İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Ara

DARBE DEDİKODUSU, DEDİKODU DARBESİ

YAYINLAMA:

“İkinci bir darbe teşebbüsü olacak” diyenler bu ülkenin iyiliğine birşey yapmıyor. (Hadi niyetlerinin halisane olduğunu düşünelim.) Bu söylemlerin neden ülkenin zararına olduğunu anlatayım:

Öncelikle ekonomik olarak iyi birşey değil. Bu adamlar, yargı darbesi yapmaya çalıştı. Bu adamlar polis darbesi planladı. Bunlar başarısız olunca askeri darbeye kalkıştılar. Hepsinde de boylarının ölçüsünü aldılar. Şimdi sıra ekonomik olarak ülkeyi yıpratmakta. Umutları Türkiye’nin ekonomik olarak dizlerinin üzerine çökmesi. Zannediyorlar ki ekonomik sıkıntı çıkarsa halk yılar, bezer.

Bu amaçla kullandıkları birkaç enstrüman var. En öncelikli enstrümanları yabancı devletlerdeki lobi güçleri. İlk günlerde başarılı da oldular üstelik. Darbeye uğrayan biziz, ama haklı olan onlar. Gel de çık işin içinden. Neyse zamanla sis biraz dağılır gibi oldu. Adamlar “Yahu gerçekten böyle birşey olmuş” demeye başladılar. Bu noktada muhalefetin duruşu da önemliydi. İktidarı muhalefeti aynı tarafta yani darbe karşıtlığında birleşince yabancılara diyebilecek hiç bir şey kalmadı.

Daha sonra FETÖ elebaşı, tarihler vererek halkın sinirleri ile oynadı. “Şu tarihte birşeyler olacak, olmazsa bu tarihte olacak” dedi. Adam zaten bilmece gibi konuşuyor. İstediğini anla durumu.

Fetullah Gülen’in bu laflarından sonra ikinci darbe teşebbüsü tartışması başladı. Bu tartışmanın zararı temelinde şu: Siz yabancı bir fon olsanız, darbe ihtimali bulunan bir ülkeye para yatırır mısınız? Veya yatırırsanız risk priminiz ne kadar yüksek olur? Siz bir yabancı şirket olsanız, “Darbe oldu olacak” diye konuşulan bir ülkeye fabrika kurar mısınız? Ne kadar kârlı olursa olsun.

Bu konuşmalar ancak ve ancak ülkeye gelen yatırımları engeller. Başkaca bir faydası da yoktur. O yüzden dikkatli olmak gerekiyor. Bu tartışmalar akıl bulandırma üstadı olan bu örgütün istediği birşey.

İkinci olarak halk açık bir şekilde tarafını belli etti. Değil bir Türk Silahlı Kuvvetleri darbesi gerçekleşmesi, 15 Temmuz’dan sonra işgal ordusu bile vız gelir.

Halkı sürekli tetikte tutmak sadece sinirleri gerer. Evet Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bugüne kadar karşılaştığı en tehlikeli düşmanla mücadele ediyor. Tehlikesi sinsiliğinden ileri geliyor. Ama artık herşey ortada. Devlet ayakta ve mücadelesini veriyor. Savcı-polis-asker çalışıyor. Meclis tüm ayrılıklarına rağmen darbe karşıtlığında yek vücut olarak duruyor.

Yeni bir darbenin en azından kısa vadede ne toplumsal bir tabanı var, ne de silahlı bir gücü. Elindeki tek güç: Dedikodu. Bunu kullanmak için de ellerinden geleni yapıyorlar. Amaçları da dediğim gibi ekonomiye zarar vermek. Biz bunların oyununa gelmeyelim.

MONA LİSA NASIL ÇALINDI?

21 Ağustos 1911, Pazartesi günü, İtalyan asıllı Vincenzo Perrugia, bir ressam önlüğüne sarılmış Mona Lisa tablosuyla birlikte Louvre Müzesi’nden çıktı. Kimse, Leonardo da Vinci’nin bu ünlü tablosunu çaldığını görmemiş, duvardan indirip çerçevesinden söktüğünü duymamıştı.

Peruggia kimsenin dikkatini çekmeden müzeden çıktı ve resmi apartmanına götürdü. 20. Yüzyılın en büyük sanat soygunu bundan daha basit bir şekilde gerçekleştirilemezdi. O sabah, Vincenzo bir müze çalışanı kıyafetiyle Louvre’a girmiş, Leonardo da Vinci’nin tablosunun asılı bulunduğu galeriye giderek resmi çerçevesiyle duvardan indirmişti.

Louvre çalışanlarından kimse tablonun kaybolduğunu fark etmemişti. Çalınışından on iki saat sonra, vardiya bekçisi amirine müzede her şeyin yolunda olduğunu rapor etmişti. Eserin yokluğu ertesi sabah da kimsenin dikkatini çekmedi. Zira müze fotoğrafçıları haber vermeksizin sık sık eserleri yerinden indirip fotoğraflamak amacıyla stüdyoya götürürlerdi. Ressam Louis Beroud salı sabahı Mona Lisa’nın kopyasını yapmak amacıyla Louvre’a geldiğinde tablonun yerinde sadece dört demir kanca buldu. Tabloyu fotoğraflamak amacıyla bir fotoğrafçının aldığını düşündüler. Saat 11 olduğunda, hala Mona Lisa geri dönmeyince Beroud ne zaman geri getirileceğini soruşturmaya başladı. Böylece Peruggia’nın tabloyu çalışından 24 saat sonra müze yetkilileri Mona Lisa’nın çalındığını fark ettiler.

Hırsızın kimliği hakkında kimsenin bir fikri yoktu ve bu kadar ünlü bir tablonun satılabilmesi mümkün olamayacağından, kimse çalınış amacının ne olabileceğini bilmiyordu.

Louvre bir haftalığına kapatıldı; yeniden açıldığında, Mona Lisa’nın asılı olduğu yerdeki boşluğu görmek için gelen muazzam bir kalabalık vardı. Bir gecede, belirli sanat çevresinde ünlü olan bir tablo, uluslararası bir sanat ikonu olmuştu. Dünya’nın her tarafında Mona Lisa’lı kartpostallar satılıyor, hatta sigara paketlerinde yer alıyordu.

Mona Lisa’nın tekrar su yüzüne çıkışı iki yıl sonra oldu. Alfredo Geri adlı, Fiorentina’lı bir antikacı; “Leonardo da Vinci’nin kayıp eseri bendedir. Ressamı İtalyan olduğuna göre eser de İtalya’ya aittir.” Yazılı bir mektup aldı. Mektup “Leonardo” adıyla imzalanmıştı. Sonunda Geri, “Leonardo” ile buluştu ve Mona Lisa’yı gördü. Peruggia, Geri’nin eserin orjinalliği açısından araştırmasına da izin verdi. Kısa süre sonra olay basına intikal etti; “Mona Lisa bulunmuştu.”

Peruggia tutuklandı, Floransa’da yargılandı. Mahkemeye, hırsızlıktaki tek amacının, İtalya’ya ait olan eserin İtalya’ya dönmesini sağlamak olduğunu anlattı. İtalya’dan Napolyon tarafından çalınan tüm eserlerin İtalya’ya iade edilmesi gerektiğini söyledi. Hâkim Peruggia’nın zararsız bir deli olduğuna hükmetti ve bir yıl on beş gün hapis cezası verdi. Kısa süre sonra da ceza bozuldu ve Peruggia serbest bırakıldı.

Tüm bu olaylardan en karlı Louvre Müzesi çıkmıştı. Artık duvarlarında “Dünyaca meşhur” bir tablo asılıydı. Peruggia’nın olağanüstü hırsızlığı, sadece sanat çevrelerince bilinen Mona Lisa tablosunu uluslararası tanınan bir başyapıta çevirmişti.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *