İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Ara

ÜRETEN BİR TOPLUM OLAMAMAK!

YAYINLAMA:

Bugün her ne kadar üretilen yerli malı ürünler konusunda oldukça gerilerde kalmış, hiç üretmiyor olmamıza rağmen doğal kaynaklar ve yerli üretimler konusunda en zengin ülkelerden biriydik.

Örneğin, Konya ovasının buğday yetiştiriciliği konusunda dünyanın en öne çıkan buğday ambarlarından biri olduğu söylenirdi.. Çukurova “beyaz altın” da denilen pamuk üretimi konusunda en önde bölgelerden biriydi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun, küçük ve büyükbaş hayvan yetiştiriciliği konusunda öne çıkan bir özeliği vardı. Karadeniz Bölgesi’nde dünyanın en özellikli fındıklarının üretildiği, yine Karadeniz’de, özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi’nin simgesi haline gelen, turunç fidanları üzerine aşılanarak üretilen çekirdeksiz Rize mandalinası ve portakalı, mısırı ve daha sonraları Batum bölgesinden getirilerek Rize ve yöresinde dikilen fidanların hızla ekilmesi sonrasında, Rize başta olmak üzere Doğu Karadeniz bölgesine hızla yayılan, iyi kalite çay üretimi, genelde denizcilikle geçinen yöre halkının en önemli geçim kaynağıydı.

Ülkemizin bir çok bölgesinde yetişen hem şaraplık hem de yemeklik bir çok çeşit üzümüyle, meyve çeşitleri, marka olan süt mamüllerinden peynir çeşitleri ile bu dalda adından söz edilen önemli ülkelerden biriydik.

Bir şeyi gözden kaçırmamak lazım; özellikle Ege Bölgesi’nde yetiştirilen, hem sofralık hem de zeytin yağı üretiminde kullanılan çok özellikli zeytini unutmayalım.

Bir çok sebze meyve çeşidi ile komşu ülkelerimizin ihtiyaçlarını karşılayabilir durumdaydık..

Ve tabii ki, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz denizlerinde yaşayan, balık ve deniz mahsulü çeşitlerimiz hem beslenme hem de geçim kaynağı olarak önemli yerli varlıklarımızdandı. Her bölgemizde, bölgeyle özdeşleşmiş balık çeşitlerimizden günümüze kalan kaç tanesinden yerli üretim olarak söz edebiliriz.. Bir çok deniz mahsulünün çiftlik üretimi olduğu ülkemizde, yerli kaynaklarımıza yeterince sahip çıkamadık mı acaba.

Artık öyle bir hale geldik ki, balığı, eti, et ihtiyacımızı karşılamak için büyükbaş ve küçükbaş hayvanları dışarıdan ithal eder hale geldik. Dünyanın bir kaç ülkesinden balık, sebze, meyve, buğday, pamuk, pirinç, şeker v.b.gibi bir çok ürünü ithal ediyoruz.

Kısacası üreten değil sadece tüketen bir toplum olduk.

Turgut Özal hükümetleri döneminde dışa açılmamız, serbest piyasa ekonomisine dönüşümüz, ithalatımızın ihracatımızın çok önüne geçmesi, üreten değil hızla tüketen bir toplum olmamızın yolunu açtı.

Gençlik yıllarımızda kumaş üretimi yapan bir çok büyük fabrikamız vardı ve yabancı kumaşlar çok büyük lükstü. Bugün adını bile unutuğumuz yerli üretim kumaşları ve bu üretimi yapan fabrikaları, Sümerbank’ı çoktan unuttuk.

Çok önemli şeker üretim hammaddesi olan şeker kamışı ve şeker pancarının neredeyse adını unuttuk. Ve en önemlisi şeker üretimi yapan o meşhur şeker fabrikalarımızı anımsayanlar var mıdır?

Ne acıdır ki, üreten bir toplum olduğumuzu unuttuk..

Bugün gelinen noktadaki ekonomik darboğazla, dargelirliyi çok zor duruma sokan geçim sıkıntısıyla boğuşuyoruz. Günlük ihtiyacını karşılayabilmek için bile üretemeyen bir topluma dönüştük.. Benim gençlik yıllarımdaki Doğu Karadeniz Bölgesi’nde bunu çok net gözlemleyebiliyorum.. O yıllarda neredeyse tüm gıda ihtiyaçlarımızı, sebze ve meyveyi kendimiz üretebiliyorduk.. Bugün, sebze ve de meyve yetiştiriciliği neredeyse yok denecek hale geldi.

Şimdi ise, mutfakta yangından söz ediyoruz. Şehirde yaşayanlar hadi neyse de, kırsal kesimde yaşayanlar da bu mutfak yangınından şikayetçiler. Çünkü tadımlık bile olsa hiç üretmiyorlar.

Pazarda fiyatlar el yakıyor, dargelirli satın alma konusunda çok zorluk çekiyor.

Üreten bir toplum olmaktan kontrolsüz tüketene dönmek bize çok pahalıya mal oldu ne yazık ki...

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *