DÜNYANIN BÜTÜN BOZKIRLARI BİRLEŞSİN
Dün Neşet Ertaş’ın ölüm yıldönümüydü. Herkes onun hakkında güzel şeyler yazdı. Yaşar Kemal onun hakkında bozkırın tezenesi benzetmesini yapmıştı. Tezene mızrap demek, sazı çalmak için gerekli olan şey. O olmadan ortaya güzel bir eser çıkmaz. Neşet Ertaş’ın müzikte yaptığı şey, içinden çıktığı bozkırı haykırmak olmuştur. Sessiz bir ses, inceden bir sızı, derinden bir duygudur Neşet Ertaş. Yazıda ona benzeyen İmdat Avşar’dır. Çiğdemi Solan Bozkır kitabında, ağır ağır ilerleyen hikayelerde bulursunuz Neşet Ertaş’ın nefesini. Yani bozkır bir fısıldar çocuklarına. Bir kavrayış verir. Bir hikmete aracılık eder.
Dünyada tek Türkiye’de yoktur bozkır. Step derler ve dünyanın farklı yerlerinde vardır. Rusya’da, Sibirya’da vardır, Arjantin’de vardır, Amerika’da vardır. Sonsuzluğun tam ortası gibidir bozkır. Çocuklarını sertçe ama bir o kadar da içli yetiştirir. Narin olmak merhametsizliktir bozkırda. Ama duygusuz olmak da ölmeden mezara girmek gibidir. Alman yazar Hermann Hesse 1927 yılında yayınlanan Bozkırkurdu romanında kahramanın yalnız, toplumu eleştiren tarafına bozkır kurdu yakıştırması yapılmaktadır. Bu yan yani uyumsuz yani ruhunun bir parçası olmasına rağmen engel olarak görülmektedir. Kişiliğin bir parçasının hep bozkır kurdu olarak kalması, insan olarak kalması anlamına da gelir.
Neşet Ertaş’ın ekmek parası için gittiği Almanya’da o gitmeden böyle düşünceler hasıl olmuş. Düşünen Hermann Hesse. Neşet Ertaş’ı doğuran bozkırın başka çocukları da var. 15 Temmuz’u bir yönüyle bozkırın çocuklarının söylediği büyük bir türkü olarak görebiliriz. Mustafa Zorova daha bilindik ismiyle Kazanlı Mustafa Amca, son yıllarda bozkırın içinden çıkan en güçlü seslerden biri. İlerlemiş yaşına rağmen memleketine duyduğu sevda ile hain darbe girişiminin önünde duran isimlerden sadece birisi.
Türkiye’nin ruhu bozkırlarında saklıdır. Bozkırın sütünü emmiş toplumun mayası güçlü oluyor. Neşet Ertaş gibi Kırşehir’den Almanya’nın ortasına düşse de kendini kaybetmiyor. Aksine bozkırı gittiği yere taşıyor. Türküler biraz böyle, bize bizi anlatan kara kutularımız. Bu çağda kendimizi unutmamız, dünyanın rengine kanmamız mümkün. İşte o anda hangi topraklarda yeşerdiğimizi anlatacak işaretlere ihtiyacımız var. Anadolu, bozkır dolu. Bozkır, sadece uçsuz bucaksız olmayı değil, uçsuz bucaksız görmeyi de sağlıyor.
Neşet Ertaş, İmdat Avşar, Mustafa Zorova ve Hermann Hesse... Hepsi bize bozkırı anlatıyor. Cumhurbaşkanı Birleşmiş Milletler’in kürsüsünden dünyaya haykırırken aslında bozkırın çığlığını taşımış oluyor. Bozkır, dünyanın merkezlerinde sesleri duyulmayan tüm yerlerdir. Dünyanın bütün bozkırları birleşiyor. Sesler seslere ekleniyor. Korkular aşılıyor ve yürekte birikenler dile geliyor. Neşet Ertaş’ın biriktirdikleri türkü oldu, İmdat Avşar’ınkiler hikaye oldu. Mustafa Zorova’nın birktirdiği duygular bir destan olup geçti tarihe. Hermann Hesse ise roman olarak kaydetti bozkırın sesini. Dünyanın bütün bozkırlarının birleşmesi, sadece bozkırdakiler için değil tüm dünya için iyidir. Çünkü bozkırsız bir dünyanın vicdanı hep biraz eksiktir.