Her birimiz görülmez bir ağın içindeyiz. Hayatımız, parçası olduğumuz bu ağdan etkilenmekle ve ağın örülmesinde rol almakla geçiyor.

Her birimiz görülmez bir ağın içindeyiz. Hayatımız, parçası olduğumuz bu ağdan etkilenmekle ve ağın örülmesinde rol almakla geçiyor. Önceki kuşakların mirasını yeni kuşaklara aktarmanın çabasıdır bu. Bu geçişi sağlıklı bir şekilde gerçekleştirdiğimiz oranda uyumlu ve mutlu olabiliyoruz.

Bugünkü varlığımızın nedeni olan geçmiş kuşağın bilgisi ve değerlerine hâkim olmak esasen yeni kuşaklarla kurulacak iletişimin anahtarı konumundadır. Ancak bütün gücüyle anı yaşamaya odaklanan sanal toplum anlayışı, geçmişimizle geleceğimiz arasındaki köprü rolümüzü de hedef alıyor. Böylece geçmişine hâkim olamayan ve geleceğine de ulaşamayan sadece kendisi için var olan bir ağa, taşıyıcı özelliği olmayan bir köprüye dönüşüyoruz.

Öncelikle içinde yer aldığımız ailenin ve toplumun ortak geçmişini anlamanın hayatımızdaki önemine göz atalım. Malum insan sosyal bir canlıdır. Ve insanın hayatın hemen her döneminde başkalarının az ya da çok yardımına ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç; şekil, yoğunluk, fizik, duygu ve ruh olarak değişse de doğumdan ölüme kadar var olmaya devam eder. Zihinsel, duygusal ve sosyal yaşamımızın şekillenmesinde genetik özelliklerimiz yanında içinde yetiştiğimiz yakın ve uzak çevrenin etkisi de bilinen bir gerçektir.

ORTAK GEÇMİŞİN ESERİYİZ

Dolayısıyla insanın sadece kendisine has olan potansiyeli, soy geçmişinin yani önceki kuşakların yaşam ve davranış deneyimlerinin etkisi altındadır. Bu bakımdan kendi yaşam deneyimlerimiz, içinde yer aldığımız ağın etkisi ve gölgesindedir. Birey, aile ve toplumların ayakta durmasında ortak geçmiş, gelenek, kültür, inanç ve benzeri değerler temel yapı taşı rolündedir. Yani bir önceki kuşağın yaşam alışkanlıklarını özümsemiş, algılamış ve anlamış olmak andaki yaşamımıza uyumumuzu artıracağı gibi yeni kuşakların ihtiyaç duyduğu geçiş ağlarını örmemize de yardımcı olacaktır.

Yakın ve uzak geçmişin birey üzerindeki etkisi, bugün psikoloji ve davranış bilimlerinin daha yakından ilgilendiği bir konu halini almıştır. Kimi Antik Yunan filozofları birey - toplum ilişkisinde toplumun belirleyici kurallarının geçerliliğini savunmuş, bazıları da bireyin özgürlüğünü öne çıkarmıştır. Uzlaştıkları ortak nokta bireyin toplumdan, toplumun da bireyden etkilenmesidir. Semavi dinler ve kutsal metinler de birey - toplum ilişkisini en üst düzeyde ele almış, bireylerin yakın ve uzak geçmişte yapılan hatalara düşmemeleri ve toplumun yararına çaba gösteren insanın mutlu olacağını belirtmiştir.

Modern psikolojinin kuruluşu ile başlayan akımda ferdin ruh dengesinin esasen yakın soy geçmişindeki yaşantılarının eseri olduğu dile getirilmiştir. Freud, gelişmesine öncülük ettiği bilinçaltı ve bilinçdışı kavramlarının, ferdin hayatında çok etkili olduğunu ve bunların ise aile soy öyküsünün sonucu şekillendiğini belirtmiştir. Daha da ileriye giderek insanın sadece geçmişini değil geçmişin belleklerini de taşıdığını(1) dile getirmiştir.

Psikoloji alanındaki araştırmalar derinleştikçe aile soy ağacının bireyin davranışları üzerindeki etkilerine ilişkin veriler de çoğalmıştır. Diğer yandan problemi olan bireye yönelik iyileştirme çalışmalarında ve özellikle terapi sürecinde aile, yakın geçmişte yaşananlar ve ortak soy kültürünün etkileri öne çıkmaktadır.

GENOSOSYOGRAM

Kaynağını Moreno’dan alan soy ağacı ve genososyogram(2) çalışmaları, aile ve toplumun ortak bilinçaltı deneyim ve birikimlerinin bireyin düşünce, tutum ve davranışları üzerindeki etkilerine odaklanıyor. Terapi sürecinde kullanılan aile ağacını oluşturan sosyometrik ağları gösteren grafik, bireyin geçmişiyle yüzleşmesini, bugünün düşünce ve davranış modellerinin geçmişteki izlerini yakalamasını ve böylece kendisini daha yakından tanımasını sağlamaktadır.

Geçmişi ve geleceğiyle bağları giderek zayıflayan günümüz insanının her zamankinden daha fazla aile soy öyküsüne ihtiyacı vardır. Zira kim olduğumuz ve kim olabileceğimizin sırrı soy geçmişimizde saklıdır. Bireyin; adı, soyadı, doğduğu tarih ve yer, yetiştiği yer, bir önceki ve daha önceki soy geçmişinde rol alan bireyler, meslekler, belirgin huy ve davranış biçimleri, baskın olan hak, adalet ve ahlak anlayışı, din ve inanç geleneği, soy ağacında belirleyici olan değerler, ideolojiler, yaşama bağlılık, olaylar, yerler, kişiler, evlilikler, kazalar, miras paylaşımları, kavgalar, göçler, ölümler…

Kısacası bugünkü varlığımızı belirleyen ortak geçmişimize ve görülmez bağlarımıza sahip olduğumuzda hayat yolculuğumuzdaki duruşumuzun kaynağına inme, kendimizi keşfetme ve kendimizi bilme sürecinde mesafe alacağız.

Aile ve toplumun ortak geçmişine sahip olduğumuz oranda aynı çatı altında yaşama olgunluğunu geliştirebiliriz. Eseri olduğumuz soy geçmişimizin kara kutusuna hâkim olmak aslında kendimize hâkim olmayı kolaylaştıracaktır. Daha da önemlisi geçmişimizi bilmek, bugün her vesileyle anlayamadığımızı, anlaşılmadığımızı ve anlaşamadığımızı dile getirdiğimiz yeni kuşaklarla iletişim kurmamızda belirleyici bir rol oynayacaktır.

(1) Freud, S. (2002). Metapsikoloji, Baskılama ve Bilinçdışı ( Çev.: E. Kapkan). İstanbul, Payel Yayınevi.

(2) Schützenberger, A. A. (2011). Soy Sendromu Kuşakaşan Psikoterapi ve Soy Ağacındaki Gizli Bağlantılar (Çev.: İnci Doğaner), İzmir, Duvar Yayın Evi.