TOPLUMUN KAFASINI KARIŞTIRMAK İYİ DEĞİL
İlginç bir ülke olduk vesselam.
Gün geçmiyor ki toplumda önemli oranda dalgalanmalara neden olan bir haberle irkilmeyelim. Bu konuda oldukça hassas ve “rutubetten nem kapan” bir toplumuz ve en ufak şeyden anında etkilenen bir biyolojik yapıya, duygusallığa ve hemen olumsuzca algılayan bir psikolojik yapıya sahibiz.
Ülkemizde tüm sosyal yaşam tümüyle travma psikolojisinin etkisindeydi uzunca bir süredir. Üstüne üstlük buna bir de 15 Temmuz’da yaşadığımız FETO Darbe kalkışması sırasında ve sonrasında yaşanalar etkisini sürdürüyor olunca normal yaşantımıza dönemez olduk. Her an tedirginiz, günlük, biran çaba göstererek aşabileceğimiz sorunlarımıza bile, travma psikolojisinin yoğun olumsuzluklar sarmalında ve o negatif ortamlarda çözüm aramaya çalışıyoruz.
Yaşamımızda, gerek ekonomik koşulların yarattığı dayanılmazlık, geçici çözümleri ve günü kurtarmanın bile zorlaştığı böylesine bir ortamda travma psikolojisinde kutulmanın imkansızlığı içindeyiz.
Ülke, nereye kadar gideceği belli olmayan Kanun Hükmünde Kararnamelerle yönetilir durumda. Darbe kalkışması sonrası yaşanması olağan olan bir olağanüstü durum ama, bu durum toplumun zaten ağır olan psikolojik durumunu daha da ağırlaştırmaktadır..
Toplumun neşesi, huzuru kaçık.
Sorunlar çığdan arta kalanlar değil giderek büyüyen ve de büyümeye devam eden kocaman dağ gibi.
Tam bir “dertleri zevk edindim, bende neşe ne arar” arabesk durumu hakim.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi son yıllarda yaşanan olaylar ile sık sık gündeme gelen, “kadına şiddet” ve “cinsel istismar” konuları, üstü kapatılan, rafa kaldırılan sorunlar gibi olsa da zaman zaman bir şekilde gündeme taşınarak toplumda dalgalanmalara neden olabiliyor.
Aslında, asla unutulmaması gereken, her zaman aklımızda bulundurmamız ve bulundurulması gereken, toplumun her dem kanayan yarası olan bu konular “kadına şiddet” ve “cinsel istismar” olayları.
Bu konuda zaman zaman yasal düzenlemeler yapılmıyor da değil. Ama gelin görün ki, yaşanan olaylar sayısal olarak azalmak yerine her yıl üzerine koyarak artmaktadır.
“Cinsel istismar” konusu ile ilgili son bir iki gündür yaşanan yasal düzenleme teklifi sırasında dillendirilen, söylenen bu tür olaylarla ilgili mahkemeye ulaşan kayıtlar, büyük endişeler yaratıyor.
Küçük yaştaki çocukların yaşadıkları “cinsel istismar” sorunu dünyada bir çok ülkenin her dem göz önünde bulundurduğu, en birinci sıradaki sorunlardan biri. Onlar “ne şartlarda olursa olsun cinsel istismar”a asla ödün vermiyorlar.
Dedik ya, ülkemizde çok önemsenmesi gereken konulardan biri ama, zaman zaman ortaya çıkan münferit olaylar nedeniyle gündeme getirilir, ortalık bir hareketlenir ve daha sonra yeni bir olaya kadar yaşananlar unutulur.
İşte şimdi öyle bir dönemdeyiz. Cinsel istismarla ilgili mevcut yasaya ek olarak yeni bir düzenleme için, o sırada mecliste görüşülmekte olan Ceza Muhakemeleri Kanunu Tasarısı’nın geçici 1. Maddesine ek olarak bir fıkranın eklenmesine yönelik Adalet Bakanı başta olmak üzere AKP Milletvekilleri’nce altı imzalı olarak meclise sunulan yasa teklifi önergesi ortalığı karıştırdı.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda değişiklik öngören bu ek teklif; 16 Kasım 2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçları için geçerli olacakmış.
Bu ek teklifin gerekçesi ise; “Cebir, tehdit, hile ve iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın işlenen cinsel istismar suçunda, mağdur ile failin evlenmesi durumunda, fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine imkan veren düzenleme yapılmaktadır.” şeklinde açıklanmaktadır.
Anlayamadığım; “Cinsel istismar” ve “tecavüz” bildiğim kadarıyla başlı başına bir suçtur. Peki şimdi ne olacak?