Eşsiz bir mücadele ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti, kendisine biçilen rolleri aşmasın ve genetiğinde olan gönül medeniyetini yeniden inşa etmesin diye yıllarca türlü saldırılara maruz kaldı.
Sanayiden kültüre, teknolojiden eğitime kadar her sahada kendi gücümüz, gerçeğimiz ve zenginliğimizle buluşmamız türlü engellere takıldı.
Egemen güçleri taklit eden, tüketmekten öteye geçemeyen, kronik biçimde iç sorunlarıyla uğraşan kısacası nasıl isteniyorsa öyle hareket eden modern bir sömürge olmamız için insanımız, birbirine musallat edilmeye çalışıldı.
Gelenek haline gelen askeri müdahaleler, sağ - sol davaları, Alevi - Sünni çıkmazı, Türk - Kürt çatışması, laik - anti laik bilmecesi, yıkıcı bir oyunun perdeleri gibi art arda gösterime girdi. Her şeye rağmen gelişerek güçlenen Türkiye’yi, bulabildikleri bütün yöntemlerle parçalama girişimleri de hız kazandı. Kendi ayakları üstünde yükselmesine engellemek istedikleri milletimiz, nihayet 15 Temmuz hain işgal girişimiyle sindirilmeye, parçalanmaya ve son bir darbe ile yok edilmeye çalışıldı.
15 Temmuz Dersi
Düşünün ki tanklarımız milletimize karşı yürüdü, Millet Meclisimiz bombalandı, kritik askeri üslerimize saldırıldı, köprülerimiz ve şehir meydanlarımız işgal edildi, binlerce hain, içeriye sızmak için sınırlarımızda hazır bekletildi. Asker, polis, vatandaş kısacası millet karşı karşıya getirildi. Amaç sokakları çatışma alanına çevirmek, kaos oluşturmak, ekonomiyi çökertmek, ülkeyi kendini idare edemez hale getirmek ve özledikleri iç savaşı başlatmaktı. Bu durumda bizler de yanı başımızdaki toplumlar gibi mülteci konumunda sağa sola savrulacaktık. Sonra da egemen güçler, bize yardım etmek (!) için müdahale edecek, sözüm ona bizi uzlaştırmak için vatanımıza girecek ve yerleşeceklerdi. Evet, hedef, parçalanmış ve parsellenmiş bir Türkiye idi.
Birçok kademesine sızdıkları devleti ele geçirerek vatanı böleceklerini düşündüler. Ama en zor zamanlarda bile küllerinden doğabilen bu milletin gücüne bilmem kaçıncı defa yenik düştüler. Tankların bedenlere, otomatik silahların şehir meydanlarına yenik düştüğü o gece köyümüzdeydik. Sabahın ilk ışıklarıyla toplandığımız camideki köy halkının, vatan uğruna şahlanışına şahit olduk.
Dün olduğu gibi bugün de tarih yazan bu milleti ve liderlerini hiç sevmediler. Cihan padişahı Kanuni S. Süleyman’ı, çağ açan Fatih Sultan Mehmet’i, 33 yıl dengeli siyaset süren Abdülhamit Han’ı, kurtuluş mücadelesinin mimarı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, “Yeter söz milletindir” diyen Menderes’i, Türkiye’yi dünyaya açan Özal’ı hiç sevmediler. Ve bugün aynı genetik mirasın seçilmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı sevmiyorlar. Ama unutuyorlar ki bu güzelim coğrafyanın, kültürün ve bütün güzel renkleriyle insanımızın fitilini ateşleyen bir lider gider, bir diğeri gelir.
Birlik Ruhumuzu Diri Tutmalıyız
Geçen süre içinde devletimiz milletiyle el ele vererek yaralarını sarmaya çalışmış, bir işgal girişimini, yeni bir toplumsal başlangıca dönüştürmek için önemli mesafe almıştır. Devletimiz, yeni bir yönetim sistemine geçmiş, büyük hamlelerine devam yolundadır.
Ancak Yeni Türkiye’nin inşasında işin başında olduğumuz ve birçok alanda yol almaya ihtiyacımız olduğu da bir gerçektir. Saldırıların asıl hedefinin birlik ve beraberliğimiz ve bunun çimentosu olan dini motifler olduğu, toplumun maneviyat alanında yara aldığı unutulmamalıdır. Bunun için cemaatlerin varlık amaçlarını ve uygulamalarını gözden geçirmeleri, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın manevi alandaki boşlukları daha aktif biçimde doldurması önemlidir.
İşi, konumu, statüsü, ırkı, inancı, ideolojisi ne olursa olsun toplumun tüm paydaşlarıyla birliğimize ve bunun teminatı olan vatanımıza sahip çıkmak zorundayız. Milletçe düştüğümüz hatalardan ders alıp iç bütünlüğümüzü, huzurumuzu ve birlik ruhumuzu diri tutmak ve çok çalışmak zorundayız.
Yeni devlet düzenimiz; milletimizin milli kültür mirası ve ruh dünyamızın gerekleri kadar bilimin gereklerini de dikkate alarak hızla kurumsallaşmalıdır. Farklılıklarımızı temel zenginliğimiz görerek insanımızın genetiğinden gelen mana derinliğiyle Anadolu’nun yeniden şahlanmasına ve bir üst lige çıkmasına taraf olalım. Unutmayalım ki birliğimize yönelik tehditler, dün olduğu gibi yarın da olacaktır.