Güney Kore'den tüm dünyaya yayılan K-Pop akımına siz de kapıldınız mı?
Güney Kore’den tüm dünyaya yayılan K-Pop akımına siz de kapıldınız mı?
Aslında konu sadece müzik de değil, Kore dizilerinin tüm dünyada ve ülkemizde izleyici sayısı artıyor. Kore güzellik ürünlerinin ve yöntemlerinin daha fazla kullanıcısı var. Ama konu müzik olduğunda, özellikle son 4-5 yıldır tüm dünyanın en çok dinlenen şarkılar listelerinde K-Pop gruplarının önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Peki neden? K-Pop nasıl bu kadar popüler oldu?
K-Pop nedir?
Öncelikle K-Pop’un ne olduğundan bahsedelim. Güney Kore’de doğan, genç Korelilerin gruplar ürettiği, kendi müziklerini batılı pop müziğe entegre eden bir müzik türü. Pop müziğine zaman zaman hip hop, R&B hatta rock müzikten alt yapılar ekleyerek şarkılar üreten bu grupların en az müzikleri kadar dansları da ön planda. Böylelikle K-Pop, bu hareketli ve enerjik müziğe uyumlu hem dans hem de sahne gösterileri ile görsel bir şovu da içeriyor.
K-Pop doğuşu
Bu kültürel akımı ilginç kılan konulardan biri -ilk çıkışı bir anda ve devrim niteliğinde olsa da- bütün dünyaya yayılışının arkasında büyük bir sistem, bir endüstri olması.
1987 yılında Güney Kore’de yaşanan açılımlar, televizyon ve radyo yayınlarının çeşitlenmesini, dünyadan örneklerin gösterilmesini sağlıyor.
Sansürlerin kaldırıldığı ve yüzünü Batı’ya dönen Güney Kore’de bağımsız müzik üretimi yine de 1990’lı yılların başında gerçekleşmeye başlıyor.
1992 yılında Seo Taiji & Boys adlı 3 genç erkekten oluşan bir grup televizyonda yayınlanan bir yetenek yarışmasına katılıyor. Bu grup Güney Kore’deki değişen havayı son derece başarılı bir şekilde algılamış olacak ki müzik piyasasında bir devrime yol açıyorlar.
Şu an K-Pop gruplarının ilki sayılan grup, pop müzik ve senkronize dans içeren bir performans gerçekleştiriyorlar. Yarışmadan son derece düşük bir puan alarak elenen grubun şarkısı Güney Kore müzik listelerinde haftalarca birinci sırada kalıyor. Zaman içinde ülkede kültürel bir sembol, gençler için bir idol oluyorlar.
Hikayenin ilginç yanı biraz da bu noktadan sonra başlıyor. Seo Taji & Boys grubunun başlattığı bu akım, bireylerin ilgisi ve çabası ile dünyaya yayılmıyor. Güney Kore’nin üç büyük plak şirketi bu ilgiyi fark ederek dev bir endüstri kuruyor. Bu idolleri yetiştiren ve yayan bir sistem geliştiriyor. Küçük yaşlarda çocukların K-Pop starı olarak yetiştirildiği, müzik, dans, koreografi gibi eğitimler aldığı, kadın veya erkeklerden oluşan 4-5 veya 6 kişilik gruplar oluşturuyorlar. Bu süreçte yetiştirilen gençler yalnızca müzik, dans gibi eğitimlerden geçmiyor. Tam olarak bir “star” olarak yetiştiriliyor. Kendi yetiştirdikleri bu grupların albümlerini yapıyor, turnelere çıkarıyor ve iletişimlerini yapıyorlar. İmajlarını, ilişkilerini, medya karşısındaki duruşlarını aslında tüm hayatlarını bu endüstrinin içinde belirliyorlar.
K-Pop’un yayılması ve büyümesinin arkasında sadece bu şirketler de yok. Bu müziğe tüm dünyadan duyulan ilginin ardından devlet, bu şirketlerin vergilendirme sistemlerini bile değiştiriyor. Gerçekten de bu dev sistem bütün dünyaya yayılıyor. Önceleri Çin, Tayvan gibi komşulara yayılan K-Pop zaman içinde Avrupa ve Amerika’da da büyük bir hayran kitlesine ulaşıyor. Aslında Batı’da popüler olan bir müzik türünü kendi dil ve kültürleri ile birleştirerek yepyeni bir ürün olarak dünyaya yeniden sunuyorlar. Sadece bir performanstan dev bir endüstriye dönüşen K-Pop akımının süreceği hatta Kore kültürünü içeriklerle sunmaya devam edeceği ifade ediliyor.
MY GENERATION
Çok önce izlemiştim. Tekrar izledim. Şimdide Blu Tv’de izliyorum ve izleyiniz. Efsane İngiliz oyuncu Michael Caine’in anlatıcılığı ve rehberliğinde 1960’lar İngiltere’sindeyiz... İşçi sınıfı, popüler kültürü şekillendiriyor. Arşiv görüntülerinin yanı sıra aralarında Paul McCartney, Marianne Faithfull, Twiggy ve Mary Quant’ın da olduğu simge kişilikler tanıklıklarıyla, İngiltere sınıf sistemini alt üst eden değişimi anlatıyor. Belgeselin müziklerinde ise hâlâ değerini koruyan The Kinks, The Beatles ve The Rolling Stones’un parçaları dönemin ruhunu yakalıyor. Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan bu enerjik belgesel, modadan sinemaya oradan da müziğe uzanırken siyasetin de dışında kalmıyor ve 1960’lara dair değerli ve eğlenceli bir portre sunuyor
GÜNÜN SÖZÜ:
DEĞİŞİM DEĞİŞMEKTİR.
BERK ERCAN MÜHÜRDAROĞLU