KİTAP KALMADI TAVUK DÖNER VERSEK?
Hacı Selim Ağa Kütüphanesi bu toprakların en eski kitaplıklarından biridir. 17. Yüzyılda Üsküdar’da kurulan bu kütüphanenin bahçesinde idam edilen kurucusu Hacı Selim Ağa’nın mezarı da bulunur. Az ileride Üsküdar merkezindeki tek kitapçı Kaknüs nöbetini sürdürür. Şehrin kitapçılardan arınması uzun sayılabilecek bir soylulaştırma projesinin sonuçları arasında yer alıyor. Genel olarak sistem şöyle işliyor: Bir muhit lüks markalarla doluyor. Ziyaretçi profili farklılaşıyor. Sonrasında kitapçılar elde ettikleri gelirleri kiralarını ödeyebilmek için farklılaştırıyorlar. Kafe türüne kayıyorlar. Sonra kitaplara ayrılan yer azalıyor ve nihayetinde kitapçı kapanıyor. İstiklal Caddesi’nde de bu senaryo geçerli işlek diğer yerlerde de. Artık bırakın ihtisas kitapçılarını, çok satan kitapları bulabileceğiniz kitapçı sayısı bile sınırlı. Beyazıt’taki Beyaz Saray bir geleneği temsil ediyordu, bitti. Cağaloğlu yayıncıların merkeziydi ve bitti. Zincir mağazaların kitap çeşitliliği daha ziyade okur değil müşteri odaklı.
Kapanan kitapçıların yerini tavuk döner satan dükkanlar alıyor. Ucuz, lezzetli ve besleyici. Tüm şehir büyük bir heyecanla tavuk dönerlerinden birer ısırık alıyor. Yayıncılığın cenaze namazındaki görüntü aşağı yukarı böyle.
Dünyada neler oluyor peki bu esnada?
Online kitap satış siteleri paylarını artırıyor. Kitapçılardan bazıları kepenklerini kapatırken özellikle bağımsız kitapçılar farklı yöntemlerle ayakta kalmaya çalışıyor. Orada da kapanan kitapçıların yerini zincir kahve mağazaları alıyor.
Ancak yine de köklü kitabevleri şehirlerin değişmez adresleri arasında yer alıyor. New York’ta Strand Books, Londra’da Foyles, Saraybosna’da Buy Books kişisel ziyaret adreslerim arasında. Türkiye’de ise maalesef bu ziyaret zevkinden mahrum kalıyoruz.
Para kazanmayan işletmelerin kapanması gerekiyorsa müzelerin hiç açılmaması gerekir. Daha kurulurken zarar etme planı üzerine kurulmuş yapılardan söz ediyoruz. Ancak yine de açık kalmayı sürdürüyorlar. Hatta her geçen gün müze çeşitleri artıyor. Kitapçılar da en az müzeler kadar önemli. Kitabın satılabilir olması aklınızı karıştırmasın. Kitapçıların müzeden farkı yoktur aslında. Bir kitabın kapağını çağdaş sanat olarak değerlendirebilirsiniz. Yazarlara saygı duyulan modern bir müze olarak görebilirsiniz.
Diğer bakış açısına geçelim.
Kitapçıların her geçen gün birer birer kapanmaya devam ettiği, kitapları görmek için kitap sirkleri haline gelen fuarlarla mı yetinmek zorundayız? Gayri insani şartlarda ücra muhitlere gitmek zorunda kaldığımız sınırlı zamana sıkışmış bir seyirlik. İstanbul’un kitapçısızlaştığı ortamda diğer şehirleri saymaya gerek bile duymuyorum.
Tıklım tıklım kitap fuarlarını aslında kitapçılığın mezarlığı olarak görebilirsiniz.
Hacı Selim Ağa’nın 17. yüzyılda ortaya koyduğu vizyonu sürdürememek şehirlerimize dert olarak yeter. Kurak bir yayın ortamı, heyecanını yitirmiş ve televizyon başında zaman geçiren çocuklar. Tüm bunlar ucuz tercihler değil mi? Tıpkı tavuk döner gibi. Kitapçısız kalan bir şehirde yapılacak şeylerin sayısı da azalıyor, kitapçıların yerine açılan tavuk dönerciden ekmek arası bir tavuk döner yemekten başka çaremiz kalmıyor.