KÜRDİSTAN KRALLIĞI VE MUSUL MESELESİ
Tarih hakkında az bilgimiz çok fikrimiz vardır. Oysa tam tersi olması gerekir. Çokça bilgi edinip az miktarda ama kaliteli fikir çıkarmamız gerekir. Okumayı pek sevmediğimizden midir bilmem başımıza hep aynı çoraplar örülür.
Musul meselesi diyoruz bugünlerde. DAEŞ’in elinde bulundurduğu Musul şehrini kurtarmayı tartışıyoruz. Terörün elindeki şehri özgürleştirerek DAEŞ belasından kurtulacağız. Kim? Sen, ben, Amerika, İngiltere, İran, Irak Şii’leri ve diğerleri... İyi işte kurtarıverelim demeyin. Gerisinde başka oyunlar var. Musul’un kurşun atılmadan DAEŞ’e teslim edildiği gerçeğini bir kenara koyalım. Sonrasında CHP’den siyasete atılan Musul konsolosumuzu ve sayıları fazla vatandaşımızı rehin almıştı DAEŞ o sıralarda. Sonra bu vatandaşlarımız burunları kanamadan, sağ salim Türkiye’ye geldiler. Musul, hem Irak’ın hem de Türkiye’nin kaderinde önemli yer tutan önemli bir şehir. Not düşelim: Musul’un İngiliz mandasında kalması Lozan sonrası dönemde çözülmüş bir meseledir. Irak denilen ülke ile Musul’un statüsü hakkında karar vermemişiz yani.
İngilizler İstanbul’u olduğu gibi Irak’ı da terk ettiklerinde o toprağın bize geçmesi gerekir ama nerede o günler. Petrol tarlası olan Musul hiç bize bırakılır mı? Bırakılmamış işte. Türkiye ile İngiltere’nin arasındaki görüşmeler sürerken Musul dolaylarında birisi kendini Kürdistan Kralı olarak ilan etmiş. İngilizler bu kişiye valilik filan vermiş. Sonra istekleri çoğalınca ortada krallık filan bırakmamışlar. Musul’a sahip çıkabilmek için askeri hazırlıklar yapıldıysa da içeride çıkan karışıklıklar nedeniyle Musul elimizden kayıp gitmiş.
Tarih aynı tarih oyuncular aynı oyuncular ama şimdi sanki elimiz biraz daha güçlü.
19 Mayıs 1924’te Türkiye ve İngiltere arasında bir İstanbul Konferansı düzenlenmiş. Türkiye Musul’un bir Türk toprağı olduğu tezini öne sürmüş. İngiltere ise buna karşı çıkmış. Referandum demişiz İngiltere halk cahil halk oylaması olmaz demiş. Konu komisyona havale edilmiş ve sonuç malum.
Musul denilince her yerden ses çıkıyorsa bunun sebebini iyi düşünmek lazım. Usul usul düşünmek lazım. Hatıralara bakmak lazım. Tarihi yüksek ateşte pişirdiğimizde içi çiğ kalıyor, dışı da kömür gibi. Böyle yapmayalım.
Ne yapalım peki?
Mesela bir üniversitemiz Musul Konferansı düzenlesin. Musul konusunda doktora düzeyinde yapılacak çalışmalara ek destekler verilsin. Zor değil, hiç zor değil. Usul usul düşünmeyi öğrendiğimizde, hızlıca hareket etmeyi de öğrenmiş olacağız. Musul meselesini kimin başlattığını iyice bellediğimizde bugünün resmini daha net görebileceğiz.
PYD’nin, PKK’nın yüz yıl önce kurulan Kürdistan Krallığı’ndan işlev olarak pek farklı olmadığını görmüş olacağız. PYD safındaki İngilizlerin orada ne işi olduğunu daha net olarak görebileceğiz. Vücudumuzun kopmuş parçaları üzerinde kimin tepindiğini daha iyi fark edeceğiz.
Her şey tamamsa şimdi Musul üzerine düşünelim. Usul usul düşündüğümüzde çıktığımız zihin yolculuğu bizi kuklacıların inine götürecektir. İşte o zaman bir şeylerin değişmesi için umutlanabiliriz.