Gerekçeler ne olursa olsun can çekişen canlıyı izlemek, insani değerlerin sıfırlandığı bir ruh halinin dışa vurmasıdır.
Vahşice bıçakladığı insan, can çekişerek ölene kadar başında beklemek ve yardım edecekleri engellemek… Hangi kelime, hangi kavram bu davranışların acı yükünü kaldırabilir. Zira bu şiddet ve vahşetten başka bir şeydir. Bu esnada cesareti adeta esarete dönüştürmüş seyircilerin, olaya müdahale etmemeleri de ayrı bir vahamettir. Benzer biçimde neredeyse her geçen gün çocukların gözü önünde işlenen kadın cinayetleri için de kelimeler yetersiz kalıyor. Merhametin hayattan çekildiği bu davranışlar, hangi aklın eseridir?
Gerekçeler ne olursa olsun can çekişen canlıyı izlemek, insani değerlerin sıfırlandığı bir ruh halinin dışa vurmasıdır. Belli ki yıllardır yazmaya çalıştığımız insani krizin ayak sesleri içimize kadar gelmiş ve bizi kuşatmaya başlamış. Belki de yeni kavramlar üretmemiz gerekiyor modern insanın vahşet düzeyini anlatmak için.
Kendini ifade etme yolu kesildiğinde ya da böyle hissettiğinde birey geri çekilir. İletişim daralır. Kaygı ve endişe artar. Kendini başka yollarla ifadeye yönelir. Normal davranış yeterli gelmemeye başlar. Bağırma, kavga etme, şiddet ve vahşet bu sürecin devamını oluşturan halkalardır. Bütün mesele bireyin şuursuzca ilerlediği bu zincirde şiddete ulaşmadan halkanın kırılmasıdır.
O halde soru bellidir. İnsanın şiddet sarmalında ilerlemesini engelleyecek temel güç nedir? Hangi insani özelliğimiz daralmıştır ki şiddet sarmalını kırıp başka yollarla kendimizi ifade edemiyoruz?
İlahi Varlık: İnsan
Batı toplumundaki Rönesans hareketinden bu yana hayatın merkezine akıl koyulmuş olmasına rağmen bugün akletmekte giderek zorlanıyoruz. Modern insan olma derdi, içinde bulunduğumuz âlemin bütünlüğünü görmemizi engelliyor. Haz ve tüketim odaklı modern yaşam, insanın kendisini tüketme boyutlarına ulaştı. Sadece görebildiğimiz âleme odaklanmaktan kadim geleneğin fizik ötesi gerçeklerine, güzelliklerine ve gizemlerine yabancılaştık.
Bugünün modern insanı, Yaratıcı’dan özel bir parça taşıyan ilahi bir varlık olduğunu unutmuş görünüyor. Bu durum, resmin bütünüyle irtibatımızı zayıflatıyor. Evrendeki bütün her şeyin birbiriyle ilişkili olduğunu göz ardı ettiğimizden ‘ben’in arzularına odaklanıyoruz ve daha üst akıl ve biliş seviyelerini yitiriyoruz.
Âlemde mutlak Yaratıcı güç dışındaki her şey sürekli bir devinim içindedir. Hareket ve sürekli değişim, hayatın kaynağıdır. Görebildiğimiz ve göremediğimiz her şey, derece derecedir ve birbirinin içine gizlenmiş katmanlardan oluşur. Yeryüzü, gökyüzü, gezegenler, gece, gündüz, kısacası bütün evren her an bir doğum, bir oluşum ve değişim halindedir.
Alemin numunesi olan insanın bedeni, benliği, düşünceleri, zihni, davranışları ve aklı da sürekli bir dönüşüm halindedir ve çeşitli katmanlardan oluşur. Bugün psikolojide insan aklının ürünü olan zekâ düzeyini belirlemek için kullandığımız testlerde soyut zekâ (IQ), duygusal zekâ (EQ), moral zekâ (MQ) gibi farklı zekâ türlerinden söz ediyoruz. Madde odaklı soyut zekânın, duyguları ve iletişimi içeren duygusal zekâ ve özellikle etik ve ahlakı merkez alan moral zekâ ile desteklenmesi, bütünü görebilmemiz bakımından şarttır. Kadim gelenekte de aklı külli, aklı cüzi gibi aklın mertebelerinden söz edilir.
Külli Akıl, Moral Zekâ
İşte modern insanın temel sorunu; aklını en alt mertebesine indirgemiş ve davranışlarında bu aklın giderek egemen olmasıdır. Maddi kazanıma yönelen, madde ötesine yabancı kalan bu cüzi pratik akıl düzeyi ile insan; kendini kontrol etme, irade gösterme ve ötekini düşünmede başarısız kalmaktadır. Modern insan, hayatın gerçek anlamını merak edecek, soru soracak, maddi dünyanın ötesindeki ilhamlara, sezgilere ve gerçek ötesine yükselebilecek külli akıl seviyesini (MQ) yeterince kullanamadığından kendini kontrolde zorlanmaktadır.
Dolayısıyla bugün başta Milli Eğitim ve Diyanet olmak üzere bütün sivil toplum kuruluşlarında, iş yerlerinde, medyada ve ailede, günlük pratik madde odaklı akıl düzeyini aşarak özümüzde yer alan bütünsel bakışı yakalayacak akletme feraseti ve merhamet düzeyine çıkmayı ciddi bir toplumsal mücadele haline getirmemiz şarttır. Bu akli yükselmeye talip olmak aslında kendini bilme yolculuğunun ilk adımıdır.