İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Ara

DEĞERLİ İLE ÖNEMLİNİN FARKI

YAYINLAMA:

Bir “Şey”in değeri nasıl anlaşılır? Emsallerine göre tabii ki? Eğer emsallerine bir değer biçilmişse, aşağı yukarı ele aldığımız “Şey”in de değeri bellidir.

Peki ya, “Şey”in emsali yoksa? İşte o zaman değer biçilemez. Değer belirleme faslı böyle. Ya “Şey”in önemi nasıl belirlenir? İşte bu çok daha zor bir konu.

Bu “Şey” dediğimiz, “Şey” bir insan, bir fikir, bir inanç veya eser ise önemini anlamak için önce onun “Yok olduğunu” hayal ederiz. Sonra oturur düşünürüz, “O” yok olduğunda neler değişir.

Mesela dünya yok olduğunda herşey değişir. Mesela, Atlantik Okyanusu yok olduğunda...

Mesela Hristiyanlık yok olduğunda değişecekler ile Afrika’nın ortasındaki bir kabilenin yerel inancının yok olması arasında fark var ise hangisinin önemli olduğu oluşacak farklar kadardır.

Biri daha önemli ise diğeri yok sayılabilir demek istemiyorum. Bu faşizm olur. Zaten fiziksel bir önemden de bahsetmiyorum.

Her biri, toplumları ve dolayısıyla dünyayı şekillendirmiş kişiler, fikirler, dinler, insan hakları düşüncesi gibi kavramsal konular bu sepetin içinde.

Mesela, İslam olmasa, Budizm olmasa, mesela Gandi olmamış olsa, mesela kapitalizm, sosyalizm, mesela Marx olmamış olsa değişecek şeylerin sayısı ne kadar çok değil mi? Hatta Hitler. Hitler yaşamamış olsa değişebilecek şeylerin sayısını bir düşünün.

Diyelim ki, bir filozof, bir devlet adamı, bir doktor veya bir ressam dönemsel nedenlerle değer görmeyebilir. Ama bu onların ürettiklerinin önemini ortadan kaldırmaz. Çok daha sonraları değerleri anlaşılabilir.

İşte buradan, yerel “Önemli” ile evrensel “Önemli” arasındaki farka geliyoruz ki, bu çok su kaldırır bir tartışma..

Bizim için önemli, çok önemli olan bir olgu veya kişi, başkaları için hiç de önemli olmayabilir. Veya, kimbilir kaç tane insanlık için çok önemli olabilecek fikir, yerel sınırlar içinde boğulup gitmiştir, kaç kişi fark yaratabilecekken yok edilmiştir.

Şimdi şapkamızı önümüze koyup düşünelim. İster kavramsal ister olgusal olsun. Kişi veya düşünce fark etmez. Olmadığını hayal ettiğimizde karşımıza çıkacak dünyanın ne kadar farklı olacağını hesap edelim. Sonra bunu tüm zamanlara yayalım. Anca böyle gündelik tartışmaların dışına çıkabiliriz.

DUVARDA DURAN SERVET

İnsanlar neden tablolara ve sanat eserlerine çok çok büyük paralar verirler. Bana göre cevabı basit. Diyelim ki milyarlarca dolarınız var. Parayla alınabilecek herşeye sahipsiniz. Diğer zenginlerden farklılaşmak için ne yaparsınız? Ev alsanız, onlarda da var. Araba alsanız yine öyle. Hadi uçak aldınız diyelim. Onlar da alır. Yani belli bir servetten sonra paranın ayrıştırıcı etkisi ortadan kalkar. (Süper zenginler arasında tabii) Yapabileceğiniz tek şey, dünyada bir tane olan nesnelere sahip olmaktır. Tablo gibi, heykel gibi, tarihi eser gibi.

Böylesi bir ayrıştırıcılık etkisi beraberinde hırsızlığı da getirir. Gelin üzerimizeki sıkıntılı havayı dağıtalım. Size dünyanın çalınan en önemli tablolarını anlatayım.

1 Numara, yani dünyanın çalınan en değerli tablosu ünvanı

1990 yılında Boston’dan Isabella Stewart Gardner Müzesi’nden çalınan Vermeer tablosu. Hırsızlar bu müzeden bir seferde toplam 500 milyon dolar değerinde 13 eser çalmışlardı. Vermeer’in “Konser isimli tablosunu bulana hala 5 milyon dolarlık ödül var.

2 Numara da, yine aynı müzeden çalınan bir başka tabloda.

Hollanda Altın Çağı ressamı Rembrandt van Rijn tarafından 1633’de yapılan resmin adı: “Celile denizinde fırtına.” Resim İncil’de yer olan bir olayı kaynak olarak alıyordu. Rembrandt İncil’de İsa'nın mucize göstererek Celile Denizi’ndeki dalgaları sakinleştirmesini görselleştirmişti. Bu Rembrandt’ın tek deniz manzaralı resmiydi. Yaygın inanış Rembrandt’ın İsa’nın 12 havarisiyle birlikte kendisini de resmettiği yönünde. Çünkü teknede 13 kişi olması gerekirken tabloda 14 kişi yer alıyor.

3’üncü sırada Vincent van Gogh’un “Haşhaş çiçekleri” tablosu var. Kahire’deki Muhammed Mahmut Halil Müzesinden iki kez çalındı. 50 milyon dolar değerinde olduğu hesaplanan tabloyu ilk kez çalan iki İtalyan Kahire Havalimanında tesadüfen yakalandı. 1977 yılında aynı tablo aynı müzeden bir kez daha çalındı. 10 yıl sonra Kuveyt’de ele geçirildi.

4’üncü sırada Govert Flinck’in bir tablosu var. Bu resim de Boston’daki o ünlü Isabella Stewart Gardner Müzesi'nden, çalınan tablolar arasında. Bir dikilitaş’ın resmedildiği bu peyzaj tablonun bulunduğu yeri ihbar edenlere de 5 milyon dolar ödül vaad edildi.

5 numara ise İngiltere’den çalınan bir tabloda. Paul Cézanne’ın, “Auvers-sur-Oise View” adını verdiği tablo 2000 yılı milenyum kutlamaları sırasında havai fişek gösterileri yapılırken Ashmolean Müzesi'nden çalındı. Tablo bitmemiş bir eserdi. Cézanne tarafından imzalanmamış veya tarih atılmamıştı.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *