PARANIZ BATSIN
Sıkıldım artık, her fırsatta ağzınızı paradan açmanızdan. Her fırsatta “Para” bahane edip sopa göstermenizden. Yapılacak üç kuruş “Destek” onu da ağzımızdan burnumuzdan getirmeye çalışıyorsunuz. Ama artık bu durumun Türkiye tarafından umursanmadığını görünce de şaşırıyorsunuz.
Hikaye şu; önce Almanya, sonra Hollanda ile kriz yaşanınca Avrupa Birliği yetkililerinden peş peşe açıklamalar gelmeye başladı. Özeti: “Size para verecektik. Ama artık vermeyebiliriz” Yani vermeyecek değillermiş de vermeyebileceklermiş. Yani bildiğin tehdit. Peki bu para neymiş? Bizi uzaya mı götürecekmiş? Yoo tabi ki değil. Aslında bir işe yaracak miktar da değil. Ama kimilerinin akıllarında sadece bu olduğu için başka şey söylemiyorlar.
Yapılan ilk açıklamalardan biri, Avrupa Birliği Komisyonunun Bütçe ve İnsan Kaynaklarından Sorumlu Üyesinden. Bu beyefendiye göre, Türkiye'deki siyasi gelişmeler ülkeye verilen AB yardımlarını etkileyebilecekmiş. Peki neden böyle olabilecekmiş? Çünkü Türkiye'ye AB üyeliğine hazırlık için verilen mali yardımlar Avrupa değerlerinin kabul edilmesine bağlıymış da ondan.
Bu yere göğe koyamadıkları para neymiş? Sıkı durun. Türkiye'ye 2014-2020 yılları arasında toplam 4,5 milyar Euro mali yardım yapılması öngörülmüş. Yıl olmuş 2017. Peki bu paranın ne kadarı verilmiş? Bugüne kadar bu paranın sadece 167 milyon 300 bin Euro’su ödenmiş. Yani sıksa bir iş adamının çıkartabileceği para. Kalan 4 milyar bilmem kaç yüz milyon ne olmuş? Üç yılda neden en azından yarısı ödenmemiş? Gel de sinirlenme.
Açıklamalar bununla da sınırlı değil. AB Komisyonunun Komşuluk Politikası ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi de bu koroya katılmış. Onun ağzında da aynı terane: “Para”. O da aşağı yukarı aynı şeyleri söylüyor. Para ödemelerin durdurulduğunu ancak Türkiye ile iletişim kanallarının kapatılmasının da yanlış olacağını söylüyor.
Şimdi son tahlilde, Avrupa maalesef “Sakin” bir coğrafyada yaşamanın rahatlığıyla konuşuyor. Sanki her şey para ile çözülebilecekmiş gibi. Karşınızdakini para ile tehdit etmenin hiç bir anlamı yok. Karşınızdakinin bu paraya ihtiyacı yoksa veya bu durumu umursamıyorsa yapacak hiç bir şeyiniz yok. İşte Avrupalı yetkililerin anlamadığı da bu. Benim önerim ağızlarını her açtıklarında para lafı etmemeleri. Çünkü hiç bir işe yaramıyor.
LALE ÇILGINLIĞI
Diğer adıyla lale balonu. Dünya tarihindeki ilk spekülasyondur. Yani eldeki bir ürünün değerinin gerçek olamayacak şekilde kat be kat üzerinde alınıp satılması. Ve bunu yapanlar da tabii ki Hollandalılar. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Şimdi kendilerini “Büyük insan hakları savunucusu” vs. konumuna yerleştirmeye çalışıyorlar ya. İşte ellerinde aslında hiç bir şey yok ve bu olmayan şeyin yüksek fiyatla dünyaya satmaya çalışıyorlar. Tam bir lale çılgınlığı.
Hollanda’da 1637 yılında laleye dayalı sözleşmeler yapılırmış. Şimdinin hisse senedi gibi. Bu sözleşmelerde bir lale soğanının fiyatı yetenekli bir zanaatkarın 10 yıllık kazancına denk gelirmiş. Tam bir çılgınlık anlayacağınız.
Bu durum o tarihten beri, rasyonel olmayan spekülatif düşüncelerin ne kadar yıkıcı olabileceğini anlatan bir deyim olarak kullanılır olmuş..
Lale, Avrupa’ya 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndan götürülmüş. Ve Hollanda’da çok beğenilmiş. Lale hızla imrenilen lüks bir eşya ve statü göstergesi haline gelmiş. Bir anda çok değişik renk ve çeşitte üretilmeye de başlanmış.
Yetiştiricileri de yeni lale çeşitlerine öylesi abartılı isimler vermiş ki, duyan da, o olmasa dünya yanacak zannedermiş. Kiminin adı “Amiral”, kiminin ki ise “Büyük İskender” olmuş. Bunlar da yetmemiş “Amirallerin Amirali” “Generallerin generali” gibi pekiştirmeler de kullanılmış.
Lale temelinde kısa ömürlü bir çiçek açtığından yılın kalan zamanlarında lale soğanları senetlerle alınıp satılmaya başlanmış. Noter huzurunda servetler el değiştirir olmuş.
Hatta günümüz borsacılarının daha da anlayacağı şekilde “Açığa satışlar” olmuş. Yani elde bulunmayan malı bile satmışlar.
Çiçeklere olan rağbet artıkça profesyonel yetiştiriciler virüslü soğanlara giderek daha fazla fiyat ödemişler. O zamanın verilerine göre 1635 yılında 40 lale soğanı yüz bin Florin’e satılır olmuş. (Ölçü olması için o zaman kalifiye bir işçinin yılda 150 Florin kazandığını belirtmek gerekiyor.)
Bu çılgınlık öyle boyutlara ulaşmıştı ki, kimileri evlerini bile lale soğanları karşılığında takasa sokmuş.
Aldığı laleyi daha yüksek fiyatla geri satmayı uman Hollandalılar her seferinde daha yüksek fiyat vermiş. Birden bire 1637 Şubat ayında, lale tüccarları iyice artan fiyatlardan alıcı bulamaz hale gelmişler. Piyasada lale talebi çökmüş.
Panikleyen spekülatörler hükümetten yardım istemiş. Bu da çare olmamış.. Mahkemeler borcun kumar yoluyla oluştuğuna kanaat getirip ödenemeyeceğine hükmedince de ortalık karışmış. Lale çılgınlığının etkisi Hollandalılar için büyük olmuş. Bütün bir değer yargısı sorgulanır hale gelmiş. Tıpkı şimdiki gibi...