İnsan en çok da inanç ve güven sorunu yaşıyor. İnsanlar birbiriyle olan ilişkilerinde, alışverişinde, dostluklarında, arkadaşlıklarında içtenlik ve samimiyet arıyor.
Ne yazık ki insan çoğu zaman sükutu hayale uğrayabiliyor. Pazarda manavda, yada mağazada bir ürünün fiyatı ne kadar doğru ve isabetli olduğu dahi insan zihnini yoruyor. Çünkü haram helal karışmış kokuşmuş toplum düzenlerinde kandırılmış duygusu hat safhada. Samimiyet kurmak inançtan ve iyiniyetten kaynaklanır. Zaten birbirinden emin olan kişiler yalan, dolan, kandırılma duygusundan, şüpheden kuşkudan arınmış oluyorlar. Samimiyet duygusundan uzak ilişkiler insanda vesvese de oluşturuyor. Doğru mu, yanlış mı?... Güzel mi, çirkin mi?.. İyi mi, kötü mü? gibi sorular insan zihnini meşgul ediyor. Sosyal ilişkilerde güven duygusu sarsılıyor. Bir bakıma insanı yanıltma işi münafıklığı oluşturuyor.
İhlas; samimi şekilde yapanın yaptıranın Allah olduğunu ve kendimizin yapmadığını, bizden gözüken bütün güzel şeylerin sebebinin yine Allah olduğunu anlamaktır. İhlas samimiyettir; Allah’tan emin olmaktır. Allah’a aşık olmaktır. Kalbin bu seviyeye yükselmesi de ancak nurla aydınlanmasıyla mümkündür. O zaman kalp gözü açık olur ve hadiselerin iç yüzünde Allah’ı görür. O zaman kalp Allah’la ilişkide samimiyete yönelir. Çünkü doğrudan Allah’la ilişkide olunduğunda, ilişkiler kula bağlı kalmadığı için, kula başka, Allah’a başka görünmek zorunluluğu kalkar, insan hayatını Allah’ın istek ve arzularına göre ayarlar. İhlaslı bir insanda Allah’a olan inancında zerre kadar bir kuşku olmadığı gibi amelinde de Allah’a tam bir teslimiyet içindedir.
Münafık; dışı Müslüman içi kâfir olan, iki yüzlü, bir şeye karar veremeyen kimse demektir ki, duruma göre değişiklik gösterir. Her münafık riyakâr, fakat her riyakâr münafık değildir. Çünkü riya imana muhalif olmayarak bazı emellerde de olabilir. Asıl münafıklık ise, inancın tersine, imandaki riyakarlıktır. Bununla beraber sırf ameli olan münafıklık da vardır. Bu yönden nifak ile riya birbirine yakındır. Bir sahih hadiste buyrulmuştur ki: “Münafığın alameti üçtür. Konuştuğu zaman sözüne yalan karıştırır. Düşmanlık edildiği zaman hıyanet eder.” Kenan Rifai Hazretleri ise münafıkları şöyle anlatır; Hakikate şehadetleri samimi değildir. Mümin olmadıkları halde iman ettiklerini iddia etseler, doğruya inanmazlar ve hakikati yalan telakki ederler. Sonra da o yalan saydıkları şeye şehadet ederiz diye yalan söylerler ve yalan söylediklerini bildikleri halde vicdanlarının aksine yemin ederler.
Münafık olmaktan kaçınmak gerekir ki; çünkü cehennemler münafıklar için yaratılmıştır. Olduğumuz gibi görünmeye gayret etmeliyiz. Yapmacılıktan da kaçınmalıyız. Unutmayalım ki; yalnız Allah’la irtibat kuran insan olduğu gibidir, samimidir çünkü her yerde Allah’ın kendisini gördüğünü bilir. Ona göre hareket eder. Kula göre hareket etmez, kula göre hareket edende iki yüzlülük, riya ve münafıklık vardır.
Aslında amellerimizin çok mükemmel olması gerekmiyor ama, samimi ve ihlaslı olması gerekiyor. Yani sevgilim benden memnun olsun diye yapmak gerekiyor. O zaman hakikaten su katılmamış ibadet olur. Böyle belki şeklen çok mükemmel olmayabilir, ya da günde beş yüz rekat namaz kılmayabilir insan. Hazreti Ebubekir de günde beş vakit ibadet edermiş. Eğer insan ibadetinde samimiyse bu kabul gören ibadet demektir. Namazı çok kılmaktansa samimi ve doğru kılmak çok daha önemlidir. Onun için bence İslam’ın en sevilen yanı, samimiyeti İslam’da mecbur kılmasıdır.
Elbette samimi olan insanlar kurtuluştadır. Yani ona başka, buna başka olunmaması ve davranılmaması gerekiyor. Çünkü cehennemin dibi için daima münafıklara ayrıldı deniyor. Başka zümrelere denmiyor; başkaları Allah der belki kurtulurlar ama, münafıklar yani halka başka Hakka başka olanlar, çok zor kurtulurlar. İşte onun için Allah’la ilişkiyi samimi tutup, her yerde onun bizi gördüğünü idrak etmek lazım.
Her toplumda inananlar olduğu kadar ianmayanlar da vardır. İnananlar Allah’a inandıkları gibi amel eder ve yaşarlar. İnanmayanlar kendi değerleriyle hayat sürdürürler. Fakat inanmış gibi görünüp, inanmadan inanıyormuş gibi görünenler elbette toplumu aladatanlardır. Onlar aynı zamanda toplumu yanıltırlar. Gerçekten inanan ve inandığını yaşamaya çalışanların kutsallıklarına bu halleriyle leke sürmüş olurlar. Gerçekten iman edip de salih amel işleyenler, bütün yaşantısını inandığı değerler üzerinden tanzim ettiğinden doğru yoldadırlar. Çünkü imanın özü ihlastır. İhlaslı olan aynı zamanda masumiyetini koruyandır vesselam.