla biz tanıştık bir bayisiyle sonra Ford Otosan’ın kendisiyle. Sonra Mercedes, Man, Volvo ve Scania olarak araç üreticileriyle bu girişimimiz devam etti. Şu anda 55 ülkeye ihracat yapıyoruz. Geçtiğimiz hafta Almanya’da fuardaydık ve bir anlaşma yaptık oraya da ihracatımız başlıyor. Mesele sadece ihracat yapmak değil. Önemli olan katma değerli ihracat yapmak. İyi fiyata ürün satmak ihracatta ihracat yapmaktan çok daha önemli.”
İyi bir sistem uzmanı olduğunu belirten Ufuk Özünlü iş anlayışındaki değişimi de,
“Biz 185 kişiyle daha önce ayda 70-80 üretiyorken yaptığımız kalite yönetim sistemleri ile bizim bugün tüm firmamız 58 kişi. 32 mavi yakayla çalışıyoruz aylık 250 üretime ulaştık şu anda. Geçen yıl yaklaşık 2 bin 500 damper üretmiştik. Yeni yatırımlarımız da olacak. Aksaray’da bir fabrika açtık iki ilde daha şu an yatırımımız var” sözleriyle ifade etti.
“AĞALIĞA BABAM BENİ TEŞVİK ETTİ”
Ve geçiyoruz kendi sektörünün lideri olan iş insanının güreş ağası olmasına... Nasıl olduğunu soruyoruz...
“Güreşi babam gibi ben de çok seviyorum tabi. Ben Trakya Üniversitesi mezunuyum. Tarihi Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı Edirne ilinde zaten. Orada okudum orada çok anım var. Kırkpınar güreşlerini de hep takip ettim. Sonra babamla beraber gitmeye başladık. Babam da aslında orada kendine sosyal bir çevre buldu o şekilde ilerledi. Daha sonra geçtiğimiz yıl 'Ya bu işi sen yapsan aslında güzel yaparsın' dedi. Aslında babam ilçede ağaydı zaten. Çok eli açıktı. Köyümüzde güreşleri falan yaptık. Ama tabii Kırkpınar her pehlivanın ve her ağanın gönlündeki yerdir. Ve babam beni ağalık için teşvik etti.”
Ve ağalık dediysek ‘hadi oldum’ şeklinde değil. İş insanının başarısının altında yatan araştırmacı ruh ve analiz yeteneği orada da var. Söz Ağa’da:
“Babamın teşviki sonrası ben de bu işler için birtakım girişimlerde bulundum niyetine girdim neler yapabileceğime baktım. Çünkü benim yaptığım her işte iddialı olmak çok önemli. Orası da sosyal anlamda iddialı olabileceğimiz bir yer olarak gördüm.”
Ağalığın öneminin bilincinde olan ve bir önceki efsane ağa Seyfettin Selim ile de yakın ilişki içinde olduğunu belirten Ufuk Özünlü, usta-çırak ilişkisinin her sektörde olduğunu belirterek usta ağadan devraldığı bayrağı daha da yukarı taşımak için manevi destek almış
Peki Ağa’nın Kırkpınar’a dair plan, projeleri neler?
“Biz bu işin kurumsallaşması için buradayız. Ben en azından ‘kurumsal ağa mottosuyla’ yola çıktım. Veriler topladık, analizler yaptık. Benim bir ekibim var bu konularda çalışma yapan. Güreş sahasında çeşitli düzenlemeler yapacağız. Ödüllendirme ile alakalı çeşitli değişiklikler olacak. Güreşin paydaşları ile görüştükten sonra projelerimizi açıklayacağız. Mesela bazı projelerimizi açıkladık. Açıkladıktan bir hafta sonra bazıları ‘ya bunu biz 3 yıl önce söylemiştik 5 sene önce yapacaktık aslında biz yapacaktık.’ gibi şeyler oluyor. Biz çıtayı yükselteceğiz. Kırkpınar için ‘hatıra ormanı’ yapacağız. Dedik ki Kırkpınar’ın yağı kendi zeytinliğinde üretilsin ve Kırkpınar’a gelsin. Bu da sürdürülebilirlik, çevreye saygı anlamında vs. küçük bir çalışmaydı.”
KIRKPINAR’IN FELSEFESİ: CESARET, AKIL, STRATEJİ
Ağa’nın planı bunlarla da sınırlı değil. İşte hayalindeki projeyi ve yayılımı anlatırken Kırkpınar’ın felsefesine vurgu yapıyor:
“Bir kere herkesin şunu çok iyi anlaması lazım. Kırkpınar’ın bir felsefesi var. Kırkpınar güreşten çok daha öte bir şey. Bir spordan çok daha öte bir şey. Kırkpınar’ın herkesin diline pelesenk olmuş ama patentini almadığı ama herkesin kullandığı bir iddiası var: ER MEYDANI diyor. Yani bu er meydanı bizim sosyal hayatımızda da hepimizin çeşitli dillerde tabir ettiği yani işte rekabetçilik, delikanlılık adına ne söylerseniz söyleyin bir kere er meydanı… Ben de bunun için geldim. Çünkü ben er meydanı felsefesine iş hayatında da inanıyorum. Kaldı ki 55 ülkeye ihracat yapıyoruz Almanya’ya ihracat yapmaya başlıyoruz dolayısıyla bu bir er meydanı felsefesinden geliyor. Genç arkadaşlarımız da yarışmacı olmayı hiçbir zaman bırakmasınlar. Bu hayat Z kuşağı da olsan Y kuşağı da olsan Alfa da olsan Beta da olsan yarışmacı olmaktan çok çalışmaktan geçiyor.
Er meydanının birinci felsefesi CESARET. Şimdi bilinmeyen şeylerden bir tanesi er meydanında sıklet olduğu düşünülüyor hayır er meydanı minder güreşi gibi değil. Er meydanı 2 metrelik 120 kiloluk 130 kiloluk bir pehlivanla 1.70 boyundaki 1.80 boyundaki 80 kiloluk 90kiloluk 100 kiloluk pehlivanın güreşmesi. Bir kere oraya çıkarken birinci madde: CE-SA-RET. Cesaret edemiyorsan çıkamıyorsun. İkincisi AKIL, STRATEJİ. Daha sonra güç vs. vs. ondan sonra geliyor. Ben de tabii cesaret o benim için o çok önemli. Gittiğim her yerde söyleyeceğimi söylemekten çekinmem. Tabii bu kırmak dökmek anlamında değil. Bu bizi yarışmacı hale getirdi. Bu yarışmacılık da bize değişmeyi diğer kültürleri öğrenmeyi öğrendikten sonra kendimiz için kültür oluşturmayı öğretti. Ben de burada 663 yılı tamamlanmış gelecek yıl 664’üncüsü olacak olan Kırkpınar’da bu kültürü biraz daha kurumsal hale getirmek için buradayım.”
“BİR SPOR DALINDAN ÇOK DAHA FAZLASI”
Kırkpınar Ağası olduğundaki duyguları...
"Bir kere bu benim babamın yaşarken mirasıydı. Bir kere onun yükü vardı omzumda. İkincisi ben her gittiğim yerde iddialıyım. Her masada iddialıyım. İddiadan geri kalmam çekinmem. Çünkü bu beni besliyor başka türlü olmaz. En çok karşılaştığımız sorulardan bir tanesi; Başarının sırrı ne? Çok çalışkan olmak disiplinli olmak vs. vs. zaten bunları olmak zorundasın. Önemli olan değişime ayak uydurabilmek. Kırkpınar sahip çıkılması gereken çok önemli bir miras, bir tarih, bir felsefe bir kültür. Güreş sporundan çok çok daha fazlası var. Milyonlarca insanın ilgisi olduğu takip ettiği heyecan duyduğu bu felsefeye bugün geleneksel güreşlerde yağlı güreşlerin zirvesi Şampiyonlar Ligi olan Kırkpınar’ın ağası bir yerde hamisi olarak bir kere çok büyük bir manevi yük hissetmeye başladım. Yani öncelerinde şey diyordum 3-4 tane lig güreşine giderim. Çünkü ben haftanın 3-4 günü seyahat ederek çalışan bir insanım. Şimdi inanın 7 günün 7 günü dışardayım.”
Ağa olması sonrası gittiği yerlerde nasıl tavırlarla karşılaştığını sorduğumuz Ufuk Özünlü “Aslında çok şey değişmedi” dedi ve devam etti:
"İnsanlar her gittiğim yerde ‘ağam ağam ağam’ ama biz zaten yaptığımız iş itibarıyla hep çalıştığımız için gittiğimiz her yere tanınan insan olarak gittik zaten. Firmamız zaten tanınıp bilindiği için daha şeyi ayılamadım. Çünkü gittiğim her yere şu kafayla gidiyorum ‘kimse beni ağırlasın’ diye gitmedim. ‘Bakayım bu güreşte ne oluyor güreşçilerin neye ihtiyacı var, pehlivanlar ne sıkıntılar çekiyor protokolde ne gibi sıkıntılar var’ oraya odaklandığım için işin öbür tarafına çok odaklanmadım.”
GÜREŞİ BİLMEYENE ULAŞMA HAYALİ
Ağa’nın hedefi ve hayali:
“İnşallah önümüzdeki yıl Kırkpınar’dan sonra düşündüklerimizi yaptıklarımıza çevirip o insanların yüzünde o tebessümü o mutluluğu memnuniyeti gördükten sonra hiç kimse bir şey söylemese de ben onun gururunu yaşarım. Benim amacım güreşi izleyen kitlesinin dışına çıkarmak. Hiç güreşi bilmeyenin ilgisini çekmek istiyorum. Ben oraya hitap etmek istiyorum daha çok. Onlara da bunu anlatmak istiyorum onlara da bunu tanıtmak istiyorum. Ama biraz daha kendi içindeki şartlarını düzelttikten sonra uluslararası alanda tanıtımı olmalı. Baktığınız zaman federasyon var, spor bakanlığı var ama kültür ve turizm bakanlığının 1 numaralı projesi olmalı. Amerikan güreşi var, sumo güreşi var bunun gibi bir sürü MMA güreşi, kafes döğüşü. Yani Kırkpınar da buruda yerini almalı. Benim projelerim birkaç yılı alacak projeler. Ben bunu proje olarak hazırlıyorum. Ben devam ederim etmem ama eden olursa da ona kurumsal olarak oturtmak istiyoruz.”
Peki sorun nerede?
"İşi doğru anlatmak lazım. Çok sınırlı kalmış. Güreşin paydaşları toplu hareket etmek yerine birbirine rakipmiş gibi hareket ediyor birbirine rakipmiş gibi hareket ettiği için de ortaya sinerji çıkmıyor maalesef. Ben şimdi biraz daha bunu bir araya getirmeye çalışacağım.
Temmuz’un ilk haftası düzenlenecek tarihî organizasyon öncesi Ağa'ya nacizane tavsiyemizi de anlattık: Ben medyacı olarak TRT’den takip ediyorum. Ancak bütün ulusal kanallarla bu konuda görüşmek lazım. Artık dijital dünyanın içine girdiğimiz için.. Fransızca, İngilizce, Rusça, İspanyolca gibi bir takım dil kullanarak dünyaya açılma sağlanabilir.
İZLENİM VE DUYGULARIM
“Ufuk Özünlü kardeşimin ağamın babası benim arkadaşım. Köylerimiz de yan yana. Oradan gurbet kuşları gibi gelmişiz. Şu gururu da yaşamıyor değilim. Ben gazeteciyim yanımda Ufuk. Onun öncesi o aidiyet duygusu güzel. Yeter ki uzanan kol bizden olsun diyorum. Adam gibi işler yapalım er meydanına çıkalım adam gibi güreşelim. Kaçmayalım. Biz yengeç sepeti gibi olmayacağız. Yeter ki uzanan kol bizden olsun. Belki mikro milliyetçi gibi düşünebilirsiniz biz de Trabzonlu gibi mikro milliyetçi olalım.”