İSTANBUL'UN DİKENLİ YOLLARINDA
İstanbul çok güzel bir şehir. Dünyanın gözünün üzerinde olduğu, bir kültür varlıkları zengini. Yurt dışında, İstanbul’dan geldiğinizi söylediğinizde oradakilerin gözlerinin ışıl ışıl olduğunu hemen fark edebilirsiniz. İstanbul’dan söz ederlerken İstanbul’a gelenlerle, hiç gelmeyenler ve gelmek isteyenlerin yüzlerine baktığınızda hangi duyguyu yansıttıklarını fark etmemeniz mümkün değil.
Sadece dışarıdakilerin mi; Türkiye’nin neresine giderseniz İstanbul dediğinizde, bir şekilde İstanbul’dan söz ettiğinizde içlerinde yaşattıkları özlemi hemen yansıttıklarını rahatlıkla görebilirsiniz.
Sizden İstanbul’u anlatmanızı isteyenlere, İstanbul’la ilgili sorularla, İstanbul özlemini gidermeye çalışanlarla karşılaşmanız o kadar kolay ki.
İstanbul böylesine özlemlerin yoğunlaştığı çok özel bir şehir.
Yukarıda söylediklerim bundan onlarca yıl önceki yansımalar. Çok yakınlarda, işlerimin çok yoğun olması ve üniversitedeki günlerimin çok dolu olması nedeniyle yurt dışına çıkamadığım için bugün yukarıda söylediklerimin aynen yaşanıp yaşanabileceği konusundan pek emin değilim..
İstanbul, her ne olursa olsun, tarihin derinliklerinden gelen çok özel tarihsel özellikleri taşıyan, kültür varlıkları, toplumsal değişimini yansıtan, yerleşim özellikleri ve Avrupa ile Asya’yı birleştiren çok önemli bir geçişin üzerindedir. Tarihe damgasını vurmuş sosyal yaşamı, geçmişte önemli devletlere başkentlik yapmış olması ile ve tüm bunlardan günümüze miras bırakılan efsane olmuş kültür varlıkları ile dillere destan bir kent.
İstanbul’un çok önemli bir başka özelliği daha var o da yaklaşık onbeş milyonun üzerine yerleşik, günübirlik, kısa süreli ziyarete gelenlerle birlikte yirmi milyon civarında bir nüfusun yaşayabildiği, hala “taşı toprağı altın” denilen, kendine iyi bir gelecek kurmak isteyenlerin hayal ettikleri efsaneler zengini, ekmek teknesi bir metropol.
İstanbul’un yerleşik sanayisi ve önemli iş ve çalışma olanağı sunan şirketleri, küçük ve büyük esnafı ile, iş için gelenlerin öyle veya böyle geçimine katkıda bulunan, şehir efsanesi haline dönüşen “taşı toprağı altın” bir yerleşim bölgesi.
Tüm bunların yanısıra; Türkiye ekonomisine katkısından söz etmeden geçemeyiz. Son günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın, zaman zaman dile getirmeye başladığı özel yönetim biçimiyle yönetilmesi gerken bir yerleşim bölgesi. Bunu düşünmek tabii ki devletin yapacağı planların nasıl şekilleneceği ile bağlantılıdır. Ancak; yıllardır çok yoğun olarak göç alan ve bir büyük şehir olarak klasik yönetim biçimiyle, boğazına kadar girdiği bu sorunlar sarmalından kurtulması pek mümkün görünmüyor gibi.
İstanbul eskiden de göç alırdı. Bu göçler nedeniyle İstanbul’a gelenler, İstanbul’un var olan yerleşim yerlerinde konaklayarak o yörenin kültürüne uyum sağlayabiliyorlar, bölgenin, ilçenin, doğal olarak da İstanbul’un geleneksel kültürüne zor da olsa uyum sağlarlar ve sorun yaratmazlardı.
2000’li yılların başından itibaren göç dalgası daha da yoğunlaştı. Onlar için yeni yerleşim yerleri oluşturulmaya başlandı. İstanbul, Boğaz’ın Avrupa ve Anadolu yakası doğrultusunda genişlemeye başladı. İlçeler, nüfus yoğuluğu olarak büyümeye, alt yapı ve üst yapılarda zaman zaman sorunlarla boğuşur hale gelmeye başladı. Bu yerleşim yerlerinin merkeze bağlantıları, ulaşımda zorluklar ve İstanbul’da bir yerden bir yere gidebilmenin iyice zorlaştığı bir sosyal yaşam görüntüsünün sıkça görüldüğü, bu sıkışılığın sosyal yaşamı da zorlaştırdığını hemen hemen her yerde görebiliyoruz.
Bu zorlukları çoğaltan, artık içinden çıkılamaz hale gelen trafik yoğunluğu, etkili çözüm üretme konusunda iyi bir adım olan raylı sistem, metro uygulamalarının süratle geliştirilememesi, İstanbul’da bir çok bölgeye ulaştırılmasının daha tam olarak bitirilememiş olmasıdır.
Bu konuda yapılan bir çok şey var. Raylı sistemin gerekliliği ve önemi ortada.
Yapılacak şey bunların planlı ve hızlı yürütülmesidir.