BirBİR KÖPRÜYE AĞIT
Gazetelerde bir haber: Eski Galata Köprüsü, Haliç’e veda ediyor. 1992 yılında emekliye ayrılan Galata Köprüsü artık emeklilik günlerini de geride bırakarak meçhule doğru hareket edecek. Haberlerin ayrıntısında köprü parçalarının akıbeti hakkında ayrıntılı bilgi yok.
Kişisel tarihimin sayfalarında gezinmeye başlıyorum. 1988 yılının son günlerinde yatılı okul maceramın ilk yılında Denizli’den annem ve babam beni ziyarete geliyorlar. Küçüğüm ve memleket gözümde tütüyor. Kadıköy’den Karaköy’e geçtikten sonra, Sirkeci’ye gidip oradan banliyö treniyle Cankurtaran’a öğretmen evine geçeceğiz. Köprünün üzerinde yürüyoruz ve ben anneme rüyamda gördüğüm evimizi anlatmaya başlıyorum. Bahçenin duvarlarını örmüşüz, çok güzel olmuş. Galata Köprüsü’nün tam üzerindeyiz bunları anlatırken. Önümüzde yürüyen kadın tebessümle geriye doğru dönüp bize bakıyor. Annem kadına evimden ayrı olduğumu söylüyor. İşte bu benim Galata Köprüsü ile ilgili ilk anım. Yıllar geçiyor ve İstanbul’a alışıyorum. Okuldan kaçıp basketbol maçları izlemeye giderken bu köprüyü izleyerek balık ekmek yiyoruz.
O köprü hep orada kalacak diye düşünüyorum. Ama canlı cansız her şeyin bir ömrü var. Galata Köprüsü de ömrünü tamamlayıp yerini yeni köprüye devrediyor. Galata Köprüsü diğer köprüler ve tünellerle kıyaslandığında çok küçük kalıyor artık. Marmaray denizin altından geçiyor, Avrasya Tüneli de... Boğaziçi’nin tam üç tane köprüsü var ve bunlardan biri daha bu yıl açıldı. Ama Galata Köprüsü’nün yeri ayrı.
Titanik, dev buzdağına çarptığı gün hizmete açılmış Galata Köprüsü. Sultan Reşad’ın doğum gününe denk getirilmiş ve ilk üç gün geçişler ücretsiz olmuş. Şimdi de yeni açılan köprülerde benzer bir adet devam ediyor. Herkes gelsin görsün diye bir süre ücretsiz oluyor.
Galata Köprüsü deyince üzerinde çekilen fotoğraflar da aklımıza geliyor. Alman MAN şirketinin yaptığı bu köprünün açılış töreninden fotoğrafları kastetmiyorum sadece. Balkan Harbi’nde Türkiye’ye sığışmaya çalışan Balkan muhacirlerinin köprü üzerinden öküz arabalarıyla geçişini gösteren fotoğraflar da geliyor gözümün önüne. Tam seksen yıl hizmet verdikten sonra, yerini yeni köprüye teslim etti. Hayat böyle. Doğan yaşlanıyor. Yaşlanan ölüyor. Canlı veya cansız.
Şimdi Sultan Reşad’ın doğum gününde açılan köprüden geriye sadece fotoğraflar kaldı. Acımızı, sevincimizi sığdırdığımız fotoğraflar. Ara Güler’in siyah beyaz fotoğrafları. Eminönü’nden Karaköy’e geçerken gördüğümüz Boğaziçi ve Karaköy’den Eminönü’ne geçerken gördüğümüz cami şehir İstanbul...
Şimdi aynı manzaralar yine var. Bir farkla: 1912 yılında yapılan o eski ve zarif köprü artık aramızda yok. Akıbetini bir Haliç tersanesinde bekliyor. Biliyorum zamanı geri döndürmek mümkün değil. Biliyorum bir köprü için ağıt yakmak pek akıl karı gibi görünmüyor ama hatıralarımız yıllarca taşıyan bu eski köprü, geçmişine yakılan şekilde son yolculuğuna gönderilemez mi?
Bir parçası hep o köprünün üstünde kalacak küçük bir çocuk olarak sormak istiyorum: Hatıralarımı aramak için son bir defa bu köprünün üzerine çıkabilir miyim?