YALANLARINIZLA, TEHDİTLERİNİZLE 16 NİSAN'DA HESAPLAŞACAĞIZ!
16 Nisan referandumunun sonucu ne olursa olsun CHP’nin başını çektiği “hayır” cephesini tarih bir kara leke olarak yazacak.
Çünkü son üç aydır göstermiş oldukları performans “hayır cephesinden” öte okkalı bir “yalan cephesine” denk düşüyor.
Apaçık bir şekilde milletin gözünün içine bakarak yalan söylüyorlar ve hiçte utanmıyorlar.
Hatta ileri giderek o kadar yalan söylüyorlar ki kendileri bile inanmıyorlar.
“Cumhurbaşkanlığı babadan oğula geçecek” bile demişlerdi… Bu yalanı ortaya atanda “Türkiye ile İran savaşsa İran’ın yanında olurum” diyen bir CHP milletvekiliydi.
Bu yalanın üstüne “Cumhurbaşkanı yeni sistemde isterse lokantaları ve muhtarları kapatabilir” diye yalancılık kariyerlerinde çığır açtılar.
Ahmet Hakan geçen gün bu yalanı Muharrem İnce’ye canlı yayında sorunca da İnce “metni yanımda getirmedim” diyerek kıvırdı. (Ahmet Hakan belki de hayatının en mantıklı sorusunu sordu, ilk kez bu noktada hakkını veriyorum).
Tüm seçim kampanyalarını yalan üzerine kurdular, Batı’nın yönettiği “hayır” kampanyasının Türkiye distribütörlüğüne soyunup taşeron olmayı gurur saydılar.
Terör örgütlerini madden ve manen destekleyen Batı’nın güdümüne girip yerlilik ve milliliği ayaklar altına aldılar.
Artık bakıyorum da son zamanlarda yalanı da bıraktılar, özgür iradesiyle karar verecek olan milleti tehdit etme yoluna gidiyorlar.
CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt Halk TV’deki canlı yayında aynen şunları söyledi: “Diyelim ki 'evet' çıktı, kimse heveslenmesin. Biz yine Samsun'dan başlarız, Amasya'ya gideriz, Sivas'a gideriz, Ankara'ya geliriz. Buradan İnönü'ye Sakarya'ya Dumlupınar'a... Ulan sizi İzmir'e kadar kovalamazsak anamızdan emdiğimiz süt helal olmasın. Sizi de sizin yedi göbek sülalenizi de bütün emperyalistleri de yine İzmir'den denize dökeriz.”
Bir insanın bu sözleri söylemesi için terbiyesiz ve ahlaksız olması gerekiyor ama Hüsnü Bozkurt için bu önemli değil herhalde.
Peki sadece bunları mı söyledi?
Hayır! Saddam Hüseyin ve Kaddafi örneklerini vererek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı öldürmekle tehdit etti.
Bu aşağılık sözleri söyleyebildi Hüsnü Bozkurt bir canlı yayında ve eller patlayıncaya dek alkışlar eşliğinde.
Hatırlar mısınız bilmem… Kasım ayında da CHP’nin İzmir Milletvekili Ali Yiğit “Gerekirse İzmir Türkiye’den ayrılsın, AB’ye girsin” demişti.
CHP’nin bir milletvekili ayrılıkçı, öbürü terbiyesizce tehditkâr ama toplamına baktığımızda hepsi birer yalancı.
Çünkü bu sözlerin karşılığında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan bir açıklama yok, bu “milletvekiline” ağzının payını verme yok, disiplin kuruluna sevk etme gibi bir şey hiç yok zaten.
Bu nasıl bir partidir?
Bu nasıl bir genel başkan, bu nasıl bir milletvekilidir?
Bu ülkenin halkını tehdit etmek bu kadar kolay mıdır?
Bu milletvekili denen şahsın hukuki yollardan gerekli bir cezayı çekmesi gerekmez mi?
Savcılığı bu noktada tebrik edelim, soruşturma başlattı ama yetmez bu davanın hepimiz takipçisi olmak zorundayız, bu şahıs hak ettiği cezayı alıncaya kadar bu işin peşini bırakmamamız gerekiyor.
“Milleti denize dökmekle” tehdit eden bu zatın danışmanının da yakın zamanda KHK ile FETÖ’cülükten ihraç edildiğini not düşelim.
Millete tehditler savuran dibindeki terörist danışmanına bakmayan bu zatın toplumda bir karşılığı yoktur ve söylediklerinin her kelimesi suçtur, bunun da cezası hukuki çerçeveyle belirtilmiştir.
Bu zatı bırakıp Kemal Kılıçdaroğlu’na geçtiğimizde orda da fecaat bir durum var.
Kılıçdaroğlu diyor ki, “15 Temmuz darbesi kontrollü bir darbeydi”
Bu açıklama da suçtur. Kılıçdaroğlu bu cümlesiyle 247 şehide ihanet etmiştir ve siyasi iradeye karşı yapılan bu darbe girişimini savunmuştur.
Bununla ilgili olarak Kılıçdaroğlu, “elimizde belgeler var” diyor, “AK Parti’de de120-180 arasında FETÖ’cü milletvekili var” diyor.
O zaman bir şey söyledin mi çıkıp açıklayacaksın, bu isimler kimlerdir, elinde belgen varsa şayet açıklamak zorundasın, açıklamazsan da müfteriden başka bir şey olmazsın.
Ama CHP son üç aydır ortaya bir şey atayayım tutarsa diye açıklamalar yaparak yalancılığın kitabını baştan yazdı adeta.
Kılıçdaroğlu onu bunu bıraksın da ona aylardır sorduğum şu soruya cevap versin…
15 Temmuz günü İstanbul’a indiği saatlerde darbeci teröristler havalimanını kuşatmıştı, oradan nasıl çıktı?
İkincisi… Oradan çıktıktan sonra nasıl açık otel bulamadı da Bakırköy Belediye Başkanı’nın evine gidip saklandı, darbenin gidişatına göre açıklama yaptı?
Tüm bunları geçtik… Madem “kontrollü darbe” diyerek ahlaksızca bir açıklama yapıyorsun o zaman neden mecliste darbeye karşı bildirisine imza attın, neden Yenikapı’daki o mitinge katıldın?
Böyle terbiyesizce ve insanları aptal yerine koyarak 15 Temmuz’daki darbe girişiminden dolayı FETÖ’yü aklamaya çalışmak insanlığa sığmaz, hukuka hiç sığmaz.
Hep söylediğimiz bir şey var…
16 Nisan’da “topuyla” birden hesaplaşacağız sandıkta… Artık bu referandum sistem değişikliğinden daha çok beka meselesi olmuş durumda ve millet bunun ne manaya geldiğini çok iyi biliyor.
Zaten birileri de o nedenle iyice zıvanadan çıktı, çünkü sandığa gömüleceğini ve bu ülkede milletten başka hiçbir gücün olmayacağını öyle ya da böyle anladı.
O “denize dökmekle” tehdit eden zatta 16 Nisan’dan sonra maçası yiyorsa gelsin döksün bakalım… Öyle salonlardan, televizyonlardan atıp tutmakla olmuyor, adamlık buna denmiyor!