KENDİMİZİ ELEŞTİREBİLMEK!
Günümüz geleneksel deyişlerini, öykülerini önemsediniz, ciddiye aldınız mı hiç!
Kimileri öykülerden yeterince ders alarak yaşam çizgisinde gereken düzeltmeleri yapar, kimileri ise sadece öykü gibi değerlendirerek hiç ciddiye almaz. Ama yaşanan bazı olayları iyi değerlendirdiğimizde öykülerin gelişiyle parallel gelişme gösterirler.
Bugün bir çok öykü, günün gelişen olayları ile doğrudan bağlantılıdır. Veya o öykünün anlamı gelecekle ilgili öngörüler ortaya çıkarabilir, sizi etkileyip yaşamınızı yönlendirebilir..
İşte burada bir dostun anlattığı, sonunda da kendi değerlendirme ve yorumunu eklediği bir öyküyü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir dostun anlattığı öykü şöyle:
“Bugün size bir biyoloji öyküsü anlatmak istiyorum, hücrelerin öyküsü...”
“Kadından ve erkekten gelen birer hücre, birleşerek insanın temelini oluştururlar. Bu hücreler bölünerek önce iki, sonra dört, giderek sekiz, onaltı ve otuziki şeklinde çoğalırlar. Sayıları çoğaldıkça iş bölümü yapma ihtiyacı hissederler. Bazıları kemik, bazıları karaciğer, bir kısmı kalp gibi organları oluşturmak üzere görev alırlar. Bu gelişim kırk haftalık bir sürenin sonunda küçük bir insanın dünyaya gelmesini sağlar.”
“Hücreler arasındaki iş birliği sona ermez. Akciğerler kanı oksijenlendirir, kalp bu kanı tüm vücuda yayar, böbrekler kanda biriken zararlı maddeleri atar, karaciğer bir kimya fabrikası gibi vücuttaki, yaşam için gerekli tüm kimyasal işlemleri sürdürür. Bütün bu organlar iş birliği içinde çalışırlar. Bu dengenin tam ve kusursuz bir biçimde olmasına biz, ''sağlık'' diyoruz.”
“Bazen, böylece kusursuz uyum içinde çalışan hücrelerden biri karakter değiştirir. Bu dengeleri umursamadan sadece kendi çıkarı için çalışmaya başlar. Bir parçası olduğu insan adlı varlık için hiçbir şey yapmadan sadece kendi doyumsuz ihtirası için çalışır. ''Kanser'' adı verilen bu hücre, insan organizmasındaki tüm kaynakları sadece kendi yaşamı ve üremesi için kullanır. Sürekli tüketir, sürekli çoğalarak olabildiğince çok dokuyu işgal eder.”
“Bu süreç kendi açısından bakıldığında çok başarılıdır. Ama bu arada insan denilen organizma, tüm kaynakları bu doyumsuz hücre grubunca tüketildiği için giderek güçsüz, zayıf ve bitkin hale gelir. Dokularda yapılması gereken görevler, amaçları görev yapmak yerine o dokunun da kaynaklarını tüketmek olan hücreler tarafından işgal edildiği için aksamaya başlar.”
“Bencil kanser hücresi, başarısının doruğuna ulaştığında, aslında kendi sonunu da hazırlamış olur. Tüm kaynakları tükendiği için yaşaması mümkün olmayan insan adlı organizma ile beraber toprağa girer ve yok olur.”
“Son zamanlarda seçim veya herhangi toplumsal bir olay veya toplumun genelini ilgilendiren yönetsel bir olay nedeniyle halkla yapılan röportajlarda, herkesin birilerini suçladığını, yaşadığımız krizin sorumlusu olarak birilerini gösterip, ''oy'' denilen silahla cezalandırmak istediğini görünce bu öykü aklıma geldi. Acaba, adına ''Türkiye'' denilen bu organizmanın, güçsüz, sıkıntılı, kaynakları tükenmiş hale gelmesinde, toplumu oluşturan “vatandaşların” arasına karışan ve adına ''vatandaş'' denilen bazı hücrelerin kanserleşmesinin ne kadar etkisi olduğunu düşünüyor muyuz? Acaba, hiç aynaya bakıp ''Ben ne kadar kanserleştim'' diye kendi kendimize özeleştiri yapıyor muyuz?”
“Çuvaldızdan vazgeçtim, bari iğneyi ara sıra kendimize batıralım. Ve bugün bu ülke için ne yaptım veya bu ülke zararına olduğu halde hangi oluşumun, yapılanmanın, bilerek veya bilmeyerek, neden içinde oldum diye kendimiz sorgulayalım ve çıkardığımız sonuç ne olursa olsun, önemseyelim, ders alalım...”
Diline sağlık, adı bende saklı sevgili dost!…
Hemen hemen herkesin bu öyküden kendine düşen payı alması gerekir.
Sadece öykü diye okumak yerine anlamını sindirerek gereken dersi alma daha iyi değil mi?
Ne dersiniz?