OYUN AYNI, OYUNCULAR AYNI, SAHNE BİRAZ FARKLI
Amerikalılar PYD’den neden vazgeçmez? Vazgeçemez. Sebebi çok basit; çünkü daha önce aynı yöntemi kuzey Irak’ta kullandılar. Kendilerince de başarıya ulaştılar da ondan. Bu onlar için denenmiş bir yöntem. Başarısına kesin gözüyle bakıyorlar.
Ayrıca PYD sözlerinden hiç çıkmıyor. Geçmişi anti emparyalizm söylemleriyle dolu olduğu halde Amerika ile hemen uzlaşıp her dediğini yapıyor. Mesela, “Şuraya saldır” diyorlar, saldırıyor. “Şurada dur” diyorlar, orada duruyor.
Bizim gibi ne “Bağımsız” bir devlet olduğundan bahsediyor, ne de yatıştırmak veya tatmin edecek bir kamu oyları var. PYD kendi açısından kötü yapıyor demiyorum. Zaten başka da yapacak bir şeyi yok. Bir tarafı hiç anlaşamadığı kuzenleri, diğer tarafı Araplar, kuzeyi ise kendisini düşman gören Türkiye ile çevrili. Başka ne yapacak tı ki? Amerika’nın uzattığı eli tuttular. Amerika da bu ilişkiden memnun. Elele tutuşmuş yaşıyorlar.
Amerika son olarak başkan adayı Bayan Clinton’un da dediği gibi onları desteklemeye devam edecek. Silah verecek vs. Sorun Türk Amerikan ilişkilerinde yaşanacak. Yaşanıyor. Zaten mevcut olan gergin durum daha da gerilecek.
Mesela, farkında değil misiniz, bir süredir, “Üst akıl” falan denilerek dolaylı olarak eleştirilen Amerika artık doğrudan doğruya lafların muhattabı oluyor. Kim ne demek istiyorsa sakınmadan söylüyor. Türkiye’ye bir zamanlar solcuların olan jargon hakim.
Amerika zaten FETÖ konusunda yatakta yakalandı. Pencereden atlayacaktı o da olmadı. Şimdi, “Kıvırtıyor.” Üstüne PYD desteği ile de tuz biber ekiyor.
Bu arada Amerikalıların PYD’ye silah yolladığı helikopter uçaklar dikkatinizi çekti mi? Benim menzilleri ilgimi çekti. 1650 kilometre. Yani geliş gidiş hesap ederseniz yaklaşık 800 kilometre. Daha uzaktan gelemez. O coğrafyayı düşününce fazla uzak sayılmaz.
Acaba nereden kalktılar? Sakın İncirlik olmasın. Amerika bu kadar kör gözüm parmağıma işler yapıyor ki, o helikopter uçakları İncirlik’ten kaldırdılarsa hiç şaşırmam.
İncirlik değilse geriye bir tek Irak kalıyor. Oradaki üstleri kullanmış olmalılar. Çünkü uçak gemilerine uzak. Yaklaşık 7 bin kilo yük taşıyabiliyorlarmış. İki tane inmiş. 14 ton mühimmat ve silah, eğer çok gelişmiş teknoloji değilse bir işe yaramaz.
Gelişmiş silah olması da çok mümkün görünmüyor. Öyle ya DAEŞ’in uçağı yok. Zırhlıları da derme çatma.
Gelelim, Amerika neden bu kadar kendinden emin sorusuna. Acaba “Biz ne yaparsak yapalım, Türkiye bize mahkum” diye mi düşünüyorlar? Eğer öyleyse bizim de kendi duruşumuzu gözden geçirmemiz lazım. Veya Amerika o ünlü yanlış değerlendirmelerinden birini daha yapıyor.
AMAAN PETROL, CANIIIM PETROL
Hoş geldiiiinnn Suudi Arabistan. Hemen “Ne oldu, nereye geldi?” demeyin. Bizim kampa hoş geldi. Hangisi mi bizim kamp? Çok basit, memur maaşları belirlenirken kılın kırk yarıldığı, emekli veya işçi maaşlarındaki binde bir küsurluk artışların kavga sebebi olduğu, her fırsatta kemerlerin sıkıldığı ülkelerin kampına tabii ki.
Suudi Arabistan’da Kral Selman Bin Abdülaziz tarafından onaylanan kararname ile birinci derece devlet memurlarının maaşlarının düşürülmesi kararlaştırılmış. Buna göre, 2 Ekim'den itibaren devlet bakanlarının maaşı yüzde 20, şura meclisi üyesi maaşları ise yüzde 15 oranında düşürülecekmiş. Diğer memurlara verilecek zammın da durdurulması gündemde imiş.
Ekonomisi büyük oranla petrol gelirlerine bağımlı olan Suudi Arabistan, petrol fiyatlarındaki düşüşten fena halde etkilendi. Hatta tarihte ilk kez Suudi Arabistan'da bazı büyük şirketler, çalışanlarının maaşlarını ödemekte zorluklar çekmiş ve maaşları ödenmeyen çalışanlar, eylem düzenlemişti.
Maalesef bu gibi durumlar hayatın gerçeği. Fakat farkında mısınız, bir kalemde önemli politikacıların maaşları kesilebiliyor. Bizde olsa maazallah yer yerinden oynardı.
BU ADAMA BEYNİNİZİ EMANET EDER MİSİNİZ?
Adam profesör. Üstelik bayağı da ünlü. Üstelik Nöroloji Ana Bilim Dalı Başkanı. Yani sinir sistemi uzmanı. Anlayacağınız dille, beyinci. Üstelik kendisi gibi birçok önemli uzmanı yönetiyor. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çalışıyor.
Ne yapmış bu adam? Çok sevdiği kedisini köpekler boğunca çıldırmış, o da eline bir bıçak alıp sokağa çıkmış gördüğü ilk köpeği bıçaklayarak öldürmüş.
Anlaşılan kendisi bir hayvan sever. Ama değişik bir sevgisi var. Belli ki tek bir hayvanı seviyor, kedisini.
Siz bu adama beyninizi emanet eder misiniz Allah aşkına. Böyle hastalıklı bir durum olabilir mi?
İnsanlar bu adama canlarını emanet ediyor onun yaptığına bak.
Hadi köpekler kendi doğaları gereği kediler ile anlaşamıyor. Birbirlerine zarar veriyorlar. Ama profesörün derdi ne? “Kendi doğası bu” desem, değil. Görevi insan hayatı kurtarmak.
Tabii gerçek hayvan severler ayağa kalktı. Cezalandırılmasını istiyorlar. Biz ilgili yasalar gereği adını veremiyoruz. Verse de baş harflerini kullanmak zorundayız.
Ama öte yandan hastaların da kendilerini nasıl bir adama emanet ettiklerini bilmeye hakkı var. O yüzden adının tam olarak yazılabilmesini öneriyorum.