GEÇMİŞİNİ ÖZLEYEN İSTANBUL AĞLIYOR!
İstanbul’un sadece ülkemiz için değil, dünya kentleri arasında önemini anlatmama gerek yok. Anadolu toprakları; yüzyıllarca yıldır bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış, gerek tarihe altın harflerle yazılmış konumu, dinler ve kültürler kardeşliğine anavatanlık yapmış olması ve gerekse stratejik konumu itibarıyla dünyanın gözbebeği, kültürlerin anavatanıdır. En önemlisi ise, toplumsal birlikteliği çok zengin bir mozaik olarak barındıran dünyanın en önemli ve en çok merak edilen bölgesi olmasıdır.
Anadolu toprakları, dünya tarihine damgasını vuran bir çok devleti konuk etmiş, dünyanın en büyük devletlerinden biri olarak tarih sayfalarına geçmiş Osmanlı Devleti’ne anavatanlık yapmış ve bugün dünyanın en önemli cumhuriyetlerinden Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin anavatanı olmuş çok özel bir yer.
İşte bu özel anayurdun simgesi, tam bir kültür efsanesi İstanbul, tüm dünyanın gözünün üzerinde olduğu en büyük ve en önemli metropollerinden biridir.
İstanbul günümüze taşıdığı kültür varlıklarıyla övünmüştür.
İstanbul’la ilgili olarak bunları neden yazdım. İstanbul’un şuandaki durumunun pek de iç açıcı olmadığına üzüldüğümü dile getirmek için akıllarda kalan o özelliklerden söz etmek istedim. Tüm bunların ne durumda olduğu ile ilgili olarak yazacak o kadar şey var ki, bazen neresinden başlayayım diye kararsızlık yaşadığım olmuyor değil. İstanbul hızla değişiyor.
İstanbullular bundan çok da mutlu değiller. O güzelim İstanbul hızla değişiyor. İstanbul o dillere destan tarihi dokusundan hızla uzaklaşıyor desem fazla abartmış sayılmam. İstanbul’u İstanbul yapan özelliklerinden sadece biri dışında olan kültür varlıklarını gerektiği gibi koruyamadık. İstanbul’un o dillere destan gizemli siluetini olabildiğince bozduk. Kontrolsüz yapılaşma, adına modern denen yapılar önemli kültür varlıklarını gölgesine aldı veya almak üzere. Bunların en tehlikeli olanı ise İstanbul’un bağrına bir hançer gibi saplanan çok katlı binalar.
İstanbul daha şimdiden eski halini özlemeye başladı çoktan.
Bu konu ile ilgili bir süre önce yazdığım bir yazıdan bir bölümü tekrar buraya aktarmak istedim. Aktarmak istedim, çünkü; o gün yazdıklarım bir başlangıç gibiydi ama gördüm ki; o gün yazdıklarımdan bugüne gelinen durum çok daha kötüydü.
O gün yazdığım yazıda şunları dile getirmiştim;
“...Yıllardır, gerek alt yapı ve gerekse üst yapı çalışmalarının yarattığı karmaşa nedeniyle bir türlü rahatlayamayan İstanbul halkına söylenen en ilginç söz “yapılan bu alt ve üst yapı çalışmaları bittiğinde daha güzel bir İstanbul’a kavuşacağız.” şeklindeydi ama İstanbulluya bu hiç de inandırıcı gelmiyordu. Çünkü bu çalışmalar bir türlü bitmedi. Buna bir de; yeni imara açılan alanlardaki inşaat çalışmaları eklenince kadersiz İstanbul hiç bir zaman “rahatlayacağız” denen o mutlu anı yakalayamamıştır.”
“2000’li yıllara gelirken bu değişim oldukça karmaşık bir döneme girmeye başlamıştı. Yıllardan beri sürekli göç alan İstanbul’un sosyal yerleşim haritası da değişmeye ve kitlesel yerleşim, yeni yerleşim alanlarına kaymaya başlamıştı. Bu yeni yerleşim alanları ve burada inşa edilen çoklu konutlar, o bölgelerdeki alt yapı çalışmaları, şehri tam anlamıyla bir şantiye şehri görüntüsüne dönüştürmüştü.”
İşte bu dönemde, İstanbul siluetinde hızlı bir değişime yol açan ve şehrin bağrına hançer gibi saplanma görüntüsü sergileyen çok katlı yüksek binalar/gökdelenler, tarihi yapısıyla dünyanın gözdesi olan güzelim İstanbul’un kadersizliğiydi..
Son zamanlarda İstanbul fotoğraflarına bakıldığında, bu gökdelenlerin İstanbul siluetine ne kadar zarar verdiğini rahatlıkla görebilir, bu durumdaki İstanbul’un içten içe ağladığını hissedebiliriz...”
İstanbul’umuz çok özel, onu ağlatmayalım!