Umur Bugay'ın yazdığı, Zeki Ökten'in yönettiği, başrollerini Kemal Sunal, Şener Şen ve Ayşen Gruda'nın paylaştığı, Çöpçüler Kralı sinema filmini çoğumuz biliriz.
Umur Bugay’ın yazdığı, Zeki Ökten’in yönettiği, başrollerini Kemal Sunal, Şener Şen ve Ayşen Gruda’nın paylaştığı, Çöpçüler Kralı sinema filmini çoğumuz biliriz. Hayatın zorluklarını ve güzelliklerini insan ilişkileri üzerinden başarılı biçimde anlatan bu filmi, her izlediğimizde farklı bir mesaj bulabiliriz. Film, bir dönem Türkiye’sinin toplumsal yaşamı nın yanı sıra insanların ruh dünyası ve davranışlarındaki renkliliği de mizahi bir dille yansıtıyor.
Çöpçüler Kralı filminden hareketle kurumsallaşma sürecindeki aile şirketlerinin aynı zamanda amatör ruhlarını yitirmemeleri gerektiğinden söz edeceğiz. Unutanlar için filmin konusunu kısaca hatırlayalım:
Filmin kahramanı çöpçü Şaban, temizlikçi bir kıza âşık olur ve evlenmek ister. Kızın ailesi, belediyede görevli zabıta dururken, kızını çöpçüye vermek istemez. Aile, annesinden korktuğundan bir türlü kızı istemeye gelmeyen zabıtayı kıskandırmak ve evliliği hızlandırmak için kızı Şaban’a verecekmiş gibi yaparlar. Başarılı da olurlar. Zira zabıta, annesine rağmen gidip ister kızı. Kendisine yol görünen Şaban, ısrarla kızla buluşmak isteyince kızın ağabeylerinin hışmına uğrar ve bir kovalamaca başlar. Şaban, can havliyle kaçarken elinde süpürgesiyle bir sahnede bulur kendini.
ÇÖPÇÜLER KRALI
Dayak yememek için sahnede kalmak zorunda olduğundan “Maden Dağı Dumandır”türküsünü söyler. Elindeki süpürgeyle öylesine doğal ve kendi halinde söylediği türküyü dinleyenler çok beğenirler. Durumdan hoşnut olan gazino sahibi, Şaban’a iş teklif eder ve Şaban profesyonel türkücü olur. Üstü başı düzeltilir, süpürgesi yenilenir. Şaban, doğal ortamlarda efkârlanırken yanık sesiyle söylediği türküleri, alışık olmadığı bol ışıklı sahne ortamında söylemeye başlar. Ama doğal halinden çıkan süslü Şaban, dinleyicilerin beğenisi bir yana kaçarak inmek zorunda kalır sahneden.
Hayatta kalma düşüncesiyle doğal olarak söylenen türküler beğeni toplamıştır. Oysaki doğallığın yitirildiği, profesyonellik adına sadece notaların önde olduğu aynı sesin dillendirdiği türküler, beğenilmez. Çünkü profesyonell ik adına sesin doğallığı ve amatör ruh yitirilmiştir. Bu durum, hayatın birçok alanında ve aşamasında geçerlidir.
Canlı bir sosyal sistem olan aile şirketlerinin önünde birçok sorun vardır. Bunların en önemlisi, aile şirketinin, zamanla gereken değişim ve gelişmeyi sağlayamama, kuralları hâkimkılamama ve kurumsallaşamama tehlikesidir. Aslında her kurum işlerinin kurumsal hale gelmesini, kuralların hâkim olmasını ister. Ancak bu isteğin uygulamaya geçememesinin başlıca nedeni, mevcudu kaybetme endişesidir çoğu zaman.
Filmdeki gibi iş, doğal olarak yapılırken, zorlayıcı etkenler söz konusuyken, tek hedef başarmak iken başarı kaçınılmaz oluyor. Aile şirketinin kuruluşu sırasında anne-baba-çocuklar- kardeşler, bir bütün olarak geceyi gündüze katar, mesai düşünmeksizin adeta zamanla yarışırcasına çalışır. Kuruluş tarihçelerini dinlediğimiz kimi aile şirketi sahiplerinin, işin ilk dönemlerinde bazı gecelerini iş yerinde geçirdiklerini ciddi zorluklar çektiklerini, adeta hayatta kalma mücadelesi verdiklerini öğreniyoruz. İşin başındaki bu sıkıntı, bireylerin doğal tepkilerinin bir sonucudur.
Kişiler bir iş kurdukları için onu korumak, geliştirmek ve ayakta kalmasını sağlamak üzere bütün güçleriyle çalışıp didinirler. Kuruluş ve gelişme döneminde kurallar, kaideler, yönetmelikler, çalışma saatleri, işin gerektirdiği çalışma koşulları ve benzeri çok önemli değildir. Ortak amaç, işin yapılması ve başarıya ulaşılmasıdır.
DÖNÜŞÜM SÜRECİ
İşler büyüyüp belirli bir aşamaya geldiğinde o ilk yıllardaki kendini işe verme, sürekli çalışma, yoğun mesai yavaşlar. Yeni kuşaklar büyür. İşe alınan profesyoneller çoğalır. İlk zamanlardaki aile birliği, yeni katılımlarla zayıflar. Bir anlamda iş, doğal çalışma şartlarından uzaklaşır. Kurumsallaşmak amacıyla işler kurallı hale geldikçe, başarı güdüsü zayıflar, işin başındaki heyecan azalır. Bu aşamada genellikle hissedarlar ve aile üyeleri de birbirleriyle uğraşır, taraf olur, liderlik mücadelesi başlar, geçmiş sorgulanır. Böylece kurum, kan kaybeder.
Doğal halinden uzaklaşan Şaban’ın bildiği türküyü söyleyememesi gibi kurumsallaşma çabası olan kurum, özünü ve doğal halini yitirirse tökezler ve bildiği işi yapamayabilir. Bunun içindir ki birçok aile şirketi, değişim ve dönüşüm sürecinin risklerini göze alamadıkları ve mevcut düzenlerini yitirecekleri endişesiyle kurumsallaşmaya soğuk bakarlar.
Oysaki bir değişim, dönüşüm ve yeniden yapılanma süreci olan kurumsallaşma, özü yitirmeden dikkatli bir şekilde yönetildiğinde sistemin, uzun yıllar sürdürülmesinin teminatıdır.
Unutulmamalıdır ki kurumsallaşmanın hedefi, kurumun ilk yıllardaki aşkı, heyecanı ve potansiyelini yok etmek değil, tersine sınırlı ve süreli olan bu heyecanı, sürekli ve sistemli hale getirmektir. Bütün mesele, kuruluş ve ilk yıllardaki heyecanın, çalışma azminin ve isteğin azalmamasıdır. Hedef, bu heyecanın, tüm aile üyeleri tarafından da paylaşılmasını ve kalıcılığını sağlamaktır. Aile ve kurumun, öz değerlerini koruyarak yenilenmesi ve amatör ruhunu yitirmeden kurallı bir hayata kavuşması gereklidir.