İSTANBUL'DAN YAŞAM DOKULARI
Zaman zaman bu köşemizin baş konularındandır İstanbul. İstanbul, sadece tarihi ve kültürel özellikleri ile değil, her etnik kökenden, kırsal ve sehirli vatandaşlarımızın bir arada yaşamaya çalıştığı, bir dönemlerde, Anadolu’dakilerin “taşı toprağı altın” dedikleri muhteşem bir şehirdir. İstanbul’un sosyal yaşamı günün her saatinde farklı bir fotoğrafı yansıtır..
Şehir merkezleri, banliyöleri, kırsal kesimiyle Anadolu’nun geleneksel yaşam tarzının her an yansıdığı bir koskocaman, güzel ama, bazan da sizi bıktıracak kadar karmaşık olan, eski İstanbulluların çoğunun terkettiği veya ilk fırsatta terketmeyi düşündüğü bir dünya kentidir. Onbeş milyonu aşkın yaşayanı ve günübirlik geleni ile, rahatlıkla yirmi milyonu aşkın insanın, bir şekilde; güzelliğinden, olanaklarından, duygularından yararlandığı ve özlemini giderdiği bu kentte yaşam da iyice karmaşık hale geldi.
Eskiden ne kadar göç alırsa alsın, belli birkaç bölgenin dışında çoğunlukla eski İstanbul yaşam tarzının, geleneksel kültürünün izlerini hissedebilirdiniz. Bazı yerler vardı ki, oradaki eski İstanbul kültürünü, gelenek, göreneklerini, doyasıya yaşayabilmek için o yörede bir kaç saat geçirmenin özlemini hissederdiniz.
Belli yerler vardı ki, oralarda balık yemek, adada yemek yemek, orada mısır yemek, bira içmek, kafa çekmek bir başka keyif veren özellikti.
Üniversite yıllarımda Fındıklı’daki Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde okurken, her hafta mutlaka yürüyerek Sarıyere, Kavaklar’a gider, orada midye tava veya midye dolma eşliğinde bira içmenin keyfini doyasıya yaşardık.. Oralardaki esnafın yiyecek sunma kültürü de bir başka idi..
İstanbul, otantik bir çok bölgesi ile hayallerimizdeki sayfalarda en özel yerdedir. Sarıyer gibi, Samatya’da, Boğaz’da, Yeşilköy’de, Kavaklar ve Fenerler’de, balık yemek, Eminönü ve köprülerde balık ekmek yemek özlemini her an duyduğumuz çok önemli kültür ve geleneklerimizdendi. Bakırköy İncirli’deki o unutulmaz Ömür Restaurant’ta yoğurt, sosisli sandviç yemek bir başka ayrıcalıktı. Ya Kanlıca’da yoğurt, ayran ve mısır yemek unutulur mu?
Bir başka unutulmayacak şeylerden bazıları ise; İstanbul’un en önemli, sebze yetiştirilen yeri Langa’nın, sokak satıcılarının arabalarında sattıkları muhteşen marulları ve seyyar arabalarda suyularak satılan, namı değer “langa hiyar”ı. Eski dönemlerde İstanbul’a gelip de seyyar satıcılarda bunlardan yemeyen var mıdır?
Bir başka güzellik ise; Kabataş Arabalı Vapur İskelesi’nde günün her saatinde “tadına doyamadığımız” seyyar köftecilerde yediğimiz o meşhur “tükürük köftesi”.
O dönemlerde İstanbul’da yaşayanlar, yaşadıkları bölgenin yaşam biçimini ve geleneklerini de yansıtırlardı. Şehir merkezinde yaşamayla banliyölerde yaşama arsında pek kültür farkı yok gibiydi. Hemen hemen herkes o gelenkesel eski İstanbul kültürünü yansıtırlardı. Bölgelerde bu kültürün biraz daha özgünleştirilmiş haline rastlayabilirdiniz. Ama genelde o eski İstanbul terbiyesinden, nezaketinden asla ödün verilmezdi.
O eski İstanbul’un toplu taşıma araçları da bir başka özellikliydi. Edirnekapı’dan Beşiktaş’a kada uzayan tramway hattında salkım saçak yolculuk bir başka idi.
Sirkeci-Halkalı ve Kadıköy-Gebze arası çalışan, yeşil koltuklu puşetli 2. mevkili ve sarı ahşap koltuklu 3. mevkili banliyö trenlerı unutulur mu? Aynı 2., 3. mevki uygulaması şehir hatları vapurlarında da vardı.
Ve üniversite yıllarımda bir çoğumuzun kahrını çeken o meşhur Skoda belediye otobüslerindeki o yoğun motor gürültüsünü duymazdık bile.
Ya bugünün metrobüslerinin atası, Boynuzu ile tramvay havai elektrik hattından aldığı elektrikle çalışan troleybüsler unutulur mu? Ve tabi ki tercihli yol üzerinde çalışan İETT otobüsleri.
İstanbul bu, yaşattıklarını anlatmaya sayfalar yetmez. O İstanbul, içinde yaşayanlara öylesine doyumsuz güzellilkler verdi ki.. Unutulmaz!