ISSIZ KALABALIKLAR VE VAKTİN ÇOCUKLARI
Tasavvufta vaktin oğlu olmak, her anını şuurla yaşamayı ifade eder. Her anda yeni bir şeyler öğrenerek yeniden doğmayı da tasvir edebilir. Aldığımız ölüm haberleri yeni anlara doğan insanların hikayeleri için dikkatimizi çekiyor. Bunlardan bazılarını bir araya getiren özelliklere doğru bir yolculuğa çıkarmak istiyorum sizi. Vaktiniz varsa buyurun...
Zygmund Bauman, sosyolojinin önemli isimlerinden biri ve dün hayatını kaybetti. Geçen günlerde hayata veda eden John Berger’in ölümünün ardından aynı kümeye ait bir insan daha aramızdan ayrıldı. 1925 yılında doğmuştu, Berger de 1926 yılında... Aynı zamanın çocuğuydular. 68 kuşağı olarak bilinen nesilden farklı olarak onların başka bir aurası vardı. Örneğin Necmettin Erbakan da 1926 doğumludur. İsmini taşıdığım dedem de aynı zamanın çocuğuydu. O nesle bir de Fuat Sezgin’i ekleyebiliriz. Ünlü bilim tarihçimiz Fuat Sezgin’i. Attila İlhan ve Bahtiyar Vahapzade de 1925 doğumlu ünlü isimler arasında... Peki onları büyük kılan sadece doğdukları yıllar mıydı?
Sanmıyorum.
Cevabını Zygmund Bauman’ın Cemaatler kitabında buluyoruz. İnsanlar güvensiz dünyada kendilerini güven içinde hissetmek için cemaatlere sığınırlar. Bu salt hayırsever bir birliktelik değildir. Aynı zamanda kendin olmaktan vazgeçmenin bir yoludur.
Yukarıda isimleri geçen kişilerin tamamı cemaat aidiyetlerini bir tarafa koyarak hakikatin peşinde koştular ve yaşadığımız hayatın içinde önemli izler bıraktılar. Siyasetçi de sosyolog da şair de...
Evet onlar zamanın çocukları oldular. Yirmi yaşına geldiklerinde 2. Dünya Savaşı ya henüz bitmiş ya da bitmek üzereydi. Güvensiz bir dünyada sığınacak bir yer aramaktansa yeni yollar açmayı kendilerine görev olarak bildiler. Eserlerini çok az okusak da bazılarını sadece uzaktan tanısak da hayatımızın parçası oldular.
Şimdi yeni bir çağın içindeyiz ve maalesef (veya ne mutlu) yeni cevaplar aramamız gerekiyor. Vereceğimiz temel karar ise nasıl bir insan olacağımızla ilgili.
Zygmund Bauman’ın ifadelerinden bir kısmını alarak yola devam edelim: “Kimlik doğduğun bir şey olmaktan çıktı ve bir göreve dönüştü.”
Kendi cemaatlerimizi üretip etrafına insanlar toplamak giderek dünyanın rutini haline geldi. Ağ toplumunda tüm bunlar normal diyebilirsiniz. Ama düşüncelerimizi şekillendiren vaktin çocuklarının en son umursadıkları şey nicelikti.
Onlar daha ziyade zamanın içinde yoğrulan bir düşünceye inançlarını muhafaza etmişlerdi. İçinde bulunduğumuz günler sadece 1920’lerde doğan insanların son temsilcilerinin aramızdan ayrılması anlamına gelmiyor. Onlarla birlikte bir dönem de sona eriyor.
Kalabalıklar arasındaki yalnızlığın ironisini yaşadığımız günlerdeyiz ve kendi vaktimizin çocuğu olarak ıssız kalabalıkların tam ortasındayız.
Onlar kendi vakitlerinin çocuğu olarak dünyada gördükleriyle kendilerine bir yol çizdiler ve o yolda yürüdüler. Bizler, bu vakitlerin çocukları olarak Kartacalı Hannibal’ın dediği gibi “Ya bir yol bulacağız, ya da yeni bir yol yapacağız.”
Issız bir kalabalığın ortasında sessiz çığlıklar atarak...